5 Nisan 2012 Perşembe

HZ. PEYGAMBER’İN YÜCE AHLAKI

Öyle bir peygamberin ümmetiyiz… Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: ‘(Ey Muhammed!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik!’ (Enbiya;107) Ey Muhammed sallallahu aleyhi vesellem! Seni Kur'an şeriatı ve ahkâmıyla, sadece ve sadece, dünya ve ahirette bütün insanlara ve cinlere rahmet olasın diye gönderdik. Kim bu rahmeti kabul eder ve nimete şükrederse dünya ve ahirette mesut ve bahtiyar olur. Ve kim bunları inkâr ve reddederse dünya ve ahiretini mahvetmiş olur, buyruluyor. Abdullah b. Abbas radıyallahu anhudan nakledilen bir görüşe göre, buradaki “Âlemlerden maksat, Hazret-i Resulullah'ın kendilerine Peygamber olarak gönderildiği bütün varlıklardır. Bunların mümin veya kâfir olmaları fark etmez. Allah Resulünün müminler için bir rahmet olması hem dünya hem de ahiret için söz konusudur. Kâfirler için rahmet olması ise sadece dünya hayatında söz konusudur. Zira kâfirler, Hazreti Resulullahın sayesinde, geçmiş ümmetlerin uğradıkları, maymuna dönüşme, gökten üzerlerine taş yağma gibi afetlere uğratılmaktan kurtulmuşlardır.” Hazreti Resulullah sallallahu aleyhi vesellem bir hadiste şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz ben lânetçi olarak değil, rahmet olarak gönderildim.” İşte, böyle bir Peygamberin ümmeti olmak, bizim için ne büyük bir mükâfattır. Tabi, ümmetliğe kabul edilmek şartıyla... Allah-u Zülcelâl, hepimize Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme ümmet olmayı nasip eylesin. (Âmin) O’na ümmet olabilmek için Peki, ümmeti olmamıza karşılık bize düşen vazife nedir? İnançsızlık ve küfür rüzgârlarının bütün şiddetiyle estiği bu asırda, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemi anlamak ve anlatmak, en kutsi vazifemiz olmalıdır. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin gösterdiği ve bize bildirdiği vazifelerimizi idrak edemediğimiz veya terk ettiğimiz anda, batıl düşünceler her zaman ve her mekânda başköşeye tahtını kuracak, insanlık O'nu anlama ve idrak etme noktasına ulaşamayacaktır. O şefkat ve rahmet Peygamberine, ne ölçüde layık olduğumuzun hesabını iyi yapmalıyız. Bulunduğu cennette dahi ümmetini düşünen, ümmetinin derdiyle ağlayan, ümmetinin sevinciyle sevinen rahmet Peygamberini ve O’nun mesajlarını, en köhne kalplere dahi nakşetmeliyiz. Aksi halde onun şefaatiyle kendimizi kurtaracağımızı sandığımız anda, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin bizlerden nasıl yüz çevirdiğini -Allah korusun- görürüz. Ümmetin günahkârlarına şefaat edecektir Asırlardır O'nun nur saçan simasından mahrum kaldık. Müslümanlar olarak garip kaldığımız şu asırda dahi, O'na ulaşacak yolları arama ve O’nu bulma, en güzel hayalimiz ve amacımız olmalıdır. Günah bataklığına bulaştığımız anlarda dahi, O’nun şefaatinden medet umarken, onun rahmet Peygamberi olduğunun idraki içinde olmalıyız. O Rahmet Peygamberi, mübarek kabr-i şerifinde kan ağlarken, Allah-u Zülcelal'in 'Habibim' dediği, yüzü suyu hürmetine kâinatı yarattığı, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme başlarımızı feda etmeyi bilmeliyiz. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, dünyadayken bizlere rahmet vesilesi olduğu gibi ahirette de şefaatçi olacaktır, inşaallah. Nitekim Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: ‘Gecenin bir kısmında uyanıp sırf sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni Makam-ı Mahmuda (Şefaat makamına) gönderir.’ (İsra; 79) Ayet-i kerimeden de anlaşılacağı gibi, Allah-u Zülcelâl, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme büyük şefaat ve övülecek bir makam verecektir, inşaallah. Ebu Akil oğlu Abdurrahman radıyallahu anh şöyle anlatmıştır: “Bir heyetle Resulullah sallallahu aleyhi veselleme gitmek üzere çıktım. Kapısına varınca develerimizi çökerttik. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin yanına girerken, dünyada en sevmediğimiz kimse o idi. Fakat yanından çıkarken (İslam'la şereflendikten sonra), yanına gelenlerin içinde onu en çok seven biz olmuştuk. Bir ara bizden biri: ‘Ya Resulallah! Rabbinden Süleyman Peygamberin saltanatı gibi bir saltanat istemedin mi?’ deyince, güldü ve daha sonra: ‘Umarım ki Peygamberinize verilen, Allah katında Süleyman Peygamberin saltanatından daha üstündür. Allah gönderdiği her Peygamberin duasını kabul etti. Onlardan bir kısmı dünyada dua etti, istediği verildi. Bazıları iman etmeyen asi kavmine beddua etti, helak oldular. Allah benim de dileğimi kabul etti, ben ahirete bıraktım, kıyamet günü Rabbim katında ümmetime şefaat edeceğim.” (Taberani, Bezzar) Peygamberimizin Yüce Ahlakı İnsanlar için güzel ahlak hususunda en büyük rehber, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin ahlakıdır. O, çok azim bir ahlak sahibi idi. Nitekim Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede; “Hakikaten sen büyük bir ahlak üzeresin” (Kalem; 4) buyurarak, Efendimiz aleyhissalatu vesselamın ahlakını övmüştür. Enes radıyallahu anhu şöyle demiştir; “Resulullah, ahlak olarak insanların en güzeliydi. Onun, on yıl hizmetinde bulundum. Bana bir defa bile öf demedi. Yaptığım bir iş için; ‘Neden böyle yaptın?’ yapmadığım bir işten dolayı da; ‘Şöyle yapsaydın ne olurdu!’ dememiştir.” Efendimiz aleyhissalatu vesselam, insanların en yumuşak huylusu idi. Nitekim bir hadis-i şeriflerinde; “Yumuşak huyluluk nerde bulunursa orayı süsler. Hangi şeyden de kaldırılıp alınırsa ona utanma sebebi olur.” (Müslim) Yine, “Allah, yumuşaklıkla muamele edicidir, yumuşak huyluluğu sever.” (Müslim) buyurmuştur. O, insanların en cömerdi idi. Yanında bir geceliğine de olsa bir dirhem veya bir dinar bırakmaz, muhtaç olan kimselere dağıtırdı. O, elbisesini diker, yatağını kendisi toplardı. Öyle bir hâyânın sahibi idi ki, gözünü kimsenin yüzüne dikmezdi. Çağrıldığı davetlere, fakir veya zengin ayırımı yapmadan icabet ederdi. Kendisine verilen çok küçük hediyeleri dahi kabul eder ve karşılığında oda hediye verirdi. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem kızdığı zaman, Allah için kızar, kendi nefsi için asla kızmazdı. Açlıktan çoğu zaman karnına taş bağlardı. Önüne konulan yemeği geri çevirmezdi. Bir yere yaslanarak ve masada yemek yemezdi. O, insanların en alçak gönüllüsü idi. Sözü uzatmadan ve açık bir dille herkesin anlayacağı şekilde konuşurdu. Daima güler yüzlü idi. Dünya işlerinden dolayı asla endişeye düşmezdi. Daima hastaları ziyaret ederdi. Parmağına gümüş yüzük takar ve güzel koku sürünürdü. Fakirlerle oturur, yoksullarla beraber yemek yerdi. Akrabaları ile ilgisini hiç kesmezdi. Kimseye eziyet etmez, özür dileyenin özrünü kabul ederdi. İnsanların gönlünü almak için şakalaşırdı. Ama daima hakkı söylerdi. Kahkaha ile gülmez, tebessüm ederdi. Yoksulları horlamaz, zenginlere zenginliklerinden dolayı saygı göstermez, herkese eşit olarak davranırdı. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem kendi nefsi için kimseye vurmamıştır. Yolda birisi ile karşılaştığında ilk olarak kendisi selam verir, bir ihtiyacı için yanına gelen kimseler, onun yanından ayrılmadan, oradan ayrılmazdı. Bulunduğu her yerde daima Allah-u Zülcelal'den bahsederdi. Yanına gelen herkese ikramda bulunurdu. Hiç öfkelenmez, bir şeye hemen rıza gösterirdi. İnsanlara karşı çok şefkatli davranırdı. Onun meclisinde, kimse sesini yükseltmezdi. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem insanların en tatlı sözlü olanıydı. Gayet açık konuşurdu. Sözlerinde fazlalık ve noksanlık bulunmazdı. Lüzumsuz olarak hiç konuşmazdı. Kötü söz konuşanlardan yüz çevirirdi. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem herhangi bir zorlukla karşılaştığında, o işi Allah'a havale eder, Allah-u Zülcelal'den yardım isterdi. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem yemeğe başlamadan önce; “Bismillah, Ya Rabbi! Bunu kendisiyle cennet nimetlerine ulaşılacak, şükrü ödenmiş bir nimet kıl.” Diye, dua ederdi. (Tirmizi) O, kendisine bir zarar vereni bağışlama hususunda insanların en önde olanıydı. Mazeret beyan edenlerin mazeretlerini kabul ederdi. Kurtuluş O’na Uymakta İşte, buraya kadar kısaca anlatmaya çalıştığımız, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin ahlakı, hepimiz için gerçek bir rehberdir. Her kim, denizden bir damla da olsa ahlakında O'na mutabaat yaparsa, kendisini düzlüğe çıkarmış olur. Çünkü O'nun ahlakı, geceleyin ayın etrafı aydınlatması gibi insanın önünü aydınlatır. Karanlıktan aydınlığa çıkarır. Kim, O'nun ahlakı ile ahlaklanırsa hem insanların yanında hem de Allah-u Zülcelal'in katında çok makbul olur. İnsan kendisini, ancak Allah’ın peygamberine uymakla kurtarabilir. Kim onu kabul etmez ve onun getirdiği dine inanmazsa o kimse asla kendisini kurtaramayacaktır. İşte biz, böyle bir Zat'ın ümmetindeniz. Ondan çok hayâ etmemiz gerekir. Hz Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin ahlakı, gerçek bir rehberdir. Allah-u Zülcelâl, imandan ve Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin mutabaatından, O’na uymaktan bizleri mahrum etmesin… (Âmin)