1 Mayıs 2018 Salı

Guslü geciktirmek

Sual: Yatsıyı kıldıktan sonra cünüp olan, ne vakte kadar cünüp dursa günah olmaz? CEVAP Yatsı namazını kıldıktan sonra cünüp olanın sabah namazına kadar guslünü tehir etmesi caizse de hemen yıkanması elbette çok iyi olur. İmam-ı Gazali hazretleri, (Cünüp olup gusletmeden bir namaz vaktini geçirene, ateşten gömlek giydirilecektir) buyuruyor. Namaz kılan ve kılmayan herkes, bir namaz vaktini cünüp geçirirse, çok azap görür. Mesela, öğle ezanından sonra cünüp olanın öğle namazını kılmamışsa, ikindi vaktine öğleyi kılacak kadar zaman kalınca gusletmesi farz olur. Farzı yapmak çok sevap, yapmamak büyük bir günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Cünüp olunca, çabuk gusletmeli! Çünkü kiramen kâtibin melekleri, cünüp gezenden incinir.) [Ey Oğul İlmihali] (Canlı resmi, köpek ve cünüp bulunan odaya rahmet melekleri girmez.) [Nesai] (Cünübe, sarhoşa rahmet meleği yaklaşmaz.) [Bezzar] (Gusletmek için kalkana, üzerindeki kıl sayısınca sevap verilir, o kadar günahı affolur, Cennetteki derecesi yükselir. Guslü için ona verilecek sevap, dünyada bulunan her şeyden daha hayırlı olur. Allahü teâlâ meleklerine, "Bakın bu kulum, gece üşenmeden kalkıp emrime uymak için guslediyor. Şahit olun ki, bunun günahlarını af ve mağfiret eyledim" buyurur.) [Gunye] Guslü terk eden Sual: Guslü terk eden dinden çıkar mı? CEVAP Guslü terk eden dinden çıkmazsa da büyük günah işlemiş olur. Gusülsüz gezen, namaz kılamaz. Namaz kılmamak insanı küfre sürükleyen büyük günahlardandır. Böyle bir kimsenin de imanını kaybetmesi çok kolay olur. Onun için guslü geciktirmemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Allahü teâlâ buyuruyor ki: Şu üç şeye devam eden, gerçek dostumdur. Bunları terk eden de, gerçek düşmanımdır. Bu üç şey, namaz, oruç ve cünüplükten gusüldür.) [Beyheki] Allahü teâlânın düşmanım dediği ve rahmet meleklerinin uzak durduğu bir kimsenin evinde huzur, bereket diye bir şey kalır mı? Gençler ve gusül Sual: Sabah ihtilam olarak kalktığımda gusül almam gerekiyor. Fakat okula geç kalmamak için guslü namaz vakitleri geçse dahi okuldan geldikten sonra almam mümkün mü? CEVAP İki dakikada gusletmek mümkündür. Namaz vakitlerini cünüp geçirmek haramdır. Namaz kılmamak da ayrıca haramdır. Çifte haram işlemek daha büyük günahtır. Cünüp gezmek Sual: Annemle babam, benim sık sık banyo etmeme mani oluyorlar. Cünüp geziyorum. Cünüp ölen, kâfir olarak mı ölür? CEVAP Cünüp gezmek büyük günahsa da, cünüp gezerek günah işleyene kâfir denmez. Namaz kılmamak çok büyük günahtır. Cünüp gezen, namaz da kılamaz. Uygun bir şekilde yıkanmanızın gerektiğini bildirmeniz gerekir. Hayzı biten kadın Sual: Sabah güneş doğunca hayzı biten kadın, öğle namazına kadar guslü geciktirebilir mi? CEVAP Öğle namazını vaktinde kılacak kadar guslü geciktirmesi caiz olur; fakat ilk fırsatta gusletmesi iyi olur. Cünüpken ölmek Sual: (Cünüpken ölen kâfir olarak ölür) deniyor. Böyle bir şey var mıdır? CEVAP Hayır, öyle bir şey yoktur. Eshab-ı kiramdan Hanzala hazretleri, gusletmeye vakit bulamadığı için, Uhud Savaşı'nda cünüp olarak şehit olmuş, onu melekler yıkamıştı. Bunun için (Gasîl-ül-melâike) ismi ile şereflenmişti. Meleklerin yıkadığı, guslettirdiği zat demektir.

Sünnet üzere gusletmek

Sual: Sünnet üzere nasıl gusledilir? CEVAP Gusletmek çok kolaydır. Ağzını ve burnunu suyla yıkayıp, denize veya göle girip çıkan yahut duş altında bütün vücudunu ıslatan gusletmiş olur. Önce abdest alıp, sonra bütün vücut yıkanırsa sünnete uygun olur. Gusletmek için niyet, Hanefi’de sünnet, diğer mezheplerde farzdır. Guslederken niyeti unutanın da guslü geçerli olur. Guslederken besmele okunur. Hatta kelime-i şehadet de getirmek iyi olur. Sünnet üzere gusül abdesti almak için, önce, temiz olsa bile, iki eli ve avret yerini yıkamalıdır. Sonra bedeninde necaset varsa yıkamalı, sonra, gusle niyet ederek tam bir abdest almalı. Sonra bütün bedene üç defa su dökmelidir. Önce üç defa başa, sonra üç defa sağ omuza, sonra üç defa sol omuza dökmeli, her döküşte, o taraf tamam ıslanmalı. Birinci dökmede ovmalıdır. Gusülde, bir organa dökülen suyu, başka organlara akıtmak caiz olup, orası da temizlenir; çünkü gusülde bütün beden, bir organ sayılır. Abdest alırken bir organa dökülen suyla , başka organ ıslanırsa, yıkanmış sayılmaz. Gusül tamam olunca, tekrar abdest almak mekruhtur. Gusül ederken abdesti bozulursa, gusle zararı olmaz, fakat namaz kılmak için bir daha almak lazım olur. Guslederken sabunlanmak, keselenmek uygun olmaz. Kirden yıkanma işini ya gusülden sonra yapmalı veya önce yapmak gerekir. İkisinin aynı anda yapılması uygun olmaz. Gusülde fazla su harcanmış olur, mekruh olur. Maliki’deyse muvalata yani aralıksız yıkamaya mani olursa gusül geçerli olmaz. Banyoya girince önce gusledilir. Sonra kir için yıkanılır. Kir için yıkanırken ihtiyaç kadar fazla su sarf etmenin mahzuru olmaz. Gusül abdesti alırken, namaz abdesti bozacak haller olursa (mesela kan çıksa, yellenilse, idrar çıksa vs.) gusle kalınan yerden devam edilir, abdesti bozan şey guslü bozmaz. Sadece bu abdestle namaz kılınmaz, sonra namaz abdesti almak gerekir. Cünüpken, kasık ve koltuk altı tıraşı olmak, saç, tırnak kesmek, mekruh olur. Hayzlıyken, bunlar mekruh değildir. Onun için, cünüpken, gusülden önce bunları yapmamalı. Ya gusülden sonra veya başka zaman yapmalı. Gusül ve israf Sual: Abdestte ve gusülde, gereğinden fazla su kullanmak israf mıdır? CEVAP Evet. Yalnız, gusletmeden önce veya sonra, kirlerden temizlenmek için yıkanmanın mahzuru yoktur. Vesvese Sual: Vesveseli biriyim. Dikkat etmeme rağmen, abdestte gusülde kuru yerim kalmışsa yahut secde-i sehv yapılacakken unutmuşsam, buna benzer başka şeyleri unutmuşsam, oruçlu iken unutup yiyip içmişsem, unutarak namaz vaktini çıkarmışsam, sonra da hatırlamadığım için kaza etmemişsem, ahirette benim halim nice olur? CEVAP Dinimizde unutmak özürdür. Unutarak yiyip içmek orucu bozmaz, kaza da gerekmez. Unutarak namazın kazaya kalması da günah olmaz. Abdestte, gusülde kuru yer kalmışsa, bilmediğiniz için hiç mahzuru olmaz. Acaba kuru yer kaldı mı diye defalarca yıkamak gerekmez. Bunlar vesvesedir, vesvese ise günahtır. Guslederken konuşmak Sual: Guslederken konuşmak sakıncalı mıdır? CEVAP Guslederken konuşmamak sünnettir. İhtiyaç yokken konuşmamalıdır. Başka yerde almak Sual: S. Ebediyye’de, (Guslettikten sonra, tekrar abdest almak mekruhtur. Abdest bozulmadan, başka yerde almak caizdir) deniyor. Başka yerde almaktan maksat nedir? CEVAP Guslettiği yerde değil de, başka yerdeki lavaboda abdest almak demektir. Böyle olursa, mekruh olmaz. Gusülden sonra ayakları yıkamak Sual: Gusülden sonra ayakları tekrar yıkamak gerekir mi? CEVAP Eğer ayakların altında su toplanıyorsa, çıkarken ayakları tekrar yıkamak gerekir. Su toplanmıyorsa tekrar yıkanmaz. Mâlikî’ye göre guslederken Sual: Mâlikî mezhebinde ön avret yerine avuç veya parmakların içiyle dokunan erkeğin abdesti bozuluyor. Mâlikî mezhebini taklit eden erkek, guslederken önce avret yerlerini yıkasa sonra, bir daha ön avret yerine hiç dokunmasa, abdest alıp guslettikten sonra, bu gusül abdestiyle namaz kılabilir mi? CEVAP Kılabilir. Guslederken ön avret yerine abdestten sonra dokunulmazsa, abdesti bozulmaz. Avret yerine dokunmak gusle zaten zarar vermez, yani dokunulsa da gusle devam edilir. Sonra namaz kılmak için, sadece namaz abdesti alması yeterli olur. Kadınların ise, avret yerlerine dokunsalar da, abdestleri bozulmaz.

Guslün farzları

Sual: Dört mezhebe göre, guslün farzları nelerdir? CEVAP Hanefî’de: 1- Ağzın içini yıkamak, 2- Burnun içini yıkamak, 3- Bedenin her yerini yıkamak. [Göbek içini, bıyık, kaş ve sakalı ve altlarındaki derileri ve baştaki saçları yıkamak farzdır. Gözleri ve kapalı küpe deliğini yıkamak gerekmez.] Mâlikî’de: 1- Niyet, 2- Bedenin her yerini yıkamak, 3- Delk, 4- Muvalat, 5- Saçları hilâllemek. Şâfiî’de: 1- Niyet, 2- Bedenin her yerini yıkamak. [Bazı kitaplarda, Şafii’de guslün farzı üçtür deniyor. Bedendeki necaseti temizlemeyi de ekliyorlar. Beden yıkanınca, necaset de temizlenmiş olacağı için, guslün farzına iki denmesinin mahzuru olmaz.] Hanbelî’de: Guslün farzı birdir, bu da bütün vücudu yıkamaktır. Bu, guslün rüknüdür. Yani guslün içindeki farzdır. Gusle başlarken, niyet etmek ve Besmele çekmek de farzdır. Ağzın ve burnun içi, bedenin dışı sayıldığı için, buraları da yıkamak farzdır. Bunlar da ilave edince, guslün farzı 5 oluyor: 1- Niyet etmek, 2- Besmele çekmek, 3- Bedenin her yerini yıkamak, 4- Ağzın içini yıkamak, 5- Burnun içini yıkamak. Gusülde gargara Sual: Gusülde, gargara şart mıdır? Buruna çok su çekip, yanma hissedilmesi gerekir mi? CEVAP Hayır, öyle bir şart yoktur. Gargara yapmak abdestte de, gusülde de farz değil, sünnettir. Oruçluyken gargara yapmak ise mekruhtur. (S. Ebediyye) Sual: Gusül abdestinde farz olarak yapılması gerekenler nelerdir? Cevap: Hanefi mezhebinde gusülde mutlak yapılması gereken farz üçtür: 1- Ağzın hepsini iyice yıkamak. Ağız dolusu su içmekle de olur ise de, yutmak mekruhtur diyen âlimler de olmuştur. 2- Burnu yıkamak. Burundaki kuru kir altını ve ağızdaki, çiğnenmiş ekmek altını yıkamazsa gusül sahih olmaz. Hanbeli mezhebinde, mazmaza ve istinşak, abdest alırken de, gusülde de farzdır. 3- Bedenin her yerini yıkamaktır. Bedenin, ıslatılmasında haraç olmayan yerlerini yıkamak farzdır. Yıkanan yerleri ovalamak lazım değil ise de, müstehabtır. İmam-ı Malik ile imam-ı Ebu Yusuf hazretleri lazımdır buyurdu.

30 Nisan 2018 Pazartesi

Berat Gecesi'nin Mahiyeti ve Önemi:

Yıllık bir program çerçevesinde yürütülen ticari faaliyetler, yıl sonunda o program esaslarına göre kontrol ve teftiş edilir, kâr zarar hesapları yapılır. Kesin hesabın tespitinden sonra da gelecek yılın programı hazırlanarak son şeklini alır. Her yıl tekrar edilen bu kontrol ve tespit işlemleri sayesinde, ekonomik hayatta istikrarlı ve sağlam bir ilerlemenin temini mümkün olur. Bu misalin ışığında manevi hayatımıza ve faaliyetlerimize bakalım. Dünya, âhiret hayatının kazanılması için yaratılmış bir manevi ticaret yeri olduğuna göre, o ticaretle ilgili faaliyetlerin de yıllık muhasebesinin yapılması gayet tabiidir. İşte bu muhasebenin vakti üç ayların içindedir. Berat Kandili ile başlayıp Kadir Gecesi'yle biten devreye rastlar. Duhan sûresinin 2., 3. ve 4. âyetlerinin Berat Gecesi'nden bahsettiği bildirilmektedir. Âyetlerin meali şöyle: "O apaçık kitaba and olsun ki, biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız. Bütün hikmetli işler o gecede tefrik olunur." Bu âyetler hakkında iki görüş vardır. Çoğu tefsir bilginlerinin görüşüne göre, bu mübarek gece Kadir Gecesi'dir. İkrime bin Ebi Cehil'in de dahil olduğu bir grup alim ise; bu gecenin Berat Gecesi olduğunu söylemişlerdir. Her iki tefsiri birleştiren diğer bir görüşe göre de, hikmetli işlerin ayırımının yapılmasına Berat Gecesi'nde başlanmakta ve bu işlem Kadir Gecesi'ne kadar devam etmektedir. Bu hikmetli işler nelerdir ve âyetin mânası nedir? Yıllık Kader Programı İbni Abbas'tan rivayet edildiğine göre, hikmetli işlerin birbirinden ayırd edilmesi şu şekilde cereyan etmektedir: - Bu seneden gelecek seneye kadar meydana gelecek olayların hepsi ayrı ayrı melekler tarafından defterlere yazılır. Rızıklar, eceller, zenginlik, fakirlik, ölümler, doğumlar hep bu esnada kaydedilir. O yılki hacıların sayısı bile bu devrede takdir olunur. Herkesin ve her-şeyin o sene içindeki mukadderatı kaydedilir. - Rızıkla alakalı defterler Mikail Aleyhisselâma verilir. - Savaşlarla ilgili defterler Cebrail Aleyhissalama verilir. - Ameller nüshası dünya semasında görevli melek olan İsrafil'e verilir ki bu büyük bir melektir. - Ölüm ve musibetlerle ilgili defter de Azrail Aleyhisselâma teslim edilir. Fahreddin er-Râzî"nin açıklamasına göre bu defterlerin düzenlenmesi Berat Gecesi'nde başlar, Kadir Gecesi'nde tamamlanarak her defter sahibine teslim edilir.1 Berat Kandili'nin "bütün senede bir kudsi çekirdek hükmünde ve beşer mukadderatının programı nev'inden olması cihetiyle Leyle-i Kadrin kudsiyetinde" olması bu manalara dayanmaktadır.2 Kur'ân'ın bu gecede indirilmesi meselesine ise şöyle bir açıklama getirilmektedir: Berat Gecesi, Kur'an-ı Kerim'in levh-i mahfuzdan dünya semasına toptan indirildiği gecedir. Buna inzal denir. Kadir Gecesi'nde ise Peygamberimiz (asm)'e ilk kez ve parça parça indirilmeye başlanmıştır. Buna da tenzil denir. Berat Gecesi'nin Özellikleri Tefsirlerde bu gece ile ilgili olarak şu şekilde izahlar yer almaktadır: Vergi ödendiği zaman nasıl ki vergi borçlusuna borcundan kurtulduğunu gösteren bir belge veriliyorsa, Allah Azze ve Celle de Berat Gecesi'nde mü'min kullarına berat yazar. Zaten bu gecenin dört adı vardır: "Mübarek Gece", "Berae Gecesi", "Sakk (belge ve senet) Gecesi" (Allah Teâlâ bu gece mü'min kullarına beraet yazar)", "Rahmet Gecesi." "Berat, beraet" kelimesi "el-berâe" kelimesinin Türkçe'deki kullanılış şeklidir. Beri olmak, aklanmak, temiz ve suçsuz çıkmak demektir. "Berâet" iki şey arasında ilişki olmaması, kişinin bir yükümlülükten kurtulması veya yükümlülüğünün bulunmaması anlamına gelmektedir. Mü'minlerin bu gece günah yüklerinden kurtulup İlâhî bağışa ermeleri umulduğu için de Berat Gecesi denmiştir. Bir kısım âlimlerin, kıblenin Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'dan Mekke'deki Kâbe istikametine çevrilmesinin Hicretin ikinci yılında Berat Gecesi'nde gerçekleştiğini kabul etmeleri de geceye ayrı bir önem kazandırmaktadır.3 Berat Gecesi'nin beş ayrı özelliği vardır: 1. Bütün hikmetli işlerin ayırımına başlanması. 2. Bu gecede yapılacak ibadetlerin diğer vakitlere nispetle kat kat sevaplı olması. 3. İlâhi rahmetin bütün âlemi kuşatması. 4. Allah'ın af ve bağışlamasının coşması. 5. Peygamberimiz (asm)'e tam bir şefaat yetkisinin verilmiş olması. Bir rivayette bildirildiğine göre Resulullah (asm) Şâban'ın on üçüncü gecesi ümmeti hakkında şefaat niyaz etti, üçte biri verildi. On dördüncü gecesi niyaz etti üçte ikisi verildi. On beşinci gecesi niyaz etti, hepsi verildi. Ancak Allah'tan devenin kaçması gibi kaçanlar başka... Zemzem kuyusunun bu gecede açık bir şekilde coşup çoğalması da bu manaları kuvvetlendiren kutsal bir işaret olarak yorumlanmaktadır.4 Peygamber Efendimiz (asm) bir hadis-i şeriflerinde Berat Gecesi'nin feyiz ve bereketini çeşitli şekillerde nazara vermektedir. "Şâban'ın 15. gecesi geldiğinde geceyi uyanık ibadetle, gündüzü de oruçlu olarak geçirin. O gece güneş battıktan sonra Allah rahmetiyle dünya semasına tecelli eder ve şöyle seslenir: 'İstiğfar eden yok mu, affedeyim ve bağışlayayım. Rızık isteyen yok mu, hemen rızık vereyim. Başına bir musibet gelen yok mu, hemen sağlık ve afiyet vereyim.' Böylece tan yerinin ağarmasına kadar bu şekilde devam eder."5 Çünkü o gece İlâhi rahmet coşmuştur. Berat Gecesi beşer mukadderatının programı çizilirken insanlara verilen eşsiz bir fırsattır. Bu fırsatı değerlendirip günahlarını affettirebilen, gönlünden geçirdiklerini bütün samimiyetiyle Cenab-ı Hakk'a iletip isteklerini Ondan talep eden ve belalardan Ona sığınan bir insan ne kadar bahtiyardır. Buna karşılık, her tarafı kuşatan rahmet tecellisinden istifade edemeyen bir insan ne kadar bedbahttır. Bu Gece Af Dışı Kalanlar Peygamber Efendimiz (asm) bu gecede af dışı kalanları şu hadisleri ile bildirmektedir: "Muhakkak ki, Allah Azze ve Celle Şâban'ın on beşinci gecesinde rahmetiyle yetişip her şeyi kuşatır. Bütün mahlukatına mağfiret eder. Yalnızca müşrikler ve kalbleri düşmanlık hissiyle dolu olup insanlarla zıtlaşmaktan başka bir şey düşünmeyenler müstesna."6 "Yüce Allah bu gece bütün Müslümanlara mağfiret buyurur, ancak kâhin, sihirbaz yahut müşahin (çok kin güden) veya içkiye düşkün olan veya ana babasını inciten yahut zinaya ısrarla devam eden müstesna."7 "Allah Teâlâ Şâban'ın on beşinci gecesi tecelli eder ve ana-babasına asi olanlarla Allah'a ortak koşanlar dışında kalan bütün kullarını bağışlar."8 Üç aylara ayrı bir ruh ve mâna içinde giren Peygamber Efendimiz (asm) özellikle Şaban ayına özel bir özen gösterir, başka zamanlarda görülmemiş bir derecede ibadete ve âhiret işlerine yönelirdi. Bu ayın çoğu günlerini oruçlu geçirirken, geceleri de diğer gecelerden çok farklı bir şekilde ihya ederdi. Bir Berat Gecesi'nde uyanıp da Resulullah Aleyhissalâtü Vesselamı yanında bulamayan Hz. Âişe (ra) kalkarak Efendimizi aramaya başladı. Sonunda Peygamberimizi Cennetü'l-Bakî mezarlığında başını semaya kaldırmış halde buldu. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam mübarek hanımına Berat Gecesi'nin faziletini şöyle anlattı: "Muhakkak ki, Allah Teâlâ Şâban'ın on beşinci gecesinde dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve Benî Kelb Kabilesinin koyunlarının kılları sayısınca insanları mağfiret eder."9 İşlenen sevaplı amellerin değeri başka zamanlarda on ise, Berat Kandili'nde yirmi bindir. Meselâ başka zamanlarda okuduğumuz bir tek Kur'ân harfine on sevap veriliyorsa, bu gecede her bir harfine yirmi bin sevap verilmektedir. Bu bakımdan tam bir ihlâsla çalışıp ihyasına gayret gösterebildiğimiz takdirde, Berat Kandili elli senelik bir ibadet hayatının sevabını bir gece içinde bize kazandırabilir. "Onun için elden geldiği kadar Kur'ân ve istiğfar ve salavatla meşgul olmak büyük bir kârdır."10 Tek kişinin çalışma ve kazanma gücü, maddi hayatta olduğu gibi manevi hayatta da sınırlıdır diyorsak, bunun çaresi vardır. Aynı gayeyi paylaşan ve dünyada aynı maksatla yaşayan mü'min kardeşlerimizle birlikte teşkil ettiğimiz manevi şirket; bize hesabından âciz kalacağımız sonsuz bir manevi serveti kazandırabilir. Üstelik maddi kazançlarda kâr, ortaklar arasında bölünerek küçüldüğü hâlde, mânevi kârda böyle bir şey kesinlikle söz konusu değildir. Çünkü manevi faaliyetler nurludur. Nur ise maddi eşya gibi küçülmez ve bölünmez. Berat Gecesi ibadeti Gecenin manevi değeri dolayısıyla namaz, Kur'ân tilaveti, zikir, tesbih ve istiğfarla geçirilmesi, bu gece vesilesiyle muhtaçlara yardım ve benzeri hayırlı amellere özel bir önem verilmesi müstehaptır. İmam-ı Gazali Hazretleri el-İhyâ'da, Berat Gecesi'nde yüz rekât namaz kılınması hakkında bir rivayete yer verse de, hadis âlimleri bu namazın sünnette yerinin olmadığını, böyle bir namazın Hicret'ten 400 sene sonra Kudüs'te kılınmış olduğu tesbitinde bulunurlar. Hatta İmam Nevevi böyle bir namazın sünnette bulunmadığı için bid'at bile olduğunu ifade eder. Bunun yerine kaza namazının kılınması daha isabetli olacaktır. Bununla beraber kılındığı takdirde de sevabının olmadığı anlamına gelmez. Çünkü ibadet alışkanlıklarının iyice azaldığı zamanımızda, insanların bu vesileyle namaza yönelmelerini hoşgörü ile karşılamak faydalı olacaktır. Berat Gecesi Duası Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam bu gece Rabbine şöyle dua etmiştir: "Allah'ım, azabından affına, gazabından rızana sığınırım, senden yine sana iltica ederim. Sana gereği gibi hamd etmekten âcizim. Sen kendini sena ettiğin gibi yücesin."11 Berat Duası Bazı mâna büyüklerinin de şöyle bir duası vardır: "Allah'ım, şayet ismimi saîdler defterine yazdıysan, orada sabit kıl. Şayet ismimi şakiler defterine yazdıysan oradan sil. Çünkü sen buyurdun ki, 'Allah dilediğini siler yok eder, dilediğini de sabit bırakır, Levh-i Mahfuz Onun katındadır.'"12 Bu idrak ve şuur içinde ihya edeceğimiz Berat Gecesi'nin hepimiz için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hakk'tan niyaz edelim... Kaynaklar: 1 Hülâsâtü'l-Beyân, XIII/5251. 2 Şualar, s,426. 3 TDİ."Berat" maddesi. 4 Hak Dini Kur'an Dili, V/4295. 5 İbni Mâce, İkame, 191. 6 İbni Mâce, İkame, 191. 7 et-Tergîb ve't-Terhib, II/118. 8 İbni Mace, İkametü's-Salât, 191; Tirmizî, Savm, 38. 9 Tirmizî, Savm:39. 10 Şualar, s.426. 11 et-Tergib ve't-Terhîb, II/119, 120. 12 Ra’d Suresi, 39; Mecmuatü’l-Ahzab, I/597. 385077 kez okundu Yorumlar emos2012 Cu, 22/06/2012 - 09:54 allah razı olsun bizi aydınlatığınız için;rabbim bu değerli geceleri dolu dolu geçirmeyi tüm müslümanlara nasip etsin. doguscankoc Çar, 04/07/2012 - 09:34 Yüce Allah bu mübarek gecede beratını alanlardan eylesin. Kandiliniz mübarek olsun. ismail Deligöz Çar, 04/07/2012 - 18:51 Böylesine Güzel Ve Mü-Min Alemine Yararlı Olacak Bilgileri Bizlerle Paylaştığınız Ve Rabbimizin Rızkını, Affını, Merhametini Ve Bu Gecede Kullarına Dağıttığı Daha Bir Çok Özellikleri Bizlere Bildirerek Yararlanmamıza Vesile Olduğunuz için Allah Emeği Geçen Tüm Herkezden Razı Olsun. Yoluınuz Ve Bahtınız Açık Davanız Daim Olsun. Amin...

29 Nisan 2018 Pazar

Peygamberimizin Talim ve Terbiye Metodu

Peygamber sallallahu aleyhi veselleme bir gün sahabeden bir zat sordu: “Ey Allah'ın Resûlü! Hangi müslüman en üstündür?” Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam şöyle cevap verdi: "Dilinden ve elinden müslümanların emniyette olduğu kimse!" (Buhârî, Îmân 4, 5) Bir başka gün, bir adam Resulullah sallallahu aleyhi vesellem’e sordu: “İslam’ın hangi ameli daha üstündür?” Resulullah sallallahu aleyhi vesellem ona da şöyle buyurdu: “Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selam vermendir.” (Buhari, İman 6; Müslim, İman 63) Kaynaklarımızda buna benzer birçok hadis-i şerife rastlarız. Bunlardan anlıyoruz ki, sahabe-i kiram Rasulullah sallallahu aleyhi veselleme gelerek sorular soruyorlar, böylece dinlerini iyice öğrenmeye çalışıyorlardı. Onların dinlerini öğrenmekteki bu gayreti sayesinde Peygamber aleyhisselatu vesselamın birçok hadis-i şerifi bizlere ulaşmıştır. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, insanlığa Hak dini ve selamet yolunu öğretmek için gönderildi. Bu vazifesini yaparken de insanların yaratılışına çok uygun olan metotları uyguladı. Bu metodlar İslam davetçisi ve eğitimcileri için en güzel örnek olduğu için öğrenilmesi ve uygulanması gereken metotlardır. Bu metotlardan biri de soruları cevaplama metodudur. Muhtaçlığının Farkına Varma İnsanoğlu akıl ve gönül sahibi olarak yaratılmıştır. Ama aklını ve gönlünü iyiliğe kullanmak için manevi bir talim ve terbiyeye muhtaçtır. Muhtaçlığının farkında olan bir insan, soru sorar, okur, araştırır, öğrenir. İşte Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem her şeyden evvel insanlara, ilim öğrenmeye muhtaç olduklarını öğretti. Böylece onlar, bilmediklerini öğrenme, kendilerini düzeltme ihtiyacı hissettiler. İnsanın nefsi ham haliyle ekseriyetle bilgiçtir, ukaladır. Talim ve terbiyeye muhtaç olduğunu kabule yanaşmaz. Hatta ekseriyetle cahil insanlar kendilerini daha çok beğenir, kabahatlerini bile meziyet zanneder. Meşhur bir söz vardır, ''Şecaat arz ederken merd-i kıpti sirkatin söyler," derler. Koca Ragıp Paşa'ya ait bir beyit olan bu söz, “Mert Kıpti (Çingene) cesaretiyle övüneceğim derken hırsızlığını anlatır,” manasına gelir. Cahil insan da böyledir, kendisindeki bütün özellikleri marifet zanneder. Yaptığının yanlış olduğunu bilmez, söyleyen olunca da hoşuna gitmez. Bir ikazla karşılaştığı zaman zoruna gider, nasihat edene düşmanlık besler, haklı sözler karşısında direnir. Ama sahabe-i kiram hazeratının böyle olmadığını, aksine doğru yolu ve güzel ahlakı öğrenip uygulamak için Rasulullah sallallahu aleyhi veselleme sorular sorduklarını görüyoruz. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de kendisine soru soran şahsın durumuna göre, ona en faydalı olacak cevabı vermektedir. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin eğitim konusundaki sünnetine baktığımız zaman, herkese ne lazımsa onu en güzel bir şekilde öğrettiğini görüyoruz. Bazen Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem hanımlara hususi sohbet tertip ederek onlara lazım olan ikazlarda bulunuyordu. Bazen de gençlere hususi hitap edip, onları daha fazla ilgilendiren hususları hatırlatıyordu. Allah Resulü aleyhisselatu vesselam insanlara hem İslam'ı bir bütün olarak, hiçbir şeyi gizlemeden ve eksik bırakmadan öğretti ve emretti. Sahabe-i kiram hazeratı da onun bütün ikazlarına samimi bir kalple, teslimiyetle kulak verdiler. Sahabe-i kiramın dinlerini öğrenmekteki bu gayret ve teslimiyeti sayesinde İslam dini hakkında sorulabilecek birçok sorular Rasulullah’a sorulmuş ve bizzat kendisi tarafından cevaplanmış oldu. Allah Resulü aleyhisselatu vesselamın, soru soranları kınamaması, azarlamaması, güzelce cevaplandırması da onları sormaya teşvik ediyordu. Soru Sormaya Teşvik Ederdi İnsanoğlu bir sözü dikkatsizce dinlediği zaman aklında kalmaz. Ama merakını celbeden bir durum olunca dikkatini toplar ve iyice dinler. İşte Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bazen merak uyandırıcı şekilde hareket ederek ashabını sorup öğrenmeye teşvik ederdi. Buna örnek bir hadis-i şerif zikredelim: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bir keresinde minbere çıkarken; bir adım çıktı, "Amin…"; bir adım daha çıktı, "Amin…"; bir adım daha çıktı, "Amin…" dedi. Hutbesi bittikten sonra sahabe merakla: "Ya Resûlallah! Minbere çıktığınız zaman âmin dediniz, her adımınızda bunu neden söylediniz?" diyerek sebebini sordular. Buyurdu ki: "Cebrail aleyhisselam üç dua etti, ben de onlara âmin dedim, dedi. Birincisinde Cebrail aleyhisselam: “Annesine, babasına veya sadece onlardan birine ulaşmış bir evlat, (onlara güzel hizmet edip, onların hayır duasını alıp) cenneti kazanamadıysa ona yazıklar olsun/burnu yerde sürtünsün!” dedi, ben de âmin dedim. İkincisinde, Cebrail: “Sen peygamber olarak, bir insanın yanında anıldığın zaman, sana salat-ü selâm getirmezse; ona yazıklar olsun!.. Onun burnu yere sürünsün!” dedi. Ben de ona âmin dedim." Üçüncüsünde Cebrail: “Ramazana eriştiği halde bir insan, buna ramazanın feyzinden, bereketinden istifade edememiş, Ramazan gelmiş geçmiş de hâlâ Allah'ın mağfiret ettiği bir kul olamamışsa, Allah'ın affını, mağfiretini kazanamamışsa; yazıklar olsun o kula!.. Burnu yerde sürtsün!"' diye dua etti. Ben de ona âmin dedim” buyurdu. (Buharî, el-Edebu’l-müfred- 1419/1998, Taberanî-evsat- h. no: 8994) İşte Rasûlullâh sallallahu aleyhi vesellem, bazen ashabının merakını celbedecek ve sorup öğrenmeye teşvik edecek şekilde bir girizgah yaparak ondan sonra söyleyeceği şeyi söylerdi. Bu da onun insan psikolojisine uygun öğretme metotlarından biridir. Soru Soranları Kınamazdı Ashab-ı kiram, gönüllerinden geçen düşünceler hakkında bile endişe duyar, bunların imanlarına zarar verip vermeyeceğinden endişe ederlerdi. Abdullah ibn Mes'ud radıyallahu anh'tan rivayet edilen bir hadis-i şerife göre bir gün sahabe-i kiramdan bazı kişiler Peygamber efendimize gelip dediler ki: "Ey Allah'ın Resulü, bazılarımız içinden öyle sesler işitiyor ki, onu (bilerek) söylemektense kömür kesilinceye kadar yanmayı veya gökten yere atılmayı tercih eder. (Bu vesveseler bize zarar verir mi?)" Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: "Hayır bu (korkunuz) gerçek imanın ifadesidir." buyurdu. (Müslim, İman, 209) İşte sahabe kimsenin bilmediği vesveseler hakkında bile Rasulullah sallallahu aleyhi veselleme soru soruyordu. Allah Resulü de böyle samimi niyetle sorulan soruları asla kınamıyor, gönüllerine su serpecek cevaplar veriyordu. Bizler de bu sayede vesvesenin imana zarar vermediğini öğrenmiş oluyoruz. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, hayalı bir kimseydi. Ayıp ve müstehcen sözler konuşmazdı. Ama Allah'ın emir ve yasaklarını açıkça bildirmek için gerekirse mahrem meseleleri de açıklar, bu hususta soru sorulmasını da ayıplamazdı. Enes b. Malik radıyallahu anh'den şöyle bir rivayet vardır: “Yahudiler hayız oldukları zaman temizleninceye kadar kadınlarıyla birlikte yemek yemez, su içmez, yanlarına yaklaşmaz, yanlarında yatmaz ve hatta aynı evde bulunmazlardı. Hıristiyanlar ve müşrikler ise cima da dahil her şeyi yaparlardı. Peki Müslümanlar nasıl davranmalıydı? Bu konu Rasulullah aleyhisselatu vesselama sorulunca şu ayet nazil oldu: “(Ey Muhammed!) Sana hayız (kadınların ay başı hali) hakkında sorarlar. De ki: “O bir eziyettir. Artık hayız esnasında kadınlarınız(la cinsi münasebet)den temizleninceye kadar uzak durun! Şayet iyice temizlenirlerse (o zaman) Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın! Muhakkak ki Allah çokça tevbe edenleri ve çokça temizlenenleri sever.” (Bakara, 222) Bu ayet inince Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem hayızlı kadınlarla yemek yemeyi, su içmeyi, onlarla beraber aynı evde bulunmayı ve cima dışında her şeyi yapmayı caiz kıldı. Sadece cinsi münasebetin haram olduğunu bildirdi. Faydasız Soruları Sevmezdi Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem soruları cevaplamayı, tebliğ ve irşad için bir vesile olarak değerlendirirdi. Ama bazı soruları da hoş karşılamazdı. Bunlardan biri, “Kıyamet ne zaman kopacak?” sorusuydu. Bir cuma günüydü. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem minberde iken bir adam mescide girdi ve onun konuşmasını keserek, “Ey Allah’ın Resûlü, kıyamet ne zaman kopacak?” diye sordu. Sahâbe, soruyu soran kişiye susmasını işaret ettiyse de o, aynı soruyu üç kez tekrarladı. Efendimiz, namazı kıldırdıktan sonra, “Kıyametin ne zaman kopacağını soran kişi nerede?” dedi. O adam, “Benim, Yâ Resûlallah.” diyerek cevap verdi. Peygamberimiz, “Kıyamet için ne hazırladın?” buyurdu. O adam, “Benim çok fazla amelim yok. Ancak ben Allah ve Resûlü’nü gerçekten seviyorum.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz, “Kişi sevdiğiyle beraberdir, sen de sevdiğinle beraber olacaksın.” buyurdu. (Tirmizî, Zühd, 50) Bu hadis-i şerifte, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin, “Kıyamete ne hazırladın?” diye soruya karşı soru ile cevap vermesi, muhatabı düşündürmek içindir. Kıyametin ne zaman kopacağını bilmek insana bir şey kazandırmaz, asıl ona hazırlanmak insana fayda sağlar. Peygamberimizin sevmediği bir soru tarzı da, dini zorlaştıracak şekilde sorular sorulmasıydı. Haccı farz kılan ayetler nazil olunca Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bunu Müslümanlara tebliğ etti. Bir konuşma yaparak: “- Ey insanlar, Allah size haccı farz kılmıştır, haccediniz,” buyurdu. Bir sahâbî: “Ey Allah’ın Elçisi! Her yıl mı?” diye sordu. Peygamberimiz, sükût etti cevap vermedi. Sahâbî sorusunu üç defa tekrarladı, bunun üzerine Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, “Eğer ‘evet’ deseydim her yıl hac yapmak farz olurdu, buna gücünüz yetmezdi.” cevabını verdi. (Müslim, “Hac”, 412) Ömürde bir kere hac yapmak farzdır. Gücü yeten daha fazla hac yapabilir. Ama herkesin gücü yetmeyebileceği için Allah-u Zülcelâl bunu farz kılmadı. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bu şekilde sorularla dini zorlaştırmayı uygun görmemiştir. Bu hususta inen bir ayet-i kerime de şöyledir: “Ey iman edenler! Size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kur’an indirilirken onları sorarsanız size açıklanır, Allah (açık bir hüküm indirmediği hususları) affetmiştir, Allah bağışlayandır, halimdir. Sizden önce bir millet onları sormuştu. Sonra (hüküm indirilince de ) onları inkar etmişlerdi” (Maide 101-102) Buradan anlıyoruz ki, Allah-u Zülcelâl bizi açıkça emredilen hususlardan sorumlu tutmaktadır. Vehim ve vesvese ile türlü türlü sorular sormaya da gerek yoktur.

Akciğerlerimizin Sağlığını Nasıl Koruyabiliriz?

Nefesimizi rahat bir şekilde alıp verebilmek sıhhatin olmazsa olmaz şartıdır. Atalarımız, “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi,” diye boşuna dememişler. Akciğerlerimize temiz hava çekmeden birkaç dakika bile yaşayamayız. Bunun için akciğerlerimizin sağlığını korumamız çok önemlidir. Akciğerlerimiz, hayati değeri olan organlarımızdır. Vücudumuzda dolaşan kan, akciğerlerimize gelir. Havada bulunan oksijenin kana alınıp karbondioksitin atılması akciğerlerin sağlıklı çalışması sayesinde olur. Karbondioksit, vücudumuzda meydana gelen kimyasal işlemler neticesinde ortaya çıkar. Bu kimyasal işlemler vücudun sağlıklı çalışması ve enerjimizin sağlanması için gereklidir. Bu işlemlerin devam edebilmesi için de devamlı oksijen alabilmemiz gerekir. Akciğerlerimizin sağlığı bozulduğu zaman kanımızda oksijen azalır, enerjimiz düşer ve kısa zamanda hayatımız tehlikeye girer. Akciğerlerimizde çok sayıda hava kesecikleri vardır. Nefes aldığımız zaman ağız ve burun yoluyla giren hava, nefes borusu ve bronş dediğimiz borular vasıtasıyla yoluyla bu hava keseciklerine ulaşır. Akciğer sağlığı dediğimiz zaman bronş ve hava keseciklerinin sağlığını anlarız. Sağlıklı bir akciğer, her şeyden önce temiz bronşlar ve hava kesecikleri demektir. Akciğerimizin iç yüzeyi sigara dumanı, kimyasal maddelerin buharı ve hava kirliliği gibi kirleticilerle kaplandığı zaman bronş ve hava kesecikleri hastalanır, görevlerini yapamaz. En Sık Görülen Akciğer Hastalıkları Akciğer hastalıkları arasında en sık görülenleri, astım ve KOAH (Kronik Obstruktif Akciğer Hastalığı)’tır. Bronşit, halk arasında zatürre de denilen pnömoni ve son zamanlarda görülme sıklığı artan akciğer kanseri türleri de akciğer sağlığını etkileyen hastalıklardandır. Akciğer hastalıkları arasında sık görüleni olan astım; akciğerdeki hava borularının daralması sonucunda hastanın nefes alıp vermekte zorluk çekmesi durumudur. Öksürük, nefes darlığı ve göğüste baskı hissi gibi yakınmalarla ortaya çıkar. Bazı insanlar, toz, küf, kıl, tüy, polen veya ev eşyalarında yaşayan akarlar gibi bir maddeden etkilenerek alerjik reaksiyon göstermektedir. Hassas oldukları bu maddelere maruz kaldıkları zaman akciğerlerin içindeki hava boruları iltihaplanır. Astım türlerinin hemen hepsinde akciğerlerin iç yüzeyi şiş ve ödemlidir. Bu durum akciğerlerin hassasiyetini daha da artırır. Astım krizlerinde hava yollarını saran kaslar kasılır, ödem ve şişlik artar. Hava yollarındaki salgı bezlerinden kıvamlı bir mukus (ifrazat-balgam) salgılanır. Tüm bunlar hava yollarını önemli ölçüde daraltır. Astım genetik bir hastalıktır. Kronik bir rahatsızlık olmakla birlikte günümüzde tedavi ile kontrol altına alınabilmektedir. Ancak astımlı kişilerin alerjen maddelerden, tozdan, dumandan uzak durması gerekir. KOAH genellikle sigara içenlerde rastlanılan ve dünyada en çok ölüme sebebiyet veren 3. hastalıktır. Ekseriyetle yıllar içinde akciğerdeki bronşlar ve hava keseciklerinde olaşan tahribatın sonucu olarak ileri yaşlarda ortaya çıkar. Normalde balon gibi esnek olan havayolları bu özelliğini kaybeder. Hava keseciklerine giren hava çıkamaz ve bu kesecikler şişmeye başlar. Bu tahribatlar kalıcı hale gelir ve düzelmesi mümkün olmaz. Bu duruma Amfizem denilmektedir. KOAH’ta bronşlarda şişme ve balgam üreten bezlerin fazla çalışması sebebiyle nefes yolları daralır. Bu semptomlara Kronik bronşit denilmektedir. KOAH hastaları ileri safhalarda ancak oksijen ve nefes yoluna ilaç püskürten cihaz yardımıyla nefes alabilir hale gelir. Pnömoni veya halk arasındaki bilinen adıyla zatürre; akciğer dokusunun mikroplara bağlı olarak iltihaplanmasıdır. Normal şartlarda durumda hastalığa neden olmayan mikroplar, vücut savunması zayıf düşmüş kişilerde zatürreye sebep olur. Bilhassa küçük çocuklarda ve ileri yaştaki hastalarda tehlikeli olabilir. Akciğer hastalıkları arasında en ölümcül olanlarından biri de akciğer kanseridir. Bilhassa erkekler arasında en çok görülen ikinci kanser çeşidi olan akciğer kanseri, kadınlar arasında sigara alışkanlığı yaygınlaştıkça kadınlarda da görülme sıklığı artmaya başlamıştır. Akciğerlerimiz dış dünyadaki kirlilikten en fazla etkilenen organlarımızdır. İnsan yiyip içtiklerini bir nebze kontrol edebilir ama teneffüs ettiği havayı kontrol etmesi zordur. Şehirleşme ile birlikte vasıtaların egzozlarından çıkan dumanlar, yakacakların dumanları ve kimyasal maddelerle kirlenmiş bir havayı teneffüs etme mecburiyeti ortaya çıkmaktadır. Bütün bunları kontrol altına almak zordur ama en azından sigara dumanına maruz kalmamak elimizdedir. Sigaradan Uzak Durun! Akciğer sağlığını korumanın başlıca yollarından biri, başta sigara olmak üzere tütün ürünlerinden uzak durmaktır. Sigara bağımlılığına sebep olan madde, tütünde bulunan nikotindir. Nikotin vücudumuzun ihtiyaç duyduğu bir madde değildir ama daha çok psikolojik bağımlılık sebebiyle zamanla fiziksel bağımlılık ortaya çıkmaktadır. Önceleri bir merak veya içinde bulunduğun arkadaş grubuna uymak için yakılan sigaraya bağımlılık gelişmekte, böylece kişi gün içinde defalarca sigara dumanına maruz kalmaktadır. Sigara dumanının akciğerlerimize çekmek, ciğerlerin iç yüzeyinde katran birikmesine neden olur. Dumanın içeriğinde bulunan karbonmonoksit, akciğerlerin doğru şekilde çalışmasını engeller. Sigaranın zararı, kullanım süresi arttıkça fazlalaşmaktadır. Sigaranın dumanı, nefes borusundan başlayarak bütün solunum sisteminin iç yapısını kaplayan koruyucu doku ve hücreleri tahrip edip, her türlü hastalığa karşı savunmasız hale gelmesine yol açar. Sigara dumanının içindeki vücuda yabancı zararlı maddelere tepki olarak dokularda tahriş, (irritasyon) ve hasar oluşur. Buna karşı savunma amacıyla kandan çekilen hücreler iltihap alanına toplanır. Böylece bronşlarda daralmaya bağlı olarak kanınızdaki oksijen oranı düşer. Oksijenin düşmesi, vücuttaki tüm dokularla birlikte hasarlı dokuların da kendini yenilemesini zorlaştırır. Dokunun kendini tamir edememesi ve beslenememesi sonucunda hasar daha da artar. Ayrıca sigaradan çekilen her nefes ile beraber, sigaranın dumanında bulunan zehirli ve kanserojen maddeler akciğerlerin iç yüzeyindeki hasarlı dokulara yapışıp kana karışır. Sigara dumanında, başta arsenik (fare zehiri), benzin, kadmiyum (akü metali), hidrojen siyanid (gaz odaları zehiri), toluen (tiner), amonyak ve propilen glikol olmak üzere 4000’in üzerinde kanserojen ve toksik madde bulunmaktadır. Bunların hasarlı ve hassaslaşmış dokular üzerine yapışıp kana karışması başta akciğer olmak üzere bütün organlarımızda kanserin gelişimine davetiye çıkarır. Bütün bunların sonucunda sigara; akciğer kanserine yakalanma riskini, içmeyenlere göre 30 kat artırıyor. Sigara içenin yanında oturup aynı dumanlı havayı teneffüs etmek, yani pasif içicilik de; riskin iki kat artmasına neden oluyor. Kanser ve KOAH riski; günlük içilen sigara adedi ve sigara içilen yılların sayısına göre artış gösteriyor. Bu sebeple kaç senedir içiyor olursanız olun, bir an önce bırakın. Çünkü zararın neresinden dönülürse kârdır. Nargile ve Elektronik Sigara Zararlı mı? Son zamanlarda gençler arasında moda hale gelen nargilenin de akciğerler açısından en az sigara kadar zararlı olduğu ortaya çıktı. Nargile içenler, meyve aromalarıyla hazırlanan tütünün zararsız olduğunu zannediyor. Özellikle nargilenin şişesindeki suyun zamanla renk değiştirmesi, gençlerin zehrin suda kaldığına inanmasına sebep oluyor. Oysa nargilede tütünün yakılmasında kullanılan kömür çok daha fazla katrana sebep oluyor. Yapılan araştırmalar, nargile dumanında bulunan arsenik, nikel, kobalt ve kurşun oranının sigara dumanından çok daha yüksek olduğunu gösteriyor. Dumanın nargile şişesindeki suyun içinden geçmesi, zehirli kimyasallardan ve katrandan temizlenmesini sağlamıyor. Aksine nargile içimi, yapısından dolayı bir saate kadar çıkabildiği için, hem içen kişiye, hem de pasif içicilere kat kat daha fazla zarar veriyor. Çoğu zaman kafelerdeki nargileler, sadece ağızlık kısmı değişerek birçok kişi tarafından kullanıldığı için bulaşıcı hastalıkların yayılma riskini artırıyor. Elektronik sigara da gençler arasında sigaraya alternatif olarak tercih ediliyor. Gençlerin çoğu sigaradan daha az zarar verdiği söylentilerini benimseyerek, hiç alışkanlığı yokken bile elektronik sigaraya başlıyor. Külü, izmariti ve kokusunun olmayışı da elektronik sigarayı tercih sebebi yapıyor. Oysa elektronik sigara hiç de zararsız değildir. Elektronik sigaranın içerisindeki sıvılardan alınan örneklerde, tütünde olduğu gibi insan sağlığını tehlikeye atan ‘anabasine, myosmine ve beta nikotryine’ maddeleri tespit edilmiştir. Aynı zamanda, elektronik sigaraların nikotin bağımlılığını tetikleme ve nikotin zehirlenmesine yol açma gibi risklerinin de yüksek olduğu açıklanmıştır. Sigarayı bırakmak bir karar verme meselesidir, bu kararı geciktirmeyin. Zehirli Kimyasallardan Korunun Türkiye'de akciğer kanseri oluşumunda rol oynayan diğer faktör ise başta asbest olmak üzere çeşitli kimyasallarla temastır. Ev hanımlarını da en fazla tehdit eden maddeler, kozmetik ve ev temizliğinde kullanılan kimyasallardır. Akciğerlerimizi daha temiz tutmak için kimyasal maddeleri teneffüs etmemeye dikkat etmelidir. Klor, ağartıcı, amonyak gibi maddeler içeren temizlik maddelerinin buharını teneffüs etmek akciğerlere zarar verebilir. Bunların yerine mümkün olduğu kadar sabun bazlı temizleyiciler, limon suyu, sirke gibi doğal ürünler kullanılabilir. Deterjan kullanılacaksa ortamı havalandırmaya dikkat edilmelidir. Akciğerlerimizin zatürreden korumak için bulaşıcı hastalıklardan korunma kurallarına uyulmalıdır. Ellerimizi sık sık yıkayarak mikropları uzaklaştırmalıdır. Grip, nezle gibi üst solunum yolu enfeksiyonları daha sonra ciddi akciğer sorunlarına temel oluşturabilmektedir. Kalabalık yerlere gittiğimiz zaman, başkalarının tuttuğu eşyaları tuttuğumuz zaman sık sık el yıkamak enfeksiyon riskini azaltabilir. Hastalıklara karşı vücudumuzun savunma sistemini güçlendirmek de faydalı olabilecek bir başka tedbirdir. Bunun için sıhhatli gıdalarla beslenerek vücudumuzun kendini tamir etmesini destekleyebiliriz. Bilhassa kanserden korunmak için antioksidanlardan zengin yiyecekler yiyin. Mesela şeftali, kavun, mango, tatlı patates, kabak, balkabağı, domates, koyu yapraklı yeşillikler, kış kabağı ve havuç, akciğer kanserine yakalanma riskini en aza indirmeye yardımcı olan betakaroten yönünden zengindir. Elma da içerdiği anti-enflamatuar flavonoidlerin yüksek konsantrasyonu koruyucu etki sağlar. C vitamini içeren, portakal, limon, mandalina, greyfurt gibi meyve ve sebzelerden faydalanarak, çeşitli hastalıklara yakalanmaktan korunmuş oluruz. Bu meyvelerde bulunan antioksidanlar, hava kirliliği, kimyasallar gibi oksidatif etkilere karşı ek koruma sağlayabilir. B vitaminleri, özellikle B-6 vitamini, bağışıklık fonksiyonunu destekleyerek akciğer hastalıklarına ve kanserine karşı korunmaya yardımcı olabilir. Bütün vitaminleri dengeli bir şekilde ve tabii gıdalardan almak, hastalıklara karşı direncimizi artırır. Akciğer hastalıklarıyla mücadelede erken teşhis de önemlidir. Ailemizde astım, akciğer kanseri ve akciğer hastalıkları geçirmiş kişiler varsa, zaman zaman nefes darlığı ve benzeri problemler yaşıyorsak bir hastalığımızın olup olmadığını takip etmemizde fayda vardır.