2 Aralık 2010 Perşembe

Hz Ali'nin Hitabesi

http://sabrikontek.azbuz.com :}

BİR HİTABE
Tercüme:
Şüphesiz insanlar arasında hak olduğu gibi batıl, doğru olduğu gibi yalan, nasih olduğu gibi mensuh da vardır. Bunun gibi, hükmü umumi olduğu gibi, özellik ifade eden emirler, muhkem olduğu gibi müteşabih ve ezberlenip zaptolunan (Hadis) ler olduğu gibi, iyice ezberlenmeyip vehme dayanan rivayetler de vardır.) Resulullah (S.A.S.) zamanında bile O'nun adına yalan uydurup
söyleyenler oldu. O kadar ki, Allah Resulü (S.A.S.) kalkıp şu hitabede bulunmuştu. << KİM KASDEN BENİM ADIMA YALAN SÖYLERSE, CEHENNEMDEKİ YERİNE HAZIRLANSIN>>...
Sana hadisle gelenler (hadis rivayet edenler) dört sınıftır, bunların beşincileri yoktur :

Birincisi : münafıktır, iman izhar eder, Müslüman değil iken, Müslüman görünür. Günaha vebale hiç aldırmaz. Kasten yalan uydurup Resulüne isnadda bulunur. İnsanlar, şayet bunun yalancı ve münafık olduğunu bilselerdi, rivayetini dinlemez, sözünü tasdik etmezlerdi. Halbuki halk, bunlara ( sahabidir Resulullah'ı gördü, O'nu dinledi ve O'ndan ilim aldı) diyerek böylesinin sözünü kabul ediyorlar. Gerçek şu ki, senin de okuduğun gibi, Allah (c.c.) münafıkların durumunu haber vermiş ve onların vasfını beyan buyurmuştur. Bunlar, Resulullah (S.A.S) in vefatından sonra sapık önderlere ve ateş davetçilerine yaptıkları yalan ve iftiradan yararlanarak yaklaştılar. Her işte bunların direktifine girerek, bunların insanlara hükmetmesini temin ettiler. Bu işbirliği sayesinde, dünya nimetlerini beraber yediler. Allah (c.c.) nun siyanetine mahzar olan insanlardan başkası daima yöneticilerden ve dünyadan yana olurlar. İşte dördün birincisi bunlar (münafıklar) dır.

İkincisi: Resulullah (S.A.S) den dinlendiğini, O'nun huzurunda ezberlemeyen kimsedir. Bu, kasden yalan söylememekle beraber, yanılgısını doğru sanarak bununla amel etmekte, hatalı vehmini başkalarına da anlatmakta ve << bunu Resulullah'dan işittim>> demektir. İnsanlar, bunların gerçeği değil, kendi vehmini söylemekte olduğunu bilselerdi, rivayetlerini kabul etmez ve haliyle onu terk ederlerdi.

Üçüncüsü: Resulullah (S.A.S. in bir şeyi emrettiğini duymuş, sonra da ondan neyhettiğinden habersiz. Bu durumda adam, mensuh olanı ezberlemiş, ama nasihi hiç bilmemekte. Bunun mensuh olduğunu ( hükmünün kaldırıldığını ) bilseydi, peşine düşmeyecekti, insanlar bu mensuhu işittikleri zaman farkında olsalardı ( mensuh olduğunun farkında olsalardı ) onlar da bunu bırakacaklardı.

Dördüncüsü: Allah ve Resulü adına yalan söylemez, Allah' dan korktuğu ve Resulullah' a saygısı olduğu için yalandan nefret eder, tahminle hareket etmez. Bu kimse, Resulullah' dan dinlediğini O'nun huzurunda ezberlemiştir. Bununla beraber, nasih olanı ezberleyerek onunla amel etmiş, mensuh olanı da zaptedip ondan sakınmıştı. Bu zat, hükmü özel olan ile genellik ifade edeni ayırt eder, her şey yerli yerine koyar, muhkem ile müteşabihi tanır. (Ancak):

Resullah (S.A.S.)in sözleri iki kısım idi : ( hüküm bakımından ) özellik ifade eden sözler, bir de genellik ifade eden sözler. Bazen O'nu dinleyenler, Allah ve Resulünün neyi kastettiğini anlamıyorlardı. (Bazen) dinleyici sözü ezberler, ama maksat ve anlamını öğrenmeden başka bir manaya onu tevcih ettiği olurdu. Resulullah (S.A.S) in bütün ashabı, O'ndan mesele sorar ve ilim ister değildi. Hatta çoğu isterdi ki, bedeviler ve yabancılar gelip Resulullah'dan bir mesele sorsunlar da cevabını kendileri de duymuş olsunlar. Böyle bir hadis ile muhakkak onu Peygamberden sorar ve cevabını ezberlerdim. İşte bu gün insanların ihtilafa düşmelerinin ve rivayette anlaşamamalarının sebepleri bunlardır...