25 Eylül 2014 Perşembe

Komşuya Ne Oldu?

Çağın albenili çehresiyle tanıştıkça hırslanıyor, hırslandıkça dünyevîleşiyor, dünyevîleştikçe de değerlerimize duyarsız hale geliyoruz. Gün geçmiyor ki bizi biz eden değerlerimizden birini ihmal veya ihlal etmiş olmayalım. İşte onlardan biri de komşuluk… Kökü, “konuş-mak: birlikte yakın yerlere konmak, yerleşmek” fiiline dayanan ve eski Türkçe’de “konşu, konşı…” gibi değişik şekillerde telaffuz edilen komşu kelimesi, bilindiği üzere, evleri birbirine yakın veya bitişik kimseler için kullanılır. Ancak geleneğimizde komşu, evlerin yakınlığı manasının ötesinde bir anlama sahiptir. O da paylaşım, dayanışma ve gönül yakınlığıdır. Bize göre gerçek komşu, evini, ekmeğini ve gönlünü komşusuyla paylaşabilen insandır. Komşu o kişidir ki, komşusuyla karşılaştığında selamlaşıp halleşsin, keder ve sevincine ortak olsun, kusurlarını araştırmasın, kendisine yönelik hatalarını affedip yüzüne vurmasın. Dinimiz gerçek komşuyu, komşusu fakir düştüğünde ihtiyacını gideren, borç istediğinde veren, bir hayır isabet ettiğinde onu tebrik eden, şer isabet ettiğinde taziye ve tesellide bulunan, hastalandığında ziyaretine giden, öldüğünde cenazesini kaldıran ve komşusuna asla eziyet etmeyen erdemli şahsiyet olarak tanımlar. Bunlar, aynı zamanda komşunun komşu üzerindeki haklarıdır. Sevgili Peygamberimiz s.a.v., “Cebrail, komşu hakkında bana öyle tavsiyede bulundu ki, komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım.”1 buyurmuşlardır. Bununla komşu komşuya mirasçı yapılmasa bile, komşu hak ve yükümlülüklerinin önemi vurgulanmıştır. İyi davranmak Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, komşuya iyi davranmamızı emrederken2 Sevgili Peygamberimiz s.a.v. de Allah katında en hayırlı komşunun, komşusuna en çok hayrı dokunan olduğunu ifade buyurur.3 Bir müslüman, komşusuna ne kadar iyi davranır, onunla ne kadar iyi geçinirse, müslümanlığı da o denli kâmil demektir. Nitekim bir hadis-i şerifte buyrulur ki: “Civarında bulunan komşu ile iyi geçin ki (gerçek) müslüman olasın.”4 İyi komşuluk ilişkileri toplumun huzur ve mutluluğu demektir. İyi komşuya sahip olmayı müslümanın saadetinden5 sayan Rasul-i Ekrem Efendimiz s.a.v., Allah’a ve ahiret gününe inanan kimsenin, komşusuna iyilik ve ikramda bulunmasını öğütler.6 O’nun komşu hakkında Ebu Zer r.a.’a yaptığı şu tavsiye oldukça manidardır: “Tencereyi kaynattığın zaman suyunu bol koy, sonra etrafındaki komşularına bak ve onlara da ver.”7 Hemen aklımıza, “Ya yapmış olduğumuz yemekten ancak bir ya da birkaç komşuya verebilecek durumumuz varsa?” diye bir soru gelebilir. Benzer soruyu Hz. Aişe r.a. validemiz, sevgili eşi, iki cihan güneşi Peygamber Aleyhisselam’a yöneltiyor: - İki komşum var; birinin kapısı tam kapıma bakıyor, diğerinin kapısı ise arkadadır. Bazen her ikisine de verecek durumum olmuyor? Bunların hangisini tercih edeyim, hangisi daha çok hak sahibidir? Rasul-i Ekrem s.a.v. buyuruyor ki: - “Kapısı kapına bakan daha çok hak sahibidir.”8 Hadis-i şeriften de anlaşıldığı üzere, üzerimizde en çok hakkı bulunan komşu bize en yakın olan komşudur. Dolayısıyla yardıma en yakın komşudan başlanması en uygun olanıdır.