27 Eylül 2008 Cumartesi

Tevbe Merhamet Kapısıdır

http://sabrikontek.azbuz.com http://sabrikontek.blogcu.com http://sabri28kontek.sitemynet.com: Tevbe, Allah-u Zülcelal' in kullarına açmış olduğu çok büyük bir merhamet kapısıdır. İnsanın pişmanlık duyarak samimi bir şekilde yaptığı bir tevbe, kendisi için kurtuluştur. Onun için Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede: “Ey Müminler! Hep birlikte Allah'a tevbe edin ki, kurtuluşa eresiniz.” (Nur; 31) buyurmuştur.

İnsan ne kadar ibadet yaparsa yapsın, Allah-u Zülcelal' in hakkını yerine getiremez. Çünkü yapılan taat ve ibadetler dahi insan için sanki bir hata gibidir. Cüneydi Bağdadi (K.S): “Allah-u Zülcelal' e karşı hata olarak secdelerim yeter” demiştir.

Onun için başında ve içinde tevbe olmayan ibadetin bir değeri yoktur. Akıllı olan her insan, tevbe ile kendisini Allah-u Zülcelal' e sevdirmelidir. Çünkü tevbe, Allah-u Zülcelal' in yanında çok kıymetlidir. Hz. Ali (R.A) demiştir ki; “Allah-u Zülcelal' e en sevimli gelen ses:

“Ya Rabbi!" diyerek günahlarından tövbe etmek için seslenen kulun sesidir.”

İnsan, tevbe ederek, yüzünü Rabbine dönmüş ve O' nu hoşnut etmiş olur. Onun için Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede: “Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah' a dönün” (Tahrim 8) buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz (S.A.V), 'de bir hadis-i şeriflerinde; “Ey insanlar! Allah'a tevbe edin ve O' ndan bağışlanma dileyin. Doğrusu ben, günde yüz defa tevbe ediyorum.” (Müslim) buyurmuştur.

İnsan tevbe etmekle, Allah-u Zülcelal' i ferahlandırdığı gibi, en büyük düşmanı olan şeytanın da belini kırmaktadır. Rivayet edildiğine göre, şeytan demiştir ki; “Ben günah yaptırmak suretiyle ademoğlunu helak ettim, oda bu günahlardan tevbe etmekle beni helak etti.”

Buradan da anlaşıldığı gibi, kişi tevbe ederek şeytanın yanından ayrılıp, Rabbine dönerek, hem düşmanını kahretmiş olur, hem de Allah-u Zülcelal' i ferahlandırmış olur.

Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir hadis-i şeriflerinde; “Kulunun tevbesi ile Allah' ın hoşnut olması (ve ferahlanması), bir kişinin yiyecek ve içeceği devesi üzerinde olduğu halde, ıssız bir çölde giderken onu elinden kaçırması ve bulmaktan umudunu kesip üzüntülü bir şekilde bir ağacın altına gelerek yan üstü yatarken, işte tam bu esnada devesini yanıbaşında görmesi üzerine, hayvanın yularından yapışarak ve aşırı sevincinden şaşırarak duyduğu sevinçten daha fazladır.” (Buhari, Müslim) buyurmuştur.

İşte tevbe insan için böyle kıymetli ve kurtarıcı bir ameldir. Bu kıymetli olan ameli terkedip, “Ben ne yaptım ki, tevbe edeyim” demek, çok yanlıştır. Bizim Peygamberimiz (S.A.V), günahtan masum olduğu halde günde yüz sefer (bir rivayete göre de, yetmiş sefer) tevbe ediyordu da, biz ondan daha mı iyi bir haldeyiz?

Onun için, kendimizi bu kıymetli amelden mahrum etmememiz ve şeytanı kahredip, Allah-u Zülcelal' i sevindirmemiz lazımdır.

Tevbe Hakkında Ashâb´ ın ve Âlimlerin Sözleri

http://sabrikontek.azbuz.com http://sabrikontek.blogcu.com http://sabri28kontek.sitemynet.com:// Said b. Müseyyeb şöyle demiştir: ´Elbette Allah kendine dönüp tevbe edenleri bağışlayıcıdır´ (İsra/25) ayeti günah işleyip sonra tevbe eden, yine günah işleyip sonra tevbe eden, yine günah işleyip sonra tevbe eden bir kimse hakkında nâzil oldu

Fudayl b. Iyaz dedi ki: Allah Teâlâ bir rivayette şöyle buyurmuştur ´Günahkârlara, "eğer tevbe ederlerse tevbelerini kabul edeceğim müjdesini ver! Sıddîklarm dikkatini çek ki eğer ben onların üzerine adaletimi koymuş olursam, onları azaba dûçar ederim.

Talk b. Habîb16 şöyle demiştir: ´Allah Teâlâ´nın hukuk-ı ilâhîsi, kulun o hukukları yerine getirmesinden daha büyüktür. Fakat onlar tevbe ettikleri halde sabah ve akşamladılar.

Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: ´Kim işlediği bir günahı hatırlar, ondan dolayı kalbi acı duyarsa, Ümm´ul-Kitab´da (Levh-i Mahfûz) o günah silinmiş olur´.

Rivayet ediliyor ki İsrailoğulları´nın peygamberlerinden biri bir günah işledi. Allah Teâlâ ona vahiy göndererek: ´İzzetime yemin ederim! Eğer ikinci bir defa bu günahı işlersen sana azap edeceğim dedi. O da şöyle dedi: "Yârab! Sen sensin, ben de benim. Senin izzetine yemin ederim, eğer beni korumazsan muhakkak o günaha ikinci defa dönerim!" Buna binaen Allah Teâlâ onu masum kıldı.

Biri şöyle demiştir: ´Kul bir günah işler, cennete girinceye kadar o günahtan pişmanlık duyar! Bunun üzerine iblis der ki: Keşke ben onu bu günaha sokmasaydım.

Habib b. Ebî Sabit17 dedi ki: ´Kıyamet gününde kişiye günahları arzolunur. Günahın yanından geçer ve şöyle der: ´Muhakkak ben (dünyada) günahtan korkardım!´ Râvî der ki: ´Dünyadaki korkusundan dolayı günahı bağışlanır*.

Rivayet ediliyor ki bir kişi İbn Mes´ud´a başından geçen bir günahı için ´Acaba onun tevbesi var mıdır?´ diye sordu. İbn Mes´ud ondan yüzünü çevirdi. Sonra ona dönüp baktı. İki gözünden yaşlar aktığını gördü ve dedi ki: ´Cennetin sekiz kapısı vardır. Hepsi açılır ve kilitlenir. Ancak tevbe kapısı hariç! O kapının yanında sadece o kapıya bakan bir melek vardır. O melek o kapıyı kapatmaz. Bu bakımdan ümitsiz olma, amel yap!´

Abdurrahman b. Ebi Kasım der ki: ´Abdurrahim18 ile beraber kâfirin tevbesini ve şu ayeti müzakere ettik:
O küfredenlere de ki: Eğer peygambere düşmanlıktan vazgeçerlerse geçmişteki günahları bağışlanır!(Enfâl/38)

Abdurrahim dedi ki: ´Ben müslümanın Allah katında daha güzel halli olacağını ümit ediyorum. Çünkü kulağıma "Müslümanın tevbesi, müslüman olduktan sonra ikinci bir defa müslüman olmak gibidir; yani müslümanlığını perçinleştirir" diye gelmiştir´.

Abdullah b. Selâm şöyle demiştir: ´Size ancak Allah tarafından gönderilmiş peygamberden veya Allah tarafından indirilmiş kitaptan konuşacağım: Kul bir günah işledikten sonra bir göz kapaması kadar o günahtan pişman olduğu zaman, o günah ondan göz kapamasından daha süratle düşmüş olur´.

Hz. Ömer şöyle demiştir: ´Tevbe edenlerle beraber oturun! Çünkü onların kalbi daha incedir.

Biri şöyle demiştir: ´Allah´ın beni ne zaman bağışlayacağını biliyorum´. Ona ´Ne zaman affedecektir?´ diye sorulunca ´Tevbemi kabul ettiği zaman´ demiştir.

Bir başkası da şöyle demiştir: ´Ben affedilmekten mahrum olmaktan çok tevbeden mahrum olmaktan korkuyorum´.

Şöyle rivayet ediliyor: İsrailoğulları´ndan bir genç vardı. Yirmi sene Allah´a ibâdet etti. Sonra yirmi sene Allah´a isyan etti. Sonra aynaya baktı. Sakalında beyazlık gördü. Bu manzara hoşuna gitmedi ve şöyle dedi: ´Ya ilâhî! Sana yirmi sene itaat ettim. Sonra
yirmi sene isyan ettim. Acaba sana tevbe edersem beni kabul eder misin?´ Bunun üzerine görmediği ancak sözünü işittiği biri ona şöyle dedi: ´Bizi sevdin. Biz de seni şeydik. Bizi terkettin, biz de seni terkettik. Bize isyan ettin, sana mühlet verdik. Eğer bize dönersen seni kabul ederiz´.

Zünnun-i Mısrî şöyle demiştir: ´Allah´ın bir kısım kulları vardır: Günahların ağaçlarını kalplerinin göreceği bir yere diktiler. Onu tevbe suyu ile suladılar. O pişmanlık ve üzüntü meyvesini verdi. Delilik olmaksızın onlar delirdiler. Dil kekelemesi olmaksızın onlar dilsiz oldular. Oysa fasih ve beliğlerin, Allah ve Hz. Peygamberi bilenlerin ta kendileriydiler. Sonra safa kadehiyle (hayat suyunu) içtiler. Uzun belâya karşı sabrı, geçmişlerinden devraldılar. Sonra kalpleri melekût âlemine hayran kaldı. Fikirleri ceberrûtun perdeleri arasında gezdi. Pişmanlık revakının altında gölgelendiler. Hataların sahifesini okudular. Nefislerine korkuyu yerleştirdiler ve takvanın merdivenleriyle zühdün yüceliğine vâsıl oldular. Dünyayı terketmenin acısını tatlı gördüler. Yatacakları yerin sertliğini yumuşak kabul ettiler. Sonunda selâmet kulpunu elde ettiler. Ruhları yücelerde gezindi ve cennetin bahçesinde çadır kurdular. Hayat denizine daldılar. Üzüntünün hendeklerini kapattılar. Hevanm köprülerinden geçip ilmin sahasına indiler. Hikmetin gölünden içtiler. Zeka gemisine bindiler. Kurtuluş rüzgârıyla deniz selâmetinde yelken açtılar ve rahatlık bahçesine, izzet ve keremin kaynağına vardılar´.
İşte her sahih tevbe´nin muhakkak makbul olacağı hakkında bu kadar söz kâfidir.

Soru: ´Sen de Mutezilenin dediği gibi ´tevbeyi kabul etmek Allah için vâcibdir´ fikrindemisin?´

Cevap: Ben Tevbe´nin kabul edilmesi Allah´a vâcibdir´ sözünden ´Elbette elbise sabunla yıkandığı zaman kirin gitmesi vâcibdir. Elbette susuz bir kimse su içtiği zaman susuzluğunun giderilmesi vâcibdir. Su bir müddet kendisine verilmediği zaman susaması vâcibdir. Susuzluk devam ederse, ölmek vâcib olur´ gibi sözlerden kasdedilen mânâda kastediyorum. Bu sözlerde Mutezilenin ´Allah´a tevbeyi kabul etmek vâcibdir´ sözlerinden kastettikleri mânâ yoktur. Ben derim ki: ´Allah suyu, susuzluğu giderici olarak yarattığı gibi, ibadeti günaha keffâret olucu, sevabı hatayı silici olarak yaratmıştır.
Eğer Allah´ın meşiyeti bunun hilâfına sebkat etmiş ise, Allah´ın kudreti o hilâfî da kapsayacak genişliktedir. Bu bakımdan üzerinde yapılması vâcib olan bir vazife bulunmamaktadır. Fakat onun ezelî iradesi neyin olacağına karar vermiş ise, şüphesiz ki onun olması vâcibdir.

îtiraz: Tevbesinin kabul edilip edilmediğinden emin olan hiç kimse yoktur. Oysa suyu içen susuzluğunun gideceğinden şüphe etmez.

Cevap: Kişinin tevbesinin kabul oluşunda şüphesi, sıhhatin şartlarının varlığından şüphe etmesi gibidir. Çünkü ileride geleceği gibi, tevbefnin ince rükün ve şartları vardır. Bütün şartlarının varlığı kolayca tahakkuk etmez. Tıpkı ishal için bir ilacı içip de ishal eder mi veya etmez mi diye şüphe eden,bir kimse gibi... Bu kimsenin şüphesi, o ilaçtaki ishal ediciliğin şartlarının meydana gelmesinden şüphe etmektir. Halin, vaktin, ilacın karışımı, şişelerin güzelce yapılması ve tesiri itibariyle bu şüphe ortaya çıkar. Bu ve benzerler tevbeden sonra korkmayı ve şüphesiz tevbe´nin kabulünde de şüphe etmeyi gerektirir. Nitekim tevbe´nin şartları bahsinde, eğer Allah dilerse bu durumun izahı gelecektir.

16) Künyesi el-Anzî el-Basrî´dir. Âbid bir kimseydi. Birkaç kişiyle birlikte
Haccac´tan kaçarak Kabe´ye sığınmış, fakat Haccac onları tutup öl
dürmüştür.

17) Künyesi Ebû Ya´lâ. el-KûfTdir. Değerli bir fakihtir. H. 119 da vefat
etmiştir.

18) Abdurrahim b. Yahya ed-Dimeşkî el-Esved diye tanınır.

Tevbe İle İlgili Hadis-i Şerifler -III

http://sabrikontek.azbuz.com http://sabrikontek.blogcu.com http://sabri28kontek.sitemynet.com: 926 - Hâris İbnu Süveyd anlatıyor: "Abdullah İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) bize iki hadis rivayet etti. Bunlardan biri Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)' dendi, diğeri de kendisinden. Dedi ki: "Mü'min günahını şöyle görür: "O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır. Dağ düşer mi diye korkar durur. Fâcir ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür" İbnu Mes'ud bunu söyledikten sonra eliyle, Şöyle diyerek, burnundan sinek kovalar gibi yapmıştır.

Sonra dedi ki: "Ben Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini duydum: "Allah, mü'min kulunun tevbesinden, tıpkı şu kimse gibi sevinir: "Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineği ile birlikte seyahat etmektedir. Bir ara (yorgunluktan) başını yere koyup uyur. Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiştir. Her tarafta arar ve fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz, yorgun ve bitap düşüp: "Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım" der. Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır. Derken bir ara uyanır. Bir de ne görsün! Başı ucunda hayvanı durmaktadır, üzerinde de yiyecek ve içecekleri. İşte Allah'ın, mü'min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla birlikte kavuşan bu adamın sevincinden fazladır. "

Müslim'in bir rivayetinde şu ziyâde var: "(Sonra adam sevincinin şiddetinden şaşırarak şöyle dedi: "Ey Allah'ım, sen benim kulumsun, ben de senin Rabbinim." Buharî, Da'avât 4; Müslim 3, (2744); Tirmizî, Kıyâmet 50, (2499, 2500).

927 - Zirrü'bnü Hubeyş anlatıyor: "Saffân İbnu Assâl el-Murâdî (radıyallahu anh) bize, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğ'ini rivayet etti: "Mağrib cihetinde bir kapı vardır. Bu kapının genişliği -veya bunun genişliği binekli bir kimsenin yürüyüşüyle- kırk veya yetmiş senedir. Allah o kapıyı arz ve semaları yarattığı gün yarattı. İşte bu kapı, güneş batıdan doğuncaya kadar tevbe için açıktır. " Tirmizî, Da'avât 102, (3529).

928 - Ebü Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim güneş batıdan doğmazdan evvel tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder." Müslim, Zikr 43, (2703).

929 - İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Son nefesini vermedikçe Allah, kulun tevbesini kabul eder. " Tirmizî, Da'avât 103, (3531); İbnu Mâce, Zühd 30, (4253).

930 - Ebü Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Aziz ve Celil olan Allah, gündüz günah işleyenlerin tevbesini kabul etmek için geceleyin elini açar. Gece günah işleyenlerin tevbesini kabul etmek için de gündüz elini açar, bu hal, güneş batıdan doğuncaya kadar devam edecektir. Burada "el", Allah'ın ihsan ve fazlından kinayedir. Müslim, Tevbe 32, (2760).

931 - Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlar arasında doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam vardı. Bir ara yeryüzünün en bilgin kişisini sordu. Kendisine bir râhib tarifedildi. Ona kadar gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkânının olup olmadığını sordu. Râhib: "Hayır yoktur!" dedi. Herif onu da öldürüp cinayetini yüze tamamladı.

Adamcağız, yeryüzünün en bilginini sormaya devam etti. Kendisine âlim bir kişi tarif edildi. Ona gelip, yüz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkânı olup olmadığını sordu. Âlim: "Evet, vardır, seninle tevben arasına kim perde olabilir?" dedi. Ve ilâve etti: " Ancak, falan memlekete gitmelisin. Zîra orada Allah'a ibadet eden kimseler var. Sen de onlarla Allah ibadet edeceksin ve bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin. Zira orası kötü bir yer. "

Adam yola çıktı. Giderken yarı yola varır varmaz ölüm meleği gelip ruhunu kabzetti. Rahmet ve azab melekleri onun hakkında ihtilâfa düştüler. Rahmet melekleri: "Bu adam tevbekâr olarak geldi. Kalben Allah yönelmişti" dediler. Azab melekleri de: "Bu adam hiçbir hayır işlemedi" dediler.

Onlar böyle çekişirken insan suretinde bir başka melek, yanlarına geldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar. Hakem onlara: "Onun çıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa daha yakınsa ona teslim edin" dedi. Ölçtüler, gördüler ki, gitmeyi arzu ettiği (iyiler diyarına) bir karış daha yakın. Onu hemen rahmet melekleri aldılar."

Bir rivayette şu ziyade var: "Bir miktar yol gidince, ölüm gelip çattı. Adamcağız yönünü sâlih köye doğru çevirdi. Böylece o köy ehlinden sayıldı." Buharî, Enbiya 50; Müslim, Tevbe 46, (2766); İbnu Mâce, Diyât 2, (2621).

932 - Bir diğer rivayette (aynı hikaye ile ilgili olarak) şöyle denmiştir: "Allah Teâla beriki köye adamdan uzaklaşmayı, öbür köye de yaklaşmayı vahyetti, sonra da: "Adamın geldiği ve gitmekte olduğu köylere uzaklıklarını ölçüp kıyaslayın" dedi." Buharî, aynı bab.

933 - Hz.Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İnsanoğlunun herbiri hatakârdır. Ancak hatakârların en hayırlısı tevbekâr olanlarıdır." Tirmizî, Kıyâmet 50, (2501); İbnu Mâce, Zühd 30, (4251).

7270 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Günahlarınız semaya ulaşacak kadar çok bile olsa, arkadan tevbe etmişseniz, günahınız mutlaka affedilir."

7271 - Ebu Sa'îd radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: "Allah, kulunun tevbesine şu adamın sevinmesinden daha çok sevinir (yani razı olur): Adam yolculuk halindedir. Bir susuz çölde bindiği devesini kaybetmiştir, onu aramaya koyulur. Sonunda aramaları adamı cidden yorup aciz bırakınca (susuzluk ve sıcaktan olduğu yerde ölmek üzere, yere yatar), elbisesini başına çekip örtünür. İşte kendisi o halde iken, devesini kaybettiği yerde hayvanın ayak seslerini duyar. Yüzünden örtüyü kaldırır ve karşısında devesini görür."

7272 - Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Günahtan tevbe eden, bir günah işlememiş gibidir."

7273 - İbnu Makıl anlatıyor: "Babamla birlikte Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh'ın yanına girdim. Bu ziyaret sırasında o: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın "pişmanlık tevbedir" dediğini nakletti. Babam: "Aleyhissalâtu vesselâm'dan bunu bizzat işittin mi?' diye sordu. Abdullah: "Evet!" dedi."

7274 - Abdullah İbnu Amr radıyallahu anh arılatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teala hazretleri, kulun tevbesini, can boğaza gelmedikçe kabul eder."

Tevbede Acele Etmek Lazımdır

http://sabrikontek.azbuz.com http://sabrikontek.blogcu.com http://sabri28kontek.sitemynet.com:// Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: "Ey İman edenler! Allah-u Zülcelal'e nasuh bir tevbe ile tevbe edin." (Tahrim; 8) Hz. Ömer radıyallahu anh diyor ki: "Nasuh tevbe: Kişi bir günah işler, sonra tevbe eder ve bir daha o günahı yapmamak için gayret gösterir ve o günaha dönmeyi istememesidir."

Bir çok haberlerde ve eserlerde; Allah-u Zülcelal'in rahmetinin ve azabının şiddeti geçmektedir. Eğer mü’min Allah'ın yanındaki azabın ne kadar şiddetli olduğunu bilseydi, hiç bir kişi onun cennetini ümit etmeyecekti. Kafir de Allah'ın yanında rahmetinin ne kadar çok olduğunu bilseydi. Onlardan hiç kimse de cennetten umutsuz olmayacaktı.

Ayet-i kerimede Allah-u Zülcelal şöyle buyuruyor: "Deki: Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana tabi olun ki, Allah da sizi sevsin, günahlarınızı mağfiret etsin. Allah mağfiret ve rahmet edicidir " (Âl-i İmran; 31)

Abdullah bin Büsr radıyallahu anh'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor: "İki tane arabi Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına geldiler ve Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e soru sordular; onlardan bir tanesi: “(Ya Resulallah!) İnsanların en hayırlısı kimdir?” diye sordu. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: "İnsanların en hayırlısı; ömrü uzun olup da ameli güzel olandır.” Diğeri: “Ya Resulallah! İslâm'ın şeriatları benim üzerimde çok oldu, bana bir şey söyle ki ben onunla amel edeyim.” Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Dilin daima Allah-u Zülcelal'in zikriyle yaş olsun.” (Tirmizi: 3375)

Bir kimse tevbe ettikten sonra, nefsini terbiye etmek için çok çalışmalıdır. Tekrar günaha dönmek korkusuyla, her an tevbe üzere olmalıdır. Kötü arkadaşlarını terkederek yiyeceğini, içeceğini, giyeceğini helâl yönden temin etmeye gayret göstermelidir.

Bir kimse günde yetmiş defa günah işlese ve akabinde de tevbe etse, bu kimse için günahında ısrar ettiği söylenemez. Nitekim Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "İstiğfar eden kimse (günahında) ısrar etmemiştir. Günde yetmiş defa tevbesini bozsa da." (Ebu davud:1534, Tirmizi: 3559)

Ancak, yine de yapmış olduğu tevbede gevşek davranmamalıdır. Nasıl olsa tekrar tevbe ederim diyerek, günaha meyletmemelidir. Dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan birisi de tekrar günah işlerim korkusuyla tevbeyi terkedip geciktirmemektir. Tevbeyi geciktirmenin kötülüklerini İmam-ı Gazali kuddise sırruh şöyle izah etmiştir:

1- Günahlardan dolayı oluşan zulmet kiri kalpte toplanır. Böylece silinmeyecek bir durum alır.
2- Hastalık veya ölüm aniden gelebilir. O zaman tevbe etmeye vakit de bulamaz. Ölümü çok anan kimse, şu üç şeyle şereflenir. Günahına hemen tevbe eder.

Nefsi kanaat sahibi olur. Yaptığı ibadetten neşe ve sürur duyar. Ölüm her an gelebilir. Yarına salim olarak çıkacağını zanneden kimse, ölüm için hazırlıklı değildir. Taat ve ibadetler ölümü hatırlamanın semeresi olduğu gibi günahlar da ölümü unutmaktan meydana gelir.

İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri oğluna şöyle vasiyet etmiştir.

"Seyyidü’l istiğfarı her namazdan sonra bir, üç veya beş kere oku. Bu, ölüm anında mutlaka tevbe ile gitmeye vesiledir." Seyyidü’l istiğfar duası şöyledir: "Allah'ım! Sen Rabbimsin. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Beni Sen yarattın. Ben Sen'in kulunum. Gücüm yettiğince ezelden sana verdiğim söz ve vaadime bağlıyım. Yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım. Üzerimdeki nimetini ve günahlarımı Sana ikrar (itiraf) ediyorum. Beni mağfiret buyur. Çünkü günahları ancak sen bağışlarsın." (Buhari, Deavat:2/16)

İmam Ebu Hanife: "Bu istiğfarlar gündüzde gecenin günahını, gecede gündüzün günahını affettirdiği gibi ölümden sonra cennete girmeye de vesile olur." diye tasrif etmiştir.

İnsan tevbeyi kesinlikle ertelememelidir. İbn Abbas radıyallahu anh, Kıyamet Suresinin beşinci ayetinin tefsirinde şöyle buyurmuştur: "Fakat insan önünde (ileride) günah işlemek ister." (Kıyamet; 5)

Ademoğlu, günahını takdim (öne alır) tevbesini tehir eder. Bir gün gelir de insan kötü bir hareket üzere iken, tevbe etmeden ölür gider. Öyle ise insanın ne zaman öleceği belli olmadığı için yaptığı kötü hareketlerinden bir an önce tevbe etmelidir. Tevbe etmeden ölmekten Allah-u Zülcelal'e sığınınız. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Sizin için en çok korktuğum iki huy, nefsin kötü arzularına uymak ve uzun emeldir." (Keşfu’l-Hafa:1/60)

Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyurmuştur: "İnsanların en akıllısı ölümü çok hatırlayandır, ona en iyi bir şekilde hazırlananlardır." (Tirmizi:2459)

Şu halde, aklımızı kullanıp tevbe etmeliyiz ki, Allah-u Zülcelal tevbemizi kabul etsin, rahmet ve bereketini üzerimize indirsin. Tevbenin İslâm Dini’nde çok önemli bir yeri vardır. İnsanın acele olarak tevbe kapısına, tevbe etmek için Allah-u Zülcelal'e yönelmesi gerekir.

Çünkü Allah-u Zülcelal'in gazabından, cehennem azabından kurtulmak ve Allah'ın rızasını kazanıp cennet nimetlerine kavuşmak ancak bu yolla mümkündür.

Tevbe İle İlgili Hadis-i Şerifler -II

http://sabrikontek.azbuz.com http://sabrikontek.blogcu.com http://sabri28kontek.sitemynet.com: 1) Hâris İbn Süveyd anlatıyor: "Abdullah İbn Mes'ud (ra) bize iki hadis rivayet etti. Bunlardan biri Hz. Peygamber (sav)'dendi, diğeri de kendisinden. Dedi ki: "Mü'min günahını şöyle görür: "O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır. Dağ düşer mi diye korkar durur. Fâcir ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür"İbn Mes'ud bunu söyledikten sonra eliyle, Şöyle diyerek, burnundan sinek kovalar gibi yapmıştır. Sonra dedi ki: "Ben Resûlullah'ın (sav) şöyle söylediğini duydum: "Allah, mü'min kulunun tevbesinden, tıpkı şu kimse gibi sevinir: "Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineği ile birlikte seyahat etmektedir. Bir ara (yorgunluktan) başını yere koyup uyur. Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiştir. Her tarafta arar ve fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz, yorgun ve bitap düşüp: "Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım" der. Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır. Derken bir ara uyanır. Bir de ne görsün! Başı ucunda hayvanı durmaktadır, üzerinde de yiyecek ve içecekleri. İşte Allah'ın, mü'min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla birlikte kavuşan bu adamın sevincinden fazladır. "Müslim'in bir rivayetinde şu ziyâde var: " (Sonra adam sevincinin şiddetinden şaşırarak şöyle dedi: "Ey Allah'ım, sen benim kulumsun, ben de senin Rabbinim." (Buharî, Da'avât 4; Müslim Da'avat 3)

2) Zirrü'bnü Hubeyş anlatıyor: "Saffân İbn Assâl el-Murâdî (ra) bize, Resûlullah'ın (sav) şöyle söylediğ'ini rivayet etti: "Mağrib cihetinde bir kapı vardır. Bu kapının genişliği -veya bunun genişliği binekli bir kimsenin yürüyüşüyle- kırk veya yetmiş senedir. Allah o kapıyı arz ve semaları yarattığı gün yarattı. İşte bu kapı, güneş batıdan doğuncaya kadar tevbe için açıktır. " (Tirmizî, Da'avât 102)

3) Ebû Hureyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Kim güneş batıdan doğmazdan evvel tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder." (Müslim, Zikr 43)

4) İbn Ömer (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Son nefesini vermedikçe Allah, kulun tevbesini kabul eder." (Tirmizî, Da'avât 103; İbn Mâce, Zühd 30)

5) Ebû Musa (ra) anlatıyor: Hz. Peygamber (sav) buyurdular ki: "Aziz ve Celil olan Allah, gündüz günah işleyenlerin tevbesini kabul etmek için geceleyin elini açar. Gece günah işleyenlerin tevbesini kabul etmek için de gündüz elini açar, bu hal, güneş batıdan doğuncaya kadar devam edecektir. Burada " el", Allah'ın ihsan ve fazlından kinayedir. (Müslim, Tevbe 32)

6) Ebu Said (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlar arasında doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam vardı. Bir ara yeryüzünün en bilgin kişisini sordu. Kendisine bir râhib tarifedildi. Ona kadar gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkânının olup olmadığını sordu. Râhib: "Hayır yoktur!" dedi. Herif onu da öldürüp cinayetini yüze tamamladı. Adamcağız, yeryüzünün en bilginini sormaya devam etti. Kendisine âlim bir kişi tarif edildi. Ona gelip, yüz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkânı olup olmadığını sordu. Âlim: "Evet, vardır, seninle tevben arasına kim perde olabilir?" dedi. Ve ilâve etti: "Ancak, falan memlekete gitmelisin. Zîra orada Allah'a ibadet eden kimseler var. Sen de onlarla Allah ibadet edeceksin ve bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin. Zira orası kötü bir yer."Adam yola çıktı. Giderken yarı yola varır varmaz ölüm meleği gelip ruhunu kabzetti. Rahmet ve azab melekleri onun hakkında ihtilâfa düştüler. Rahmet melekleri: "Bu adam tevbekâr olarak geldi. Kalben Allah yönelmişti" dediler. Azab melekleri de: "Bu adam hiçbir hayır işlemedi" dediler. Onlar böyle çekişirken insan suretinde bir başka melek, yanlarına geldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar. Hakem onlara: "Onun çıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa daha yakınsa ona teslim edin" dedi. Ölçtüler, gördüler ki, gitmeyi arzu ettiği (iyiler diyarına) bir karış daha yakın. Onu hemen rahmet melekleri aldılar."Bir rivayette şu ziyade var: "Bir miktar yol gidince, ölüm gelip çattı. Adamcağız yönünü sâlih köye doğru çevirdi. Böylece o köy ehlinden sayıldı." (Buharî, Enbiya 50; Müslim, Tevbe 46)

7) Bir diğer rivayette (aynı hikaye ile ilgili olarak) şöyle denmiştir: "Allah Teâla beriki köye adamdan uzaklaşmayı, öbür köye de yaklaşmayı vahyetti, sonra da: "Adamın geldiği ve gitmekte olduğu köylere uzaklıklarını ölçüp kıyaslayın" dedi." (Buharî, Enbiya 50; Müslim, Tevbe 46)

8) Hz.Enes (ra) anlatıyor: Resûlullah (sav) buyurdular ki: "İnsanoğlunun herbiri hatakârdır. Ancak hatakârların en hayırlısı tevbekâr olanlarıdır." (Tirmizî, Kıyâmet 50; İbn Mâce, Zühd 30)

9) Hz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Günahlarınız semaya ulaşacak kadar çok bile olsa, arkadan tevbe etmişseniz, günahınız mutlaka affedilir."

10) Ebu Sa'îd (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Allah, kulunun tevbesine şu adamın sevinmesinden daha çok sevinir (yani razı olur): Adam yolculuk halindedir. Bir susuz çölde bindiği devesini kaybetmiştir, onu aramaya koyulur. Sonunda aramaları adamı cidden yorup aciz bırakınca (susuzluk ve sıcaktan olduğu yerde ölmek üzere, yere yatar), elbisesini başına çekip örtünür. İşte kendisi o halde iken, devesini kaybettiği yerde hayvanın ayak seslerini duyar. Yüzünden örtüyü kaldırır ve karşısında devesini görür."

11) Abdullah İbn Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Günahtan tevbe eden, bir günah işlememiş gibidir."

12) İbn Makıl anlatıyor: "Babamla birlikte Abdullah İbn Mes'ud'ın (ra) yanına girdim. Bu ziyaret sırasında o: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın " pişmanlık tevbedir" dediğini nakletti. Babam: "Aleyhissalâtu vesselâm'dan bunu bizzat işittin mi?' diye sordu. Abdullah: "Evet!" dedi."

13) Abdullah İbn Amr (ra) arılatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teala hazretleri, kulun tevbesini, can boğaza gelmedikçe kabul eder."

Tevbe Hakkında Hadis-i Şerifler

http://sabrikontek.azbuz.com http://sabrikontek.blogcu.com http://sabri28kontek.sitemynet.com:// İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelerek: "Ben büyük bir günah işledim, buna tevbe imkanım var mı?" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Annen var mı?" diye sordu. Adam: "Hayır yok" dedi. "Peki teyzen de mi yok?" dedi. Adam: "Hayır, var" deyince Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Öyle ise ona iyilik yap!" diye emretti." Tirmizî, Birr 6, (1905).

Yahya İbnu Ebî Râşidin İbnu Ömer'den naklettiğine göre, İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini işitmiştir: "Kim şefaat ederek, Allah'ın haddlerinden birinin tatbik edilmesine mani olursa Aziz ve Celil olan Allah'a muhalefet etmiş olur. Kim bilerek bâtı1 bir dâvayı kazanmaya çalışırsa ondan vazgeçinceye kadar Allah kendisine buğzeder. Kim mü'mine onda olmayan bir kötülüğü nisbet ederse, bundan tevbe edinceye kadar cehennemliklerin vücudlarından çıkan irinlerden hâsıl olan çirkefin içine iskan eder. Kim haksız bir dâvaya yardımcı olursa, Allaah'ın gazabını kazanmış olarak döner." Ebü Dâvud, Akdiye 14, (3597, 3598).

Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Âdemoğlu için iki vâdi dolusu mal olsaydı, mutlaka bir üçüncüyü isterdi. Âdemoğlunun iç boşluğunu ancak toprak doldurur. Allah tevbe edenleri affeder." Buhârî, Rikâk 10; Müslim, Rikak 116, (1048); Tirmizî, Zühd 27, (2338).

Hz. Ebü Bekri's-Sıddik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İstiğfar eden kimse günde yetmiş kere de tevbesinden dönse günahta musır sayılmaz." Tirmizi, Daavât 119, (3554); Ebü Dâvud, Salât 361, (1514).

El-Eğarru'l-Müzeni (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şurası muhakkak ki, bazan kalbime gaflet çöker. Ancak ben Allah'a günde yüz sefer istiğfar eder (affımı dilerim)." Müslim, Zikr 41, (2702); Ebü Dâvud, Salât 361, (1515).

Yine Eğarru'l-Müzeni, Müslim'in bir rivâyetinde Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Ey insanlar! Rabbinize tevbe edin. AIIah kasem olsun ben Rabbim Tebârek ve Teâlâ hazretlerine günde yüz kere tevbe ederim." Müslim, Zikr 42, (2702).

Buhâri ve Tirmizi'de gelen bir rivâyette Hz.Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) diyor ki: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı işittim, demişti ki: "AIIah'a kasem olsun, ben günde Allah'a yetmiş kere istiğfar ediyorum tevbede bulunuyorum." Buhâri, Daavât 3; Tirmizi, Tefsir, Muhammed, (3255).

Hz. Ebü Bekri's-Sıddik (radıyallâhu anh) bana şu hadisi rivâyet etti ve bu rivâyetinde Ebü Bekir doğru söyledi: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim, demişti ki: "Günah işleyip arkasından kalkıp abdest alarak iki rekat namaz kılan sonra da AIIah Teâla hazretlerine tevbe eden her insan mutlaka mağfiret olunur." Sonra da şu ayeti okudu. (Meâlen): "Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı zikrederler, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim vardır? (Al-i İmrân 135). Tirmizi, Tefsir Al-i İmran, (3009); Ebü Dâvud, Salât 361, (1521) İbnu Mâce İkâmetu's-Salât 193, (1395).

İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Her sarhoş edici hamrdır. Ve her sarhoş edici haramdır. Kim dünyada hamr içer ve tevbe etmeden, onun tiryakisi olduğu halde, ölürse, ahirette şarab içemez."

Buhârî, Eşribe 1; Müslim, Eşribe 73, (2003); Muvatta, Eşribe 11, (2, 846); Ebü Dâvud, Eşribe 5, (3679); Tirmizî, Eşribe 1, (1862); Nesâi, Eşribe 22, 46, (8, 296, 297, 318).

Müslim'de Ebu Hüreyre'nin bir rivayeti şöyledir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Nefsim kudret elinde olan Zât'a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helak eder; günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi." Müslim, Tevbe 9, (2748).

Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teâla Hazretleri diyor ki: "Ey Ademoğlu! Sen bana dua edip, (affımı) ümid ettikçe ben senden her ne sâdır olsa, aldırmam, ben seni affederim. Ey Ademoğlu! Senin günahın semanın bulutları kadar bile olsa, sonra bana dönüp istiğfar etsen, çok oluşuna bakmam, seni affederim. Ey ademoğlu! Bana arz dolusu hata ile gelsen, sonunda hiç bir şirk koşmaksızın bana kavuşursan, seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım." Tirmizi, Da'avat 106, (3534).

Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "İmtina edenler hariç, bütün ümmetim cennete girecektir!" buyurmuşlardı.
"İmtina edenler de kim?" dediler. "Kim bana itaat ederse cennete girer, kim âsi olur (itaat etmezse) o imtina etmiş demektir!" buyurdular." Buhari, İ'tisam 2.

Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Şu ümmetim rahmete mazhar olmuş bir ümmettir. Ahirette azaba maruz kalmayacaktır. Onun azabı dünyadadır: Fitneler, zelzeleler ve katl." Ebu Davud, Fiten, (4277).

Yine Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teâla Hazretleri (şu ayetle) ümmetim için bana iki eman indirdi:
1. Sen aralarında olduğun müddetçe Allah onlara (umumi bir) azab vermeyecektir.

2. Onlar istiğfarda bulundukları müddetçe, Allah onlara azab vermeyecektir" (Enfal 33).

Ben aralarından ayrıldım mı, (Allah'ın azabını önleyecek ikinci eman olan) istiğfarı Kıyamete kadar aralarında bırakıyorum." Tirmizi, Tefsir, Enfal (3082).

Âmir İbnu Sa'd babası radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Benî Muâviye Mescidine girdi. Orada iki rek'at namaz kıldı, biz de onunla beraber kıldık. Sonra Rabbine uzun uzun dua etti. Sonra yanımıza döndü. Dedi ki: "Rabbimden üç şey talep ettim. İkisini verdi, birini geri çevirdi: Rabbimden ümmetimi umumi bir kıtlıkla helâk etmemesini talep ettim, bunu bana verdi. Ümmetimi suda boğulma suretiyle helâk etmemesini diledim, bana bunu da verdi. Ümmetimin kendi aralarında savaşmamalarını da talep etmiştim, bu geri çevrildi." Müslim, Fiten 20, (2890).

Sa'îd İbnu Cübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'a: "Bir mü'mini kasden öldürenin tevbesi makbul olur mu?" diye sordum da bana "Hayır!" diye cevap verdi. Ben de kendisine, Furkân suresindeki: "Onlar ki Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana kıymazlar... Ancak tevbe eden, inanıp, yararlı iş işleyenlerin, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet eder" (Furkan, 68-70) ayetini okudum. Bana şu cevabı verdi. "Senin okuduğun ayet Mekke'de nâzil olmuştur. Onu Medine'de nazil olan: "Kim bir mü'mini kasden öldürürse, cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir..." (Nisa, 93) ayeti neshetmiştir." Buhari, Menâkıbu'l-Ensar 29, Tefsir, Nisa 16, Tefsir, Furkan 2, 3, 4; Müslim, Tefsir 16, (3023); Ebu Davud, Fiten 6, (4273, 4274, 4275); Nesâî, Tahrimü'd-Dem 2, (7, 85, 86).

Ebu Malik el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: Yas tutmak cahiliye işlerinden biridir. Yas tutan kadın, tevbe etmeden ölürse, Allah Teala hazretleri, ona katrandan bir elbise, cehennem alevinden de bir gömlek biçer."

Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ben günde yetmiş kere Allah'a tevbe ve istiğfarda bulunurum."

Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Günahlarınız semaya ulaşacak kadar çok bile olsa, arkadan tevbe etmişseniz, günahınız mutlaka affedilir."

Tevbe Hakkında Ayet-i Kerime'ler

http://sabrikontek.azbuz.com http://sabrikontek.blogcu.com http://sabri28kontek.sitemynet.com.: BAKARA SÛRESİ
(37) Derken, Adem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb'ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz o, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.

BAKARA SÛRESİ
(54) Mûsâ kavmine dedi ki: "Ey kavmim! Sizler, buzağıyı ilah edinmekle kendinize yazık ettiniz. Gelin yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün (kendinizi düzeltin). Bu, Yaratıcınız katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah da onların tövbesini kabul etti. Çünkü o, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhametlidir."

BAKARA SÛRESİ
(128) "Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın."

BAKARA SÛRESİ
(160) Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar (lanetlenmekten) kurtulmuşlardır. Çünkü ben onların tövbelerini kabul ederim. Zira ben tövbeleri çok kabul edenim, çok merhamet edenim.

BAKARA SÛRESİ
(187) Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikafta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, âyetlerini insanlara böylece açıklar.

BAKARA SÛRESİ
(222) Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: "O bir ezadır (rahatsızlıktır). Ay halinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever."

BAKARA SÛRESİ
(279) Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Rasûlüyle savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tövbe edecek olursanız, ana paralarınız sizindir. Böylece siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size haksızlık etmiş olur.

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ
(89) Ancak bundan sonra tövbe edip kendilerini düzeltenler müstesnadır. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ
(90) Şüphesiz iman ettikten sonra inkar eden, sonra da inkarda ileri gidenlerin tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ
(128) Bu işte senin yapacağın bir şey yoktur. Allah, ya tövbelerini kabul edip onları affeder, ya da zalim olduklarından dolayı onlara azap eder.

NİSÂ SÛRESİ
(16) Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın. Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa onları incitip kınamaktan vazgeçin. Çünkü Allah tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir.

NİSÂ SÛRESİ
(17) Allah katında (makbul) tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir. İşte Allah bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

NİSÂ SÛRESİ
(18) Yoksa, (makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, "İşte ben şimdi tövbe ettim" diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır.

NİSÂ SÛRESİ
(26) Allah, size (hükümlerini) açıklamak, size, sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

NİSÂ SÛRESİ
(27) Allah, sizin tövbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar.

NİSÂ SÛRESİ
(64) Biz her peygamberi sırf, Allah'ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan günahlarının bağışlamasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı.

NİSÂ SÛRESİ
(92) Bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir. Ancak yanlışlıkla olması başka. Kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse bir mü'min köleyi azad etmesi ve bağışlamadıkları sürece ailesine diyet ödemesi gerekir. (Öldürülen kimse) mü'min olur ve düşmanınız olan bir topluluktan bulunursa, mü'min bir köle azad etmek gerekir. Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet ve mü'min bir köle azad etmek gerekir. Bunlara imkan bulamayanın, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay ardarda oruç tutması gerekir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

NİSÂ SÛRESİ
(146) Ancak tövbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah'ın kitabına sarılanlar ve dinlerini Allah'a has kılanlar müstesnadır. Bunlar mü'minlerle beraberdirler. Allah mü'minlere büyük bir mükafat verecektir.

MÂİDE SÛRESİ
(34) Ancak onları ele geçirmenizden önce tövbe edenler bunun dışındadırlar. Artık Allah'ın çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olduğunu bilin.

MÂİDE SÛRESİ
(39) Her kim de işlediği zulmünün arkasından tövbe edip durumunu düzeltirse kuşkusuz, Allah onun tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

MÂİDE SÛRESİ
(71) (Bu yaptıklarında) bir bela olmayacağını sandılar da kör ve sağır kesildiler. Sonra (tövbe ettiler), Allah da onların tövbesini kabul etti. Sonra yine onlardan çoğu kör ve sağır kesildiler. Allah onların yaptıklarını hakkıyla görendir.

MÂİDE SÛRESİ
(74) Hâlâ mı Allah'a tövbe etmezler ve ondan bağışlanma istemezler? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

EN'ÂM SÛRESİ
(54) Âyetlerimize iman edenler sana geldikleri zaman de ki: "Selam olsun size! Rabbiniz kendi üzerine rahmeti (merhameti) yazdı. Şöyle ki: Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse (bilmiş olun ki) O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir."

EN'ÂM SÛRESİ
(43) Hiç olmazsa onlara azabımız geldiği zaman yakarıp tövbe etselerdi ya... Fakat (onu yapmadılar) kalpleri katılaştı. Şeytan da yapmakta olduklarını zaten onlara süslü göstermişti.

EN'ÂM SÛRESİ
(42) Andolsun, senden önce bir takım ümmetlere de peygamberler gönderdik. (Peygamberlerini dinlemediler.) Sonunda, yalvarsınlar da tövbe etsinler diye onları şiddetli yoksulluk ve darlıklarla yakaladık.

A'RÂF SÛRESİ
(153) Kötülükleri işleyip de sonra ardından tövbe edenler ile iman (larında sebat) edenlere gelince şüphe yok ki, Rabbin ondan (tövbeden) sonra elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

A'RÂF SÛRESİ
(143) Mûsa, belirlediğimiz yere (Tûr’a) gelip Rabbi de ona konuşunca, “Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım” dedi. Allah da, “Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin.” dedi. Rabbi dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca, “Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim” dedi.

TEVBE SÛRESİ
(3) Hacc-ı ekber gününde1, Allah ve Resûlünden bütün insanlara bir bildiridir: Allah ve Resûlü, Allah'a ortak koşanlardan uzaktır. Eğer tövbe ederseniz, bu sizin için hayırlıdır. Ama yüz çevirirseniz, şunu iyi bilin ki, siz Allah'ı âciz bırakabilecek değilsiniz. İnkârcılara, elem dolu bir azabı müjdele!

TEVBE SÛRESİ
(5) Haram aylar çıkınca bu Allah'a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

TEVBE SÛRESİ
(11) Fakat tövbe edip, namazı kılar ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin din kardeşlerinizdir. Bilen bir kavme âyetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız.

TEVBE SÛRESİ
(15) Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin, mü'min topluluğun gönüllerini ferahlatsın ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tövbesini kabul eder. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

TEVBE SÛRESİ
(27) Sonra Allah, bunun ardından yine dilediği kimsenin tövbesini kabul eder. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

TEVBE SÛRESİ
(74) Bir şey söylemediklerine dair Allah'a yemin ediyorlar. Halbuki o küfür sözünü söylediler ve (sözde) müslüman olduktan sonra inkar ettiler. Ayrıca başaramadıkları şeye (peygamberi öldürmeye) de yeltendiler. Sırf, Allah ve Resûlü kendi lütfu ile onları zengin kıldığı için intikam almaya kalktılar. Eğer tövbe ederlerse kendileri için hayırlı olur. Şayet yüz çevirirlerse Allah onları dünyada ve ahirette elem dolu bir azaba çarptıracaktır. Artık onlar için yeryüzünde ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.

TEVBE SÛRESİ
(102) Diğer bir kısmı ise, günahlarını itiraf ettiler. Bunlar salih amelle kötü ameli birbirine karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tövbelerini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

TEVBE SÛRESİ
(104) Onlar, kullarının tövbesini kabul edenin ve sadakaları alanın Allah olduğunu; tövbeyi çok kabul edenin, çok merhametli olanın Allah olduğunu bilmediler mi?

TEVBE SÛRESİ
(106) (Sefere katılmayanlardan) diğer bir kısmı da, Allah'ın emrine bırakılmışlardır. Bunlara ya azap eder ya da tövbelerini kabul eder. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

TEVBE SÛRESİ
(112) Bunlar, tövbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû' ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. Mü'minleri müjdele.

TEVBE SÛRESİ
(117) Andolsun Allah; Peygamber ile içlerinden bir kısmının kalpleri eğrilmeğe yüz tuttuktan sonra, sıkıntılı bir zamanda ona uyan muhacirlerle ensarın tövbelerini kabul etmiştir. Evet, onların tövbelerini kabul etmiştir.

TEVBE SÛRESİ
(118) Savaştan geri kalan üç kişinin de tövbelerini kabul etti. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları da kendilerini sıktıkça sıkmış, böylece Allah(ın azabın)dan yine ona sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hallerine) dönsünler diye, onların tövbelerini de kabul etti. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul eden ve çok merhamet edendir.

TEVBE SÛRESİ
(126) Görmüyorlar mı ki, onlar her yıl bir veya iki kere belaya çarptırılıp imtihan ediliyorlar. Sonra ne tövbe ederler, ne de ibret alırlar.

HÛD SÛRESİ
(3) Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O'na tövbe edin ki sizi belirlenmiş bir süreye (ömrünüzün sonuna) kadar güzel bir şekilde yararlandırsın ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.

HÛD SÛRESİ
(52) "Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra ona tövbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin ve gücünüze güç katsın. Günahkârlar olarak yüz çevirmeyin."

HÛD SÛRESİ
(61) Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i peygamber gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir ilahınız yok. O sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizi oranın imarında görevli (ve buna donanımlı) kıldı.Öyle ise ondan bağışlanma dileyin; sonra da ona tövbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır ve dualara cevap verendir.

HÛD SÛRESİ
(90) "Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra ona tövbe edin. Şüphesiz Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir."

HÛD SÛRESİ
(112) Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür.

NAHL SÛRESİ
(119) Sonra, şüphesiz ki Rabbin; cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra bunun ardından tövbe eden ve durumunu düzeltenlerden yanadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

İSRÂ SÛRESİ
(25) Rabbiniz içinizde olanı en iyi bilendir. Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu bilin ki Allah tövbeye yönelenleri çok bağışlayandır.

MERYEM SÛRESİ
(61) Ancak tövbe edip inanan ve salih amel işleyenler başka. Onlar cennete, Rahmân'ın, kullarına gıyaben vaad ettiği "Adn" cennetlerine girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz onun va'di kesinlikle gerçekleşir.

TÂ HÂ SÛRESİ
(82) "Şüphe yok ki ben, tövbe edip inanan ve salih ameller işleyen, sonra da doğru yol üzere devam eden kimse için son derece affediciyim."

TÂ HÂ SÛRESİ
(122) Sonra Rabbi onu seçti, tövbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi.

NÛR SÛRESİ
(5) Ancak tövbe edip bundan sonra ıslah olanlar müstesna. Çünkü Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

NÛR SÛRESİ
(10) Allah'ın size lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tövbeleri kabul eden, hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı haliniz nice olurdu?

NÛR SÛRESİ
(31) Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü'minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!

FURKÂN SÛRESİ
(70) Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

FURKÂN SÛRESİ
(71) Kim de tövbe eder ve salih amel işlerse işte o, Allah'a, tövbesi kabul edilmiş olarak döner.

KASAS SÛRESİ
(67) Ama tövbe edip iman eden ve salih amel işleyen kimsenin kurtuluşa erenlerden olması umulur.

AHZÂB SÛRESİ
(24) Bunun böyle olması Allah'ın, doğruları, doğrulukları sebebiyle mükafatlandırması, dilerse münafıklara azap etmesi yahut onların tövbesini kabul etmesi içindir. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

AHZÂB SÛRESİ
(73) Allah, münafık erkeklere ve münafık kadınlara, Allah'a ortak koşan erkeklere ve Allah'a ortak koşan kadınlara azap etmek; mümin erkeklerin ve mümin kadınların da tövbelerini kabul etmek için insana emaneti yüklemiştir. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

SÂD SÛRESİ
(34) Andolsun, biz Süleyman'ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık. Sonra tövbe edip bize yöneldi.

MÜ'MİN SÛRESİ
(3) Bu kitabın indirilmesi, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır olan, lütuf sahibi Allah tarafındandır. O'ndan başka ilah yoktur. Dönüş ancak O'nadır


MÜ'MİN SÛRESİ
(7) Arş'ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) Rablerini hamd ederek tespih ederler, O'na inanırlar ve inananlar için (şöyle diyerek) bağışlanma dilerler: "Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tövbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azâbından koru."

ŞÛRÂ SÛRESİ
(25) O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.

HUCURÂT SÛRESİ
(11) Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.

HUCURÂT SÛRESİ
(12) Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.

KÂF SÛRESİ
(33) Onlara şöyle denir "İşte bu, size (dünyada) vaad edilmekte olan şeydir. O, her tövbe eden, onun emrini gözeten için, görmediği halde sırf saygıdan dolayı Rahmân'dan korkan ve O'na yönelmiş bir kalp ile gelen kimseler içindir."

TAHRÎM SÛRESİ
(4) (Ey peygamber'in eşleri!) Eğer siz ikiniz Allah'a tövbe ederseniz, ne iyi. Çünkü kalpleriniz kaydı. Eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilin ki Allah onun yardımcısıdır, Cebrail de, salih mü'minler de. Bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar.

TAHRÎM SÛRESİ
(5) Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha hayırlı, müslüman, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir.

TAHRÎM SÛRESİ
(8) Ey iman edenler! Allah'a içtenlikle tövbe edin. Belki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter ve peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır, gider. "Ey Rabbimiz! nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter" derler.

BÜRÛC SÛRESİ
(10) Şüphesiz mü'min erkeklerle mü'min kadınlara işkence edip, sonra da tövbe etmeyenlere; cehennem azabı ve yangın azabı vardır.

NASR SÛRESİ
(3) Allah'ın yardımı ve fetih (Mekke fethi) geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah'ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O'ndan bağışlama dile. Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir.

Tevbe'nin Mahiyeti

http://sabrikontek.azbuz.com http://sabrikontek.blogcu.com http://sabri28kontek.sitemynet.com: Tevbe; dönmek, pişman olmak demektir. Yani, İslam dininin emir ve hükümleri dahilinde, haram ve yasak olan şeyleri terkedip, helâl ve mübah olan şeyleri yapmak demektir.Kulun işlediği günahlardan dönerek tevbe etmesi ve Allah-u Zülcelal tarafından af ve mağfiret edilmesi, dil ile kalbin birlikte pişmanlık duyarak tevbe etmesine bağlıdır.

Sadece diliyle tevbe edip, kalbinde günahına devam etme yönünde bir meyil olursa bu tevbe yalancıların tevbesi olur ki Allah-u Zülcelal'in bu şekilde yapılan tevbeleri kabul etmesi mümkün değildir.

Tevbe hem dil ile hem de kalp ile yapıldığı zaman ve bunun yanında daha önceden yapılmış günahlara düşmemeye azmedilmesi, tevbe eden kişinin tevbesinin kabul olunmasının en büyük alametlerindendir. Çünkü Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Hepiniz toptan Allah'a tevbe ediniz, umulur ki kurtuluşa erersiniz." (Nur; 31)

Diğer bir ayet-i kerimede de şöyle buyrulmuştur: "O (Allah) kullarının tevbesini kabul eden, kötü hareketlerini bağışlayandır." (Şûra; 25)

Allah-u Zülcelal, günahkar kulunun tevbesini kabul etmekten öte bundan memnun olur, sevinç duyar. Allah-u Zülcelal'in tevbe edenler için sevinmesi, çölde yiyeceğini ve bineğini kaybeden kimsenin onları bulmasından ötürü sevinmesinden daha büyüktür. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Allah-u Zülcelal gündüz günah işleyenlere tevbe etmeleri için gece kudret elini uzatır. Gece günah işleyenlere, tevbe etmeleri için gündüz kudret elini uzatır. Bu durum güneş batıdan doğuncaya kadar, devam eder." (Müslim,Tevbe:31)

Diğer bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurmuştur; "Göklere kadar yükselen günah işleseniz de sonra pişman olsanız, Allah-u Zülcelal tevbenizi kabul eder." (Tirmizi: 3540)

Bütün bu zikrettiğimiz ayet ve hadislerden de anlaşılmaktadır ki tevbe farzdır. Her ne olursa olsun, şüphesiz Allah-u Zülcelal tevbeleri kabul edendir. Tevbesiz ölmek, imansız gitmeye sebep olabilir. Hz. Ali radıyallahu anh şöyle buyurmuştur: "Tevbe etmek farzdır. Fakat tevbeyi gerektiren şeyleri terketmek ondan önce farzdır."

Şayet bir insan, bu ayet ve hadisleri nazar-ı itibara alırsa, hergün aldığı her nefese karşılık akıllıca bir şekilde tevbe etmelidir. Bundan dolayı bütün hayırlı amellerin başında ve sonunda istiğfar etmek, amelin içinde bulunan gaflete keffarettir. İşte Nakşibendi yolunun mensupları hem ibadet etmekte, hem de gafletle yapmış olduğu ibadetinin akabinde "Estağfirullah" diyerek keffaretini vermektedirler.

Tevbe, saliklerin vuslata (Allah'a ulaşma) ermek için uğradıkları ilk kapıdır. Taliplerin ulaştıkları ilk makamdır. Tarikat çok temiz ve Allah-u Zülcelal'e vuslata mani olan şeylerden münezzeh olduğu için ancak bütün hata ve günahlarından tevbe edip, kötü fiilleri terkedenleri kabul eder. Bunların dışında kalan türlü günahlara girip, isyankâr olmuş kişileri bünyesine doğrudan kabul edip barındırmaz.

Seyyid Abdulkadir Geylani kuddise sırruh şöyle buyurmuştur: "Tevbe eden kimse, buluğ zamanından bu yana; kulağından, gözünden, dilinden, elinden, ayağından ve diğer bütün azalarından meydana gelen hatalarını düşünmelidir. Sonra ömrünün her gününe, hatta her saatine göz atıp, kendi kendine günah defterini hatırlayarak, küçük ve büyük günahlarının hepsini mülahaza etmelidir. O hatalarını işlerken yanında bulunan arkadaşlarının, hatasına yardımcı ve ortak olanları, o günahları işledikleri yerleri kendine göre başkalarının görmesinden sakladıkları; fakat:
"Kiramen kâtipleri yaptıklarınızı bilirler." (İnfitar; 11-12)

" İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar " (Kaf; 17)

"Allah-u Zülcelal'in insana müekkel melekleri vardır ki, önünden ve arkasından takip edip Allah-u Zülcelal'in izniyle onu hıfz ederler." (Rad; 11) ayet-i kerimelerinde bildirildiği gibi, bir an bile uyumayan ve yorulmayan gözlerinden ve kendisini koruyan, hayır ve şerrini yazan işlerini, amellerini ve nefeslerini sayan mükerrem meleklerden, gizli ve aşikâre kalplerden geçenleri bilen Allah-u Zülcelal'den gafil bulunduğu yerlerin hepsini bir bir düşünmelidir."
İşte bu şekilde düşünen kimse, Allah-u Zülcelal'e karşı haya edip utanır, korkar ve böylece kalbinde pişmanlık doğar. Pişmanlık duyan kimse yaptıklarından dolayı acziyetini idrak eder ve hemen tevbe eder.

Zinnûn-i Mısrî kuddise sırruh şöyle buyurmuştur: "Her bir âzânın tevbesi vardır. Kalp ve gönlün tevbesi, şehveti terketmek için niyet etmektir. Gözün tevbesi, harama bakmayıp, gözü haramdan sakındırmaktır. Dilin tevbesi, kötü söz söylemekten, insanları çekiştirmekten, koğuculuk yapmaktan kaçınmaktır. Kulağın tevbesi, kötü ve yaramaz sözleri dinlememesidir. Ayağın tevbesi, yasak edilen kötü yerlere gitmemesidir. Ağzın tevbesi, haram yemekten kendisini korumaktır. Tenasül uzvunun tevbesi ise fuhuştan uzak durmaktır."

Günahları terketmek ve emirleri yerine getirmek için tevbe etmek farz; vacibleri yerine getirmek için tevbe etmek vacip, sünnetleri yerine getirmek için tevbe etmek sünnet, mekruh-u tenzihiden sakınmak için tevbe etmek mendup, vesvese ve kalbe gelen havatırdan tevbe etmek de sevap olmak üzere beş kısımdır.

Tevbenin durumuna göre hükmü böyle olduğu halde, tevbeden kaçmak Allah-u Zülcelal'in af ve mağfiretinden kaçmak, rahat ve huzuru kabul etmemektir. Bu da insanın kendine yapabileceği en büyük zulüm ve işkencedir.

Allah-u Zülcelal bu kişiler hakkında şöyle buyurmuştur: "Kim günahına tevbe etmezse onlar zalimlerin tâ kendileridir." (Hucurat; 11) Tevbe ancak, sahibinin tevbenin ne demek olduğunu bilmesiyle sahih olur. Bunun için de şu hususların bilinmesi lazımdır:

1- İnsan tevbe etmediği takdirde, günahların zulmetinden (kirinden) temizlenemeyeceğini bilmelidir.
2- Tevbe etmeye muvaffak olduğu zaman sevinmelidir.
3- Allah-u Zülcelal'in her an kendisinin durumunu bildiğini ve her an kalbine nazar ettiğini unutmamalıdır.

Ebu Zer radıyallahu anh'ın rivayet etmiş olduğu bir hadis-i kudside şöyle buyrulmuştur: "Ey kullarım! Siz hepiniz gece ve gündüz hata işliyorsunuz. Ben de bütün günahları yargılarım. Şu halde günahların mağfiretini taleb edin ki günahlarınızı mağfiret edeyim." (Müslim, Bir:55)

Allah-u Zülcelal'in rububiyetini (Rablığını) ve kendi acziyetini ve ubudiyetini (kulluğunu) kabul ve idrak eden kişiler hakkında da Allah-u Zülcelal şöyle buyurmuştur: "Onlar; kötü bir iş işledikleri yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı anıp hemen günahlarından tevbe ve istiğfar ederek mağfiret dileyenlerdir. Zaten günahları, Allah'tan başka kim affedebilir? Bir de onlar işledikleri günahta, bile bile ısrar da etmezler." (Al-i İmran; 135)

Tevbe Tasavvufun Çağrısı

http://sabrikontek.azbuz.com http://sabrikontek.blogcu.com http://sabri28kontek.sitemynet.com: Nasuh tevbesi demek; geçmişte işlenen günahlara pişmanlık duymak, derhal o günahlardan sıyrılıp çıkmak, bir daha da o gibi günahlara girmemeye de kesin kararlı olmaktır. Tevbe tüm hayırların anahtarıdır ve mü'minlerin kurtuluşu tevbededir. Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

"Ancak tevbe edip inanan ve salih amel işleyenler, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirecektir. Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir." (Furkan, 70)

Hasan-ı Basri'den (Rahmetullahi Aleyh) rivayet edildiğine göre, Allah-u Zülcelal şeytanı dergahından kovunca, şeytan Allah-u Zülcelal'e: "Ululuğun hakkı için, ademoğlunun ruhu cesedinden ayrılmadıkça, bende onu rahat bırakmam." dedi. Allah-u Zülcelal de şeytana şu cevabı verdi: "Ululuğum ve Yüceliğim hakkı için, ben de kulumun canı boğazına gelinceye kadar tevbe kapısını önünde açık tutarım."

Anlatıldığına göre, Allah-u Zülcelal Davud (Aleyhisselam)'a şöyle buyurmuştur: "Ey Davud! Benden yüz çevirenleri benim nasıl beklediğimi, günahları terk edip bana yönelenleri nasıl arzu ettiğimi bilseydiler, hemen bana yönelirlerdi. İşte benden yüz çevirenlere karşı muamelem budur. Bana yönelenlere karşı muamelemin nasıl olacağını sen düşün!"

Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki: Bilindiği gibi her baba çocuğunu aşık olmuşcasına sever. Bir çocuk aniden babasından yüz çevirip de kaçarsa, o şevkatli baba bir an önce çocuğunun evine dönmesini ister. Allah-u Zülcelal'in merhameti kulların merhametinden daha fazladır. Herkes kendisine sormalıdır? Bu kadar şevkat ve merhamet sahibi olan Rabbimiz'e, muhabbet beslemek, tevbe edip O'na layık bir kul olmaya çalışmak hak değil midir?

İnsan ne isterse Allah-u Zülcelal onu o kuluna veriyor. İnsanın tek çaresi hatalarını itiraf edip, merhametlilerin en merhametlisi olan Allah-u Zülcelal'e yönelmektir.

Allah-u Zülcelal'in kullarına dönük rahmetine ve esirgeyiciliğine bakın! O, ne kadar çok merhamet sahibidir. O kullarını affetmek için küçük bir bahane arıyor. Onun için her zaman tevbe ederek Allah'a yönelmeliyiz ve beş vakit namazı zamanında kılmaya gayret etmeliyiz. Çünkü Allah-u Zülcelal, beş vakit namazı, büyükleri dışında kalan tüm günahlardan arınma vesilesi kılmıştır.

Gerçekten eski insanlar bir defa Allah-u Zülcelal'e söz veriyorlardı ve bir daha sözlerinden dönmüyorlardı.

Hasan-ı Basri (Kudisallahu Sirruh) bir gün, arkadaşları ile yolda yürüyordu. Karşısına devlet erkanının çocuklarından biri çıktı, hizmetçileri ve yardımcıları da beraberinde idi. Kendisi de atın üstündeydi. Hasan-ı Basri yol ortasında durdu ve:

- Ey Emiroğlu, ben bir cümle satıyorum, alır mısın? dedi.

Emiroğlu: - Kaç dirhem gümüşe satıyorsun? diye sordu.

Hasan-ı Basri: - Bir dirhem gümüşe sattığım var, iki dirhem gümüşe sattığım var, dedi.

Emiroğlu: - Önce, bana bir dirhem gümüşe sattığın cümleyi söyle, dedi.

Bunun üzerine Hasan-ı Basri: - Ey Emiroğlu, senin evin var mı? diye sordu.

O da: - Var! dedi.

Hasan-ı Basri: - O evi sen mi yaptırdın, yoksa sana miras mı kaldı? diye sordu.

Emiroğlu: - Ben yaptırdım, diye cevap verdi.

Hasan-ı Basri: - Ne kadar sürede yaptırdın? diye sordu.

Emiroğlu: - Şu kadar sürede yaptırdım, dedi.

Hasan-ı Basri: - Neden daha kısa bir sürede yaptırmadın? diye sordu.

Emiroğlu: - O binanın taşını taşıyan eşeğe acıdım, bunun için de, kısa zamanda yapamadım, dedi.

Bunun üzerine Hasan-ı Basri: - Ey Emiroğlu, başkasının eşeğine acıyorsun. Ama günahların, masiyetin yükünü çeken nefsine acımıyorsun. Hem de günahlar, masiyetler dağlar, tepeler gibi yığılmış iken! dedi.

Hasan-ı Basri'nin bu sözü Emiroğluna tesir etti.

Hemen atından indi, Hasan-ı Basri'nin elini öptü ve: - Ya Şeyh, iki dirhem gümüşe sattığın cümleyi de bana söyle! dedi.

Bunun üzerine Hasan-ı Basri: - Nereye gidiyorsun? diye sordu.

Emiroğlu: - Kardeşlerle bir memurluk meselesi için devlet başkanının yanına gidiyorum, diye cevap verdi.

Hasan-ı Basri: - Haline bir bak ki, değerli elbiseler giymişsin. Güzel kokular sürünmüşsün ki; onlara karşı mahcup olmayasın. Halbuki, onlar da senin gibi bir insan! Yarın peygamberlerin, salih zatların yanına gittiğin zaman; bu kadar çok günahla, isyan kiri ile utanmayacak mısın? dedi.

Bu sözler Emiroğlu'na daha çok tesir etti. Hemen atını kölesine bağışladı. Bundan sonra Hasan-ı Basri'nin elini tutup tevbe ve biat etti. Ölünceye kadar ibadet ve taat işleri ile meşgul oldu.

İşte onlar tevbe ettikten sonra, bir daha aynı hatayı işlemiyorlardı. Allah-u Zülcelal'in merhametine sığınıp günaha dönmüyorlardı. Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

"O, kullarının tövbesini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir." (Şura: 25)

Abdullah İbn-i Mes'ud (Radıyallahu Anh)dan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hadis-i Şerif'te şöyle buyurmuştur:

"Günahından tevbe eden kimse hiç günah işlememiş gibidir." (İbn Mace)

Yani insan, anasından doğduğu zaman, nasıl günahsız ve tertemiz olarak dünyaya geliyorsa, günahından tevbe eden kimse de anasından yeni doğup, günahsız ve tertemiz dünyaya gelmiş gibi olur. Allah-u Zülcelal çok merhametlidir. Bizlere çok büyük bir nimet olarak tevbe kapısını açmıştır.

Anlatıldığına göre bir adam, bir gün pazara gidip bir hıristiyan köle satın alır ve İslam dininin güzelliğini köleye anlatır. Köle kelime-i şehadet getirerek müslüman olur. Sonra, hesap yapabilmesi için köleye rakamları öğretmeye çalışır. Adam "Bir" dediği zaman köle de "Bir" der. Adam "İki" dediği zaman, köle: "Hayır iki diyemem, ben Allah'a söz verdim. Çünkü ben Bir olan Allah'a secde ediyorum." diye karşılık verir. Kölenin efendisi de, köleyi Allah için azad eder.

İşte onların Allah'a bağlılıkları böyleydi. İnsan Allah-u Zülcelal'e karşı vermiş olduğu sözde durması lazımdır. Evet, Allah-u Zülcelal çok merhamet sahibidir. Allah'ın merhameti neredeyse o tarafa meyilli olalım.

Onun için Sahabiler, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e: - Ya Rasulallah, Allah'ın velileri kimdir? diye sormuşlar, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de şöyle cevap vermiştir: - Görüldüklerinde Allah'ı hatırlatan kimselerdir. (İbn Mace, İbn Ebi'd-Dünya)

Çünkü evliyalar daima Allah-u Zülcelal'den bahsederler. Onun için her zaman iyi kişilerle beraber olup, onların sohbetlerine gitmek gereklidir.

Bir mürşid-i kamile:

- Sizin işiniz nedir, ne ile meşgulsünüz? diye sorduklarında:

- Bizim işimiz, çözmek ve bağlamaktır, cevabını vermiş, tekrar:

- Bağlamak ve çözmek ne demektir bizi aydınlatır mısınız? diye sorduklarında, şöyle cevap vermiştir:

- Biz, bize gelen kimselerin kalplerini dünyadan çözer, ahirete bağlarız.

İşte bu söz, çok doğru bir sözdür. Allah'a ulaşabilmek için bir Allah dostuna ihtiyaç vardır. İnsan ancak bir Allah dostu vasıtasıyla Allah'a ulaşabilir. Bu yolu takip etmek lazımdır, aksi halde Allah'a ulaşmak çok zor olur.

İnsan devamlı zikir ve sohbet meclislerine gittiği zaman, günahkar da olsa, Allah-u Zülcelal'in af ve mağfiretine mazhar olur. Nasıl, kar güneşin karşısında eriyorsa, günahlar da o şekilde eriyip yok olur.

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

"İyi insanla kötü insanın yanında oturanların hali, misk satanla demirci körüğü çekenin yanlarında oturanın hali gibidir. Miskçinin yanında oturursan ya sana misk verir veya satın alırsın, yahut onun güzel kokusundan faydalanırsın. Demirci körüğü çekene gelince, ya elbiseni yakar, yahut onun pis kokusundan rahatsız olursun." (Buhari, Müslim)

Evliyalarla, salih kimselerle beraber olan kişilerin Allah'a muhabbetleri artar. Marifetullah sahibi olurlar. İbadetler tatlı gelmeye başlar, günahlar ise onlar için çirkinleşir, iğrençleşir. Allah'ın aşkı, sevgisi kalplerine dolar. İnsan ibadetlerinde ne kadar kusurlu olduğunu, nefsinin ne kadar zelil olduğunu, Allah'ın azametine karşı kendi acizliğini anlar. İşte bunlar iyi kişilerle, evliyalarla beraber olmanın faydalarıdır.

Onun için insan Allah-u Zülcelal'in yolunda sapmadan doğru bir şekilde yürüyebilmek için daima iyi kişilerle birlikte olmalıdır. Böyle kimselerle beraber olmak hem Allah-u Zülcelal'i, hem Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i hem de evliyaları razı eder.

Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin... (Amin)

Kaynak: İlim Meclisinden Sohbetler