16 Nisan 2015 Perşembe

Allah'ın Emanetlerini Hayırda Kullanalım

Allah-u Zülcelâl insanların hidayete ermesi, Allah'ın emir ve nehiylerini yerine getirmesi için bazı ayetlerde mümin kullarına birbirlerine nasihatte bulunmalarını emretmiştir. Bu konuda ayet-i kerimede; “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âli İmrân; 104) buyurmuştur. Kıyamet gününde kurtuluşa ermek istiyorsak birbirimizde nasihatte bulunmamız, hakkı tavsiye etmemiz lazım. Birbirimizi haramlara karşı uyarmamız, yasaklanan şeylerden sakındırmamız lazım. Böyle yapanlar kurtuluşa erecek olanlardır. Kurtuluşa ermeyi herkes istiyor ama bazı şartlar vardır, onları yerine getirmemiz lazım. Bahusus Allah-u Zülcelâl’in bize teslim ettiği emanetler vardır, bunları da daima hayra davet etmeliyiz. Bunlar nedir? Gözümüz, dilimiz, kulağımız, gözümüz, midemiz, elimiz, ayaklarımız ve şehvani duygularımız… Bunlar Allah'ın emanetidir, bunları Allah-u Zülcelâl’in emrinde, hizmetinde, ibadetinde çalıştırmak için bizlere vermiştir. Allah gözlerimizi bizden alsa biz bir daha gözümüzle günaha giremeyiz. O halde Allah'ın bize verdiği bu emanetler elimizden alınmadan onun yolunda kullanmalıyız. Kuran okumalı, camiye gitmeli, insanlara nasihat etmeli, bu şekilde nimet olarak bize verdiği için hayırlarda kullanmalıyız. Bize verdiği bu nimeti bizden geri alsa o zaman artık sevap da işleyemeyiz, günah da. Nimetin kıymetini bilmeliyiz. Eğer biz bu azalarımızla günah işlersek, azalarımız bizim işitemediğimiz bir dilde “Benimle bu günahı işleme, Allah'tan kork” derler ve kıyamet gününde bizim hakkımızda şahitlik yaparlar. Ayak da, el de kıyamet gününde konuşacak bizden şikâyetçi olacak. Durumumuz böyledir onun için kendimize dikkat edelim, kendimizi ateşe atmayalım. Ayet-i kerimede “Kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın” (Bakara; 195) buyruluyor. İnsan günah işlediği zaman kendini tehlikeye atıyor, çünkü kendini ateşe atmış oluyor. Şimdi atmıyorsunuz fakat kıyamet gününde vücudunuzu ateşe atmak için hazırlıyorsunuz. Onun için kıyamet gününde azalarımız aleyhimize şahitlik etmemesi için elimizden geleni yapalım. Bunun çaresi nedir? Kalbimize Hayır Tohumu Ekelim Bazı arkadaşlarımız soruyorlar, “Namazımıza başladık, ibadetimizi yapıyoruz, günahlardan kendimizi alıkoymaya çalışıyoruz ama bizi çevremiz bırakmıyor.” İşte o kötü çevreden uzak durmamız lazım. Daima iyi kişilerle beraber olmamız lazımdır. Kötü kişilerden de kendimizi muhafaza etmemiz lazımdır. İyi kişilerle oturup kalkmalı ve onları sevmeliyiz. O zaman hayır yapmak için kalbimizde muhabbet olur. İyi insanlarla beraber olduğumuz zaman kalbimize hayır tohumu ekmiş oluyoruz. Daima insanın rağbeti, Allah’ın katındaki ecir ve sevaplara karşı olmalıdır. Allah katında ecir ve sevabı bol olan şeyleri yapmaya niyetli olmak çok makbuldür. Çünkü Allah azze ve celle daima kalbimizin içine bakıyor. Kalbimize baktığı zaman orada hoşuna gidecek şeyler görsün, hayırlı niyetler olsun, Allah'ın rızasına talep olsun kalbimizde… Allah-u Zülcelâl o zaman bizlerden razı olacak inşallah. Ama kalbin boş ise Allah’ın rızasını isteme hali yoksa… Biz Allah’a muhtacız Allah bize muhtaç değil ki. Bir evliyanın evine bir hırsız girmiş, evde ne var ne yoksa toplayıp gitmiş. Evliyaya gelip evine hırsız girdiğini ve her şeyini çaldığını haber vermişler. Evliya Allah'a hamd etmiş. “Allah'a şükür, Şeytan benim kalbime girip benim imanımı almadı, dünya eşyalarımı götürdü. Allah bana yine dünya malı verir fakat imanımı alsa ebedü’l ebed, baki olarak cehennemde kalacağım. Allah’a hamd-ü sena ediyorum, şeytan benim kalbimden imanımı, Allah'ın muhabbetini, aşkını çalmadı. Dünya metaını çalarlarsa çalsınlar.”demiş. Onlar böyle Allah'ın aşkına, muhabbetine, taatine meraklıydılar. “Dünya metaı gitsin, benim Allah'a karşı muhabbetim gitmesin” diyorlar. Cennet onlara helal olsun. Allah insanların kalbine baktığı zaman bunu görürse onlara nimetini arttırır. Dosdoğru Olalım! Allah-u Zülcelal’e karşı doğru olalım, ona sadık olalım. Ayet-i kerimede buyruluyor: “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hûd; 112) Yani, Allah azze ve celle nasıl emretmişse öyle ol. Allah'ın, Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi veselleme emri, bizlere de emridir. Allah-u Zülcelâl bize nasıl emretmişse biz de o şekilde Allah'a karşı dosdoğru ve sadık olmalıyız. Hem zahiri azalarımızla Allah'a karşı doğru olmalıyız, onun emrettiği gibi hareket etmeliyiz, hem de kalbimizdeki haller de Allah'ın istediği şekilde olmalı. Dünyada insan sanki fırtınalı bir denizdedir, şiddetli dalgalar içinde çırpınıyor. İnsan orada çevresindeki insanlara nasıl yalvarıp yardım istiyorsa manevi olarak dünya denizi, şeytanın vesvesesinin nefsanî isteklerin denizinde de dalgalar bizi sürüklüyor, bu şekilde Allah'a yalvarmamız lazım. Bizi bu fitneden, dalgalardan kurtaracak olan Allah’tır. İnsan zahiri olarak denizin dalgaları arasında nasıl yalvarıyorsa etrafındakilerden yardım istiyorsa biz de bu şekilde Allah'a yalvaralım. Allah'a iltica edelim, O’na yalvaralım. Allah da bizi o denizlerin dalgalarından yani şeytanın vesvesesinden, nefsanî, şehvani hevâlardan, dünyanın muhabbetinden, hepsinden bizleri kurtaracaktır. Allah her şeye kadirdir. Samimi olarak Allah'a yalvaralım, Allah da bizi kurtaracak inşallah. Kim kalbini Allah-u Zülcelâl’e teslime ederse ve Allah'a “Ya Rabbi bu senin mahlûkundur, senin yarattığın bir et parçasıdır, bunu düzelt” diye dua ederse Allah onu düzeltir inşallah. Allah onun kalbini düzelttiği zaman, yani Allah'a karşı rağbetli, Allah'ın katındaki sevaplar ve mükâfatlar için istekli hale getirdiği zaman, işte o vakit onun zahiri azalarını da düzeltecek inşallah. Çünkü azalar kalbe tâbîdir. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor: “Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki, o iyi, doğru, düzgün olursa bütün vücut iyi, doğru, düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.” (Buharî, İman, 39) buyurmuşlardır. Onun için samimi bir dua ile Allah'a yönelelim, kalbimizi Allah'ın kudretine teslim edelim, O’na yalvaralım. “Ya Rabbi kalbimi düzelt, ondan fani, boş, değersiz şeylerin ilgisini ve sevgisini çıkar. Senin sevgini, senin sevdiğin şeylerin ve senin sevgine vesile olan menfaatli amellerin, zikirlerin sevgisini oraya koy,”diye dua edelim. Kalbimiz düzeldiği zaman bütün azalarımız da düzelecektir inşallah. Kalp çok önemlidir. Onun için sâdâtlarımız kalbin üzerinde çok duruyorlar, “Lafza-i Celal” zikri veriyorlar, kalbimizin ıslah olması için. Onun ıslah olmasıyla tüm azalar doğru yola gidecekler. Tâat, Taati; Günah, Günahı Getirir Biz bir kişinin hayır yaptığını gördüğümüz zaman bilmeliyiz ki, bu kişi başka hayırlar da yapıyor. Hayır, hayır üzerine delalettir. Bir kişiyi de günah üzerinde gördüğümüz zaman o günahlardan başka şeyler de vardır. Taat, taati getiriyor; günah da günahı getiriyor. Dikkat ederseniz bir kişi içki içtiği zaman arkasından başka günahlar da gelir. Bir kişi camiye gittiği zaman yolda gördüklerine selam verecek, camiden çıkarken sadaka verecek, yardım isteyen birine yardım edecek… Hayır da daima hayrı getiriyor. Elimizden geldiği kadar günahlardan sakınalım. Eğer bir günah işlersek hemen ardından tevbe edelim. Samimi tevbe ettiğimiz zaman, Allah-u Zülcelâl o günahın yerine bir sevap yazacaktır. Bütün kâinat daima Allah-u Zülcelâl’in bilgisinde ve nezaretindedir. Bir kul yeryüzünde bir günah işliyor, melekler bunu yazıp hemen Allah'ın huzuruna getiriyorlar. Bir de bakıyorlar ki, günah silinmiş yerine de sevap yazılmış. Melekler şaşırıyorlar. “Ya Rabbi! Biz onun işlediği günahı yazdık ama silinmiş,” diyorlar. Allah-u Zülcelâl “Evet günah işlemişti, fakat siz buraya gelmeden pişman oldu, gözyaşları dökerek samimi tevbe etti, Ben de onu bağışladım ve tevbesinden dolayı günahını sevapla değiştirdim.” Elimizde böyle fırsatlar var ama kıymetini bilmiyoruz. Allah-u Zülcelâl, atamız Âdem aleyhisselama diyor ki; “Tevbe edenleri müjdele, Ben onların tevbesini kabul ettim. Onları müjdele, onların dualarını tevbeden sonra kabul ettim.” Allah-u Zülcelâl, tevbe edenlere dünyada müjde veriyor. “Şüphesiz ki Allah çok tövbe edenleri de sever, çok temizlenenleri de sever.” (Bakara 2/222) Demek tevbe ettiğimiz zaman Allah'ın dostu oluyoruz. Dost dostu seviyor, düşman düşmanı sevmiyor. Allah'ın dostu olduğu için Allah onu seviyor. Okuduğumuz ayetteki gibi: “Sizden iyiye davet eden, iyiliği emredip kötülükten kaçındıran bir cemaat olsun. ...” (Al-i İmran; 104) Kurtuluşa erenlerden olmak istiyorsak biz daima arkadaşlarımıza, çevremizdekilere, emr-i bi’l maruf nehyi ani’lmünker yapmalıyız, onları hayırlara davet etmeliyiz. Onları tevbeye davet edelim, hayra vesile olalım. Böylesi bizim için dünya ve dünyanın içindekilerden daha hayırlıdır. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem “Bir kişi, bir kişinin hidayetine vesile olursa, bu onun için dünya ve dünyanın içindekilerden daha hayırlıdır." (Buhari, Müslim) buyurmuştur. Biz bunu yapmadığımız zaman bizde dinî bir eksiklik vardır. Sanki Allah benden razı oldu, ya da olmadı, ikisi aynıymış gibi bir tavır takınmış oluyoruz. Onun için elimizden geldiği kadar, nerede bulunursak bulunalım, herkese tevbeyi anlatmalıyız. “Günahlardan sakınalım, İslam ahlakıyla yaşayalım,” diye çevremizdekileri uyarmalıyız. Dünya bir ateş fırtınası gibidir, maalesef. Bu ateşten ancak İslam ahlakıyla, Peygamber efendimizin sünnetiyle ve Kuran-ı Kerim’in hükümlerine uyarak yaşayan kişi selamette olur. Kimileri Efendimizin sünnetini bir kenara, Kur’an’ın hükümlerini bir kenara bırakıyorlar, nefsanî hareket ediyorlar ya da İslam’ı kendi isteklerine uyduruyorlar. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir doğru çizgi çizip bir de başka çizgiler çizmiş, ashabına sormuş, “Bunlar nedir?” diye. Ashab-ı kiram, “Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem daha iyi bilir,” demişler. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem; “Bu Allah-u Zülcelal’in yoludur, bunlar da şeytanın yollarıdır. Bu yolların üzerinde şeytanlar vardır, Allah'ın yolunda gidenleri şeytan kendi yoluna davet eder, onları doğru yoldan saptırır.” Buyurur. Demek ki doğru yol belli, Kuran ve sünnet. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, “Sizlere iki emanet bırakıyorum, bunlara sımsıkı sarılırsanız şaşırmazsınız: Kuran-ı Kerim ve sünnetim,” buyurmuşlardır. Allah-u Zülcelâl hepimize razı olacağı ameller nasip etsin. Bizi nefisimizin eline bırakmasın, bizi hayırlarda kullansın.