7 Ekim 2010 Perşembe

İlim yükseltir, cehalet alçaltır

http://sabrikontek.azbuz.com http://sabrikontek.blogcu.com http://sabri28kontek.sitemynet.com::İlim yükseltir, cehalet alçaltır.
* Ahlak ve edep, aklın dışarıdan görünüşüdür. Kişinin aklı edebi kadardır.
* Akılda kemalin şartı, ahlak ve edepte kemaldir.

* Hayırlı insan, ailesine ve çocuklarına faydalı olandır. Her fayda ehl-i sünnet itikadının içindedir.

* İslamiyet, bütün nimetlerin cem edilip, insanlara sunulmuş şeklidir.
* Akıllı insan aklını kullanır. Daha akıllı olan başkalarının da aklını kullanır.

* Kişinin kalbinde ne kadar kibir varsa, aklında o kadar noksanlık vardır.
* Kibirli insan, ateşe hevesli insan demektir.

* Başkasına yük olan alçalır.
* Dil bir canavar gibidir, serbest bırakılırsa parçalar. Ama önce sahibini.
* Her fenalıktan sakınmanın yolu, dili tutmaktır.

* Söz taşımak, yani kovuculuk yapmak, emanete hıyanet etmektir.
* Söz ilaç gibidir. Azı faydalı, çoğu zararlıdır.

* Kendine acımayan, başkasına hiç acımaz. Kendine acımanın yani iyilik etmenin yolu, beş vakit namazdan geçer.

* Kötü insan, kimseye iyi zan beslemez. Çünkü o, herkesi kendisi gibi görür. Bütün kötülüklerin başı kötü arkadaştır.

* Kişi, dilinin altındadır, konuşturursanız, ne olduğunu anlarsınız.
* Bir farzı vaktinde yapmak, bin senelik nafile ibadetten daha iyidir.
* Kalb temiz olursa, dilden güzel sözler çıkar. Dil, gönlün aynasıdır.

* Çalışıp kazanma zahmeti çekmemiş olanda hayır yoktur.
* Canınız sıkıldığı zaman çalışınız.
* Dünyada ve ahirette iyilik, iman, namaz ve sabır ile ele geçer.

* Sabretmeyen zafere kavuşamaz.
* Öldükten sonra yaşamak isterseniz, kalıcı bir eser bırakınız.
* Edep öğrenilmeden, ilim öğrenilmez.

* Yolunu, paranı, itikadını kimseye söyleme.
* Hakiki sevgi, iyilik ve kötülük gördüğünde değişmeyen sevgidir.

* Çalışmayıp, herkese muhtaç kalanların dini ve aklı noksan olur.
* İlmiyle amel etmeyen âlimin ilmine güvenilmez.
* Açları doyurmak, af ve mağfirete sebep olur.

* Akıllı insan, korktuğu başına gelmeden önce onun çaresine bakandır.
* Şükredilen nimet devamlı olur.
* Kendi görüşünü beğenen doğruyu bulamaz.

* Başkalarının ayıplarını araştırmayı terk eden, kendi ayıplarını görüp düzeltir.
* Ahmaklık, hatada ısrar etmektir.

* Kötü huydan haramdan sakınır gibi sakının.
* Üç şey kalbi öldürür; çok konuşmak, çok uyumak, çok yemek.

* Dini ve imanı hakkında, (Sonum ne olur) diye söğüt yaprağı gibi titremeyenin sonu tehlikelidir.

4 Ekim 2010 Pazartesi

Başarmanın Anahtarı Çalışmak

http://sabrikontek.azbuz.com http://sabrikontek.blogcu.com http://sabri28kontek.sitemynet.com:Kur’an’ın evrensel prensiplerinden birisi de “çalışmak”tır. Çalışmak, Allah'ın bir kanunudur. Kâinatta her şey bu kanuna boyun eğmiş, her zerrenin varlığı çalışmaya, hareket etmeye, bağlı kılınmıştır. Her varlık yaşamını devam ettirebilmek için devamlı bir çalışmanın içindedir. Gezegenler, güneş sistemindeki hareketlerine devam etmeseler âlemin düzeni alt üst olur, kalbimiz çalışmasa hayatımız sona erer. Velhasıl âlemdeki her şey, sürekli bir çalışma ve dinamizm/hareketlilik hâlindedir.

İslam’da çalışma izzet, şeref ve itibar vesilesidir. Yüce Rabbimiz birçok ayette çalışmanın önemini beyan etmiştir. (Nisa, 32; Kasas, 77; Şûra, 20; Necm, 39-41; İnsan, 22; Leyl, 4.) Allah Teâlâ, insanı kendisi adına yeryüzünde tasarrufta bulunması için halife olarak yaratmış ve varlıkları insanın emrine vermiştir. Cenab-ı Allah’ın insana böyle bir sorumluluk yüklemesi, varlıkları onun emrine vererek şereflendirmesi, insanın aktif ve dinamik bir varlık olmasını gerektirmektedir. (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, C. 1, Çelik-Şûrâ Yay., İstanbul 1993, s. 299.) Ayrıca Yüce Rabbimiz: “İman edip salih amel işleyenlere gelince, Allah onların mükâfatını tastamam verecektir.” (Bakara, 25, 82; Âl-i İmran, 57; Nisa, 57, 122-123,173; Maide, 9.) anlamındaki ayetlerde, iman etmenin arkasından salih amel işlemeyi, yani hayırlı, faydalı, iyi ve güzel işler/faaliyetler içerisinde bulunmayı müminlerin bir özelliği olarak zikretmiştir. İlgili ayetlerdeki insanoğluna yönelik “salih amel” kavramı umumî bir ifade olup, farz ve nafile ibadetlerin yanı sıra, onun bedenî, zihnî, kalbî bütün hayırlı/faydalı ve güzel faaliyetlerini kuşatmaktadır. Bu noktada tefekkür zihnin faaliyeti, zikir ise kalbin ve dilin faaliyeti olduğunu bilmeliyiz. Ahiret mükâfatına ilave olarak, her hayırlı ve faydalı faaliyetin içine peşin mükâfat olarak zevk, lezzet, huzur ve saadetin verilmesi, ayrıca bir ilahî lütuftur. (Yunus Vehbi Yavuz, Çalışma Hayatı ve İslam, Tuğra Neşriyat, İstanbul 1992, s. 38.)

Çalışma her şerefin temeli, her başarının anahtarıdır. Çalışma olmasaydı insanlık bugünkü bilimsel ve teknik ilerlemeleri sağlayamaz, ilkel yaşamdan kurtulamazdı. Çalışma sayesinde insan huzurlu ve rahat bir hayat yaşar. Çalışma ile boş vakit değerlendirilir, servetler bereketlenir, gelir artar. İnsan, ahirette Allah’ın huzurunda kurtuluşa erer, zira Allah, çalışkan ve salih kullarını sever. (Yavuz, age., s. 39.)

Yüce Allah, Kur’an’da çalışmanın önemini belirterek şöyle buyurmaktadır: “İnsana kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Onun çalışması yakında görülecektir. İnsana karşılığı tastamam verilecektir.” (Necm, 39-41) Bu ayetler insanın ancak çalışarak ilerleyebileceğini, dünya ve ahiret saadetinin ancak helal ve meşrû yoldan çalışmakla mümkün olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca bu ayetlerde, insanın kemali ve olgunluğu da başkalarının çalışmasıyla değil, ancak kendi çalışmasıyla mümkün olacağı açıklanmaktadır. Nitekim bir hadiste de bununla ilgili olarak; “Hiç kimse, kendi el emeğinden daha hayırlı bir lokma yememiştir. Allah’ın peygamberi Hz. Davut (a.s.) da kendi elinin emeğini yerdi.” buyrulmuştur. (Buhârî, Büyû, 15.)

Her insan ancak kendi çalışmasının karşılığını görür, diğer insanların çalışması neticesinde elde ettikleri şeylere sahip olamaz. Bu nedenle Yüce Rabbimiz, bütün insanları çalışmaya teşvik ederek, çalışmayan kimsenin fayda temin edemeyeceğini, her çalışanın çalışmasının meyvesini alacağını belirtmiştir. Yüce Rabbimiz böylece, insanı atalet ve tembellikten men etmiş, dünyada ve ahirette huzur ve saadete ulaşmak için çalışmayı, helal ve meşrû yollardan kazanmayı emretmiştir.

Kur’an-ı Kerim, dünyanın imar edilmesi için çalışmayı teşvik etmiştir. Gayretli olmayı, rızık elde etmenin ve geçimini temin etmenin esası saymıştır. Rızık, insana hiç çalışmadan verilecek değildir. Rızık ister tarım, ticaret, sanayi gibi beden ve adale gücü gerektiren bir iş olsun; isterse doktor, öğretmen, avukat, mühendis gibi bilgi veya düşünce çabası gerektiren iş olsun, ancak ciddi bir çaba ve uğraşının neticesinde gelir. (Şamil İslam Ansk., "Çalışmak” mad., C. 2, Dergah Ofset, İstanbul 2000, s. 43.)


Bütün bu işler, hayatın tabiî ve zaruri ihtiyaçlarından sayılır. Bunlar, dünyanın ayakta durması, hayatın ıslah edilmesi, bilim ve teknikte, medeniyette ilerleme ve gelişme sağlanması, toplumların hür, müreffeh ve rahat yaşaması için mutlaka gerekli olan farz-ı kifayedendir. Bu görev taksimi bağımsız, şahsiyetli ve onurlu bir hayat yaşamak isteyen her milletin milli iktisadının ana direğidir. (Yavuz, age., s. 39.) Bu nedenle Müslümanların çalışarak üretim ve verimlilik şartlarını sağlaması, böylece hiçbir sömürgeci gücün ve yabancı düşmanların Müslümanların içişlerine karışmasına, baskı yapmasına, ekonomik yönden ve diğer yönlerden Müslümanlara hâkim olmasına imkân vermemeleri gerekir.

Peygamberler, hem geçimlerini kazanma hem de tebliğ, temsil ve ubudiyet gibi dinî sorumluluk noktasında daima çalışma ve gayret içerisinde olmuşlardır. Hatta geçimlerini temin hususunda birçok peygamberin belli mesleklerin piri olacak kadar hayatı kazanmada öncü oldukları bilinmektedir. Örneğin, Hz. Âdem (a.s.) hem çiftçilik hem de dokumacılık, Hz. İdris (a.s.) terzilik, Hz. Nuh (a.s.) ve Hz. Zekeriya (a.s.) marangozluk, Hz. İbrahim (a.s.) çiftçilik ve dokumacılık, Hz. Davud (a.s.) demircilik, Hz. Hud (a.s.) ve Hz. Salih (a.s.) ticaret, Hz. Eyyüb (a.s.) çiftçilik, Hz Musa (a.s.) ve Hz. Şuayb (a.s.) çobanlık yapmış, Peygamberimiz (s.a.s.)’de gençliğinde çobanlık ve ticaret yapmıştır. (Yavuz, age.,s. 46-49.) Raşid halifelerden (Allah hepsinden razı olsun) Hz. Ebu Bekir (r.a.) manifaturacılık, Hz. Ömer (r.a.) dericilik, Hz. Osman (r.a.) ticaret yapmıştır. (Nurettin Turgay, Kur’an’da Mal Kavramı, Fecr Yay., Ankara 2006, s. 81.)

Dünya geçimini temin açısından bakıldığında Allah Resulü (s.a.s.): “Bir kimse kendi el emeğiyle çalışıp kazandığından daha hayırlı bir şey yememiştir”, (Buhârî, Büyû, 15.) “İnsanın kazandıklarının en hayırlısı çalışıp kazanarak elde ettikleridir.”, (Ahmet b. Hanbel, Müsned, 2/354, 357.) “Kişi kendi elinin emeğinden daha helal ve temiz bir kazanç elde etmemiştir.” (Ebu Davud, Büyû, 79; Tirmizî, Ahkâm, 22; Nesâi, Büyû, 1; İbn Mace, Ticârât, 1.) buyurarak, çalışıp temiz ve helalinden kazanmanın önemini belirtmiştir.

Peygamberimiz (s.a.s.) helal ve temiz kazancı sadece emretmekle kalmamış, mübarek hayatı boyunca bizzat çalışarak geçimini temin etmiştir. Kendisinin dinî-dünyevî otorite olmasını istismar etmemiş, normal bir insan gibi hem kendisi ve ailesi, hem de toplumu ilgilendiren hizmetlerde bizzat çalışmış; tembellikten ve insanlara yük olmaktan şiddetle kaçınmıştır. Hz. Aişe validemizin anlattığına göre Peygamberimiz (s.a.s.), ailesinin ev işlerine de yardım eder, evini süpürür, koyunlarını sağar, develerini bağlardı. Elbisesini kendisi temizler, ayakkabılarını kendisi tamir ederdi. (İsmail Lütfü Çakan, Ashabının Dilinden Peygamberimiz, Rağbet Yay., İstanbul 2004, s. 13.) Satın aldığı eşyayı bizzat taşır, koyun ve develeri bizzat kendisi sular, onlara işaretleri kendisi koyardı. Mescid-i Nebevi’nin inşası sırasında herkes bir kerpiç taşırken Peygamberimiz (s.a.s.) iki kerpiç taşımış, Hendek Savaşı öncesi hendek kazılması sırasında bizzat hendek kazımında bulunmuş, çıkan toprakları taşımıştır.(Çakan, age., s. 13.)

Çalışmak sadece kişisel veya ailevî ihtiyaçları gidermeye yönelik bir gayret ve mesai değil, aynı zamanda toplumsal üretimi ve refahı artıran çok önemli bir unsurdur. İnsanlara faydalı olan, helal yoldan meşrû bir şekilde kazanan kimse, aynı zamanda toplum için de çalışmaktadır. Bu görev ihmal edildiğinde toplum için zararlı sonuçlar doğacağından, Allah katında bütün toplum sorumlu olur. Bunun için İslam toplumu ve İslam devleti her türlü işin ve mesleğin ustasını yetiştirmekle yükümlüdür. (Şamil İslam Ansiklopedisi, s. 43.)

Bir Müslümanın, kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kimseleri geçindirmeye, borçlarını ödemeye yetecek kadar helalinden kazanması farzdır. İslam, çalışıp helalinden rızık kazanma hususunda “meşruiyet” prensibini esas almıştır. Bu nedenle İslam’da faiz, rüşvet, ihtikâr/karaborsacılık, hırsızlık, vurgunculuk, tefecilik, kalpazanlık, gasp, kumar ve şans oyunları, kamu mallarını haksız yere zimmete geçirmek, yetim malını haksız yere yemek, hileli alışveriş, her türlü sahtekârlık, eksik tartıp ölçmek, işçi ve memurun görevini ihmal ve suistimal etmesi, işverenin çalışanın hakkını vermemesi, kalitesiz mal üreterek elde edilen gayrimeşrû kazanç yasaklanmıştır. Bu nedenle yüce dinimiz İslam, bizlere helal ve temiz rızık kazanmayı emretmektedir. (Sait Şimşek, Kur’an’ın Ana Konuları, Beyan Yay., İstanbul 1999, s. 257.)

Fakirler ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmek ve Allah yolunda infak etmek için helalinden fazlaca kazanmak İslam’ın övdüğü, güzel gördüğü bir ameldir. Böyle helal bir kazanç, nafile ibadetten faziletlidir. Çünkü böyle bir kazancın faydası, toplumun tüm bireyleri içindir. Lükse, israfa, gösterişe kaçmamak şartıyla rahat ve huzur içinde yaşamak ve fazlasını Allah yolunda hak sahiplerine infak etmek için daha fazla kazanmak mübahtır. (Süleyman Uludağ, İslam’da Emir ve Yasakların Hikmeti, TDV Yay., Ankara 1989, s. 184.)

Netice olarak söylemek gerekirse: İslam, insanların dünya ve ahiret saadeti için çalışıp helalinden kazanmalarını emretmiş, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz (s.a.s.) ve onun güzide ashabı da bizzat çalışarak ve helalinden kazanarak bizlere örnek olmuşlardır. Şurası iyi bilinmelidir ki; bilimde, teknikte, medeniyette ve daha birçok alanda ilerlemenin, gelişmenin yolu ancak çalışmaktan geçmektedir.