7 Mayıs 2008 Çarşamba

Allah'ın Sevdiğine Benzemeye Çalışmalıyız

http://sabrikontek.azbuz.com http://sabrikontek.blogcu.com http://sabri28kontek.sitemynet.com::// Gülistan: Hz. Peygamber (sav)e muhabbet beslemenin İslam’da yeri nedir? Muhabbet nasıl elde edilir? Kuru bir sevgi midir? Yoksa hayata nakşedilmesi gereken bir dava mıdır onu sevmek? / Seyda Muhammed Konyevî: Bismillâhirrrahmânirrahîm. Elhamdu lillâhi rabbil âlemîn. Essalâtu veselâmu alâ seyyidinâ muhammedin ve alâ âlihî vesahbihî vesellem. Hiç şüphesiz ki; Allah (celle celaluhu) sevgisinden sonra, sevgiye en lâyık olan Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem)dir.

Zîrâ Yüce Allah, bir ayet-i kerimede Hz. Peygamber (sav)e hitâben şöyle buyurmaktadır: "De ki: ‘Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tabi olunuz ki Allah da sizi sevsin." (Al-i İmran; 31)

Bu nedenle Allah’ın sevgisine erebilmenin tek yolu, peygamberi sevmek ve O’nun getirdiklerini gönülden benimseyip kabul etmektir.

Hz. Peygamber’i sevmek, her mümin için en gerekli taatlerden biridir. Enes b. Mâlik (radıyallahu anhu)dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmaktadır: “Sizden birinize ben, annesinden, babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe tam iman etmiş olamaz.” (Buhârî, Müslim) Bu sevgi bir insanda gerçekleşmezse, o insan gerçek mümin olamaz.

Nitekim “Abdullah b. Hişâm, Hz. Ömer (ra)ın bir gün Hz. Peygamber (asv)e şöyle dediğini rivayet etmiştir: ‘Ey Allah’ın Resulü sen bana, nefsim hariç her şeyden daha fazla sevimlisin’ demiştir. Hz. Peygamber (sav) ise O’na: “Hayır ey Ömer, nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki; sen beni nefsinden de daha fazla sevmedikçe gerçek iman etmiş olamazsın’ buyurmuştur. Hz. Ömer (ra) da O’na; ‘Vallâhi şimdi sen bana nefsimden de daha fazla sevimlisin’ dediğinde, Hz. Peygamber (sav); ‘Şimdi imanın kemâle ermiştir ey Ömer’ demiştir.” (Buhârî)

Tabii, her Müslüman Hz. Peygamber (sav)i sevdiğini söyler ama gerçekten seven bir müminde bulunması gereken bazı vasıflar vardır. Hz. Peygamber (sav)in sünnet-i seniyyesine uymak ve O’nun hayat tarzına hayatımızı uydurmamız, sahip olmamız gereken en önemli vasıflardır. Nitekim Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “And olsun ki Allah’ın Resulünde sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab; 21)

İmam Buhari'nin zikrettiği şekilde, Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh), kaza-i haceti anında bile Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)in hayali gözünün önünden gitmediği için, bu halden rahatsız olmuş, bu durumu büyük bir haya içerisinde Efendimize bildirdiği zaman, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): "O ben değilim, bu benim hayalimdir" buyurmuş, bu halin sevgiden dolayı olduğunu beyan etmiştir.

Hiç şüphesiz, Allah Resulüne uyabilmek için onu sevmek lazımdır. Onun için Süfyan-ı Sevri şöyle demiştir: “Allah-u Zülcelal’in sevdiğini sevmek Allah-u Zülcelal’i sevmektir. Allah-u Zülcelal’in şerefli kıldığına hürmet etmek de Allah-u Zülcelal’e hürmet etmektir.”

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem)i sevmek herkese farzdır. Zaten, Allah-u Zülcelal’i sevmek de buna bağlıdır. Allah-u Teala’nın sevgili Peygamberini sevmedikçe, ona uymadıkça, Allah-u Tealayı sevmek saadeti ele geçmez.

Saadete kavuşmak isteyen kimse, bütün adetlerini, ibadetlerini ve alış verişlerini, kısaca tüm yaşamını onun gibi yapmaya çalışır. Bu dünyada, bir kimsenin sevdiğine benzemeye çalışanlar, benzemeye çalıştığı kimseyi sevene sevimli ve güzel görünürler. Bunun gibi, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem)i sevenleri de Allah-u Zülcelal sever. Bundan dolayı, görünen ve görünmeyen bütün iyilikler, bütün üstünlükler, ancak Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem)i sevmekle ele geçer.

Gülistan: Hz. Peygambere mutabaat etmek (uymak) nedir? Nasıl olmalıdır? Kulluk sahasından başka, diğer alanlarda mutabaat nasıl olur?

Seyda Muhammed Konyevî: Allah-u Teala, sevgili Peygamberini, insanların en güzeli, en iyisi, en sevimlisi olarak yaratmıştır. Her iyiliği, her güzelliği, her üstünlüğü onda toplamıştır. Ashab-ı Kiram’ın hepsi, ona âşık idiler. Hepsinin kalbi, onun sevgisi ile yanıyordu. Onun ay yüzünü, nur saçan cemalini görmeleri, lezzetlerin en tatlısı idi. Onun sevgisi uğruna canlarını, mallarını feda ettiler. Allah’ı seviyorum diyenlerin, Ashab-ı Kiram gibi olmaları lazımdır.

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem)e tam ve kusursuz tabi olabilmek için onu tam ve kusursuz sevmek lazımdır. Tam ve olgun sevginin alameti de, ona tam olarak mutabaat etmektir.

Kur'an-ı Kerim ve hadis kitaplarında, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem)e mutabaat etmenin, dinin vazgeçilmez bir esası olduğunu kesin olarak ifade eden ayet ve hadisler pek çoktur. Bu sebeple daha fazla örneğe vermeye ihtiyaç duymuyorum.

Gülistan: Efendim, okurlarımız diyorlar ki; Hz. Peygamber (sav) ile aramızdaki uzaklık nereden kaynaklanmaktadır? Onu sevdiğimizi söylüyoruz ama onun muhabbetini tam olarak kalbimizde bulamıyoruz. Sahabeler gibi onu sevemiyoruz. Biz günahkârız. O ise çok ulvi ve yüce, ona layık olamıyoruz. Ne yapmalıyız?

Seyda Muhammed Konyevî: Az önce de dediğimiz gibi, onu sevip muhabbetini kalbimizde bulmak için ona elimizden geldiği kadar mutabaat yapmamız lazımdır. Kim onun gibi yaşarsa, onu seviyor demektir. Onun sıfatlarıyla sıfatlanmak, onun ahlakıyla ahlaklanmamız lazımdır ki ona yakın olalım.

Mesela Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde bana en sevgili ve -meclis bakımından- en yakın olanınız, ahlâkça en güzel olanınızdır.” (Buhari, Tirmizi)

İnsanlar için güzel ahlak hususunda en büyük rehber, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem)in ahlakıdır. O, çok azim, çok yüksek bir ahlak sahibi idi.

Nitekim Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) kızdığı zaman, Allah için kızar, kendi nefsi için asla kızmazdı. Fakirlerle oturur, yoksullarla beraber yemek yerdi. Akrabaları ile ilgisini hiç kesmezdi. Yoksulları horlamaz, zenginlere zenginliklerinden dolayı saygı göstermez, herkese eşit olarak davranırdı. Bulunduğu her yerde daima Allah-u Zülcelal'den bahsederdi. Yanına gelen herkese ikramda bulunurdu.

Her kim, denizden bir damlada olsa ahlakında ona mutabaat yaparsa, kendisini düzlüğe çıkarmış ve Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)e yakın olmuş olur.

Allah-u Zülcelal’in katında mertebesi en yüksek olanlar, O’nun Resulüne en yakın olanlar, O’nun Resulünün ahlakını yaşayanlardır.

Hz. Peygamber (sav) Muaz (radıyallahu anh)a şöyle buyurmuştur: “Ey Muaz! Sana söyleyeceklerime uyarsan, güzel ahlak sahibi olursun. Ey Muaz! Allah'tan kork, sözünde doğru ol, verdiğin sözü yerine getir, emaneti koru, ihaneti terk et, komşularınla iyi geçin, yetime acı, yumuşak sözlü ol, herkese selam ver, salih amellere sarıl, uzun emel peşinde koşma, yemin ettiğin zaman yeminine riayet et, Kur'an’ı iyi anla, ahireti sev, hesap gününden kork, alçak gönüllü ol.” (Beyhaki)

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)in, Muaz (ra)a yaptığı bu nasihat, hepimiz için bir rehberdir. Eğer insan bu söylenilenleri yerine getirirse, hem güzel ahlak sahibi olur, hem de Hz. Peygamber (sav)’e yakın insanlardan olur.

Kısaca söylersek, insan ne kadar Hz. Peygamber (asv)e mutabaat yaparsa, o derece ona yakın olur. Onun için siyer kitaplarında belirtilen Hz. Peygamber (asv)in ibadeti, ahlakı, oturması, kalkması, yemesi, içmesi gibi bütün hallerde Hz. Peygamber (asv)a elimizden geldiği kadar mutabaat etmemiz lazımdır. Kim Hz. Peygamber (asv)e mutabaat ederse, onun sevgisini kalbinde görür.

Gülistan: Efendim günahlardan muzdarip olan günümüz insanına ne tavsiye edersiniz? Günahlardan kurtulmanın bir çaresi, bir ilacı var mıdır?

Seyda Muhammed Konyevî: İnsanın pişmanlık duyarak samimi bir şekilde yaptığı bir tövbe kendisi için kurtuluştur. Tövbe, Allah-u Zülcelal’in kullarına açmış olduğu çok büyük bir merhamet kapısıdır.

Tövbenin, dinimizde çok önemli bir yeri vardır. İnsanın acele olarak tövbe kapısına, yönelmesi lazımdır. Şunu hiç unutmamamız lazımdır ki; tövbe etmediğimiz takdirde, günahların kirinden temizlenmemiz ve kendimizi düzlüğe çıkarmamız mümkün değildir. Onun için mü’min olan kişi, kendisini ancak tövbenin kurtaracağını bilmeli, tövbe ettiği zaman sevinç ve ferahlık duymalıdır.

Allah-u Zülcelal’e dönüş yapmak için tevbe etmek, Allah’a giden yolun başlangıcı, Allah-u Zülcelal’e ulaşmak isteyenlerin sermayesidir. Bu yola ilk başvuran babamız Adem (aleyhisselam)dır. Hz. Adem (as) bir hata işledi ve arkasından tövbe etti. İnsanoğlunun önünde iki tane yol vardır. Ya günah işledikten sonra tövbe edip Adem (as)a benzeyecek ya da günahta ısrar ederek şeytana benzeyecektir. Evet, günahın azabından kurtulmanın yolu tövbedir.

Gülistan: Efendim bazı insanlara ‘gel tövbe et, günahlarından kurtul’ denildiğinde tövbe etmek için daha erken olduğunu ya da kendisini hazır hissetmediğini veya ilerde tövbe etmeyi düşündüklerini söylüyorlar. Bunlar doğru bir davranış içinde midirler?

Seyda Muhammed Konyevî: Tabi günümüzde günahlar, deniz gibi olmuştur. Dağ gibi çoğalan günahlar, zamanla insanın kalbini katılaştırdığı için o kimseler pişmanlık duygusundan uzaklaşıyorlar.

Pişman olmayı bilmeyen bir kimseden tövbe etmesini beklemek de, dişi olmayan bir çocuğun et yiyememesine şaşırmak gibidir. Çünkü tövbe yumuşak ve pişman olan bir kalbin amelidir. Günahlardan dolayı taş gibi sertleşmiş bir kalpten pişmanlık ve tövbe etmesini beklemek zordur.

İnsan günahlara devam edip, ibadetlerden uzak kaldıkça ve bu halinden bir rahatsızlık da duymadığı müddetçe tövbeden uzak kalır. Nefsin arzu ve isteklerinin peşinde koşan kimse, tövbeyi unutur. Tövbeyi terk eden kimse de şeytanın arkasında yürüyerek ta kabrin kapısına kadar gelir.

Ne zamanki gerçeği gördüğü zaman, bu halinin yanlış olduğunu anlar ve pişman olur ama o zaman da geç kalmış olur. O an geldiği zaman, insan büyük bir hatanın içinde olduğunu anlar ama Allah-u Zülcelal buyurur ki: “Özür dilemeyin artık!” (Tevbe; 66)

Onun için akıllı olan kimse, o an gelip çatmadan önce, günahlarından tövbe edip, Allah-u Zülcelal'e dönmelidir. Bu insan için en selametli yoldur.

Dediğimiz gibi; Allah-u Zülcelal merhamet sahibidir. O'na dönmek lazımdır. Bizim günahlarımız O'nun yanında bir şey değildir. İnsan Allah-u Zülcelal'e döndüğü zaman, annesinden yeni doğmuş gibi tertemiz olur. Ne kadar günahı varsa hepsi sevaba çevrilir. İnsan için bu fırsattan, bu nimetten daha büyük ne vardır?

Yalnız, tövbe ederken, insan büyük bir pişmanlıkla: "Ya Rabbi! Senin razı olmadığın, geçmişte yapmış olduğum bütün günahlarımdan pişman oldum. Ve bundan sonra da senin razı olmadığın amelleri de yapmayacağıma söz veriyorum." diye tövbe etmelidir.

Gülistan: Efendim, kıymetli vaktinizi bize ayırıp sohbet etme lütfunda bulunduğunuz için okurlarımız adına size teşekkür ediyoruz, Allah razı olsun.

Seyda Muhammed Konyevî: Allah-u Zülcelâl bizi de sizleri de kendi lütfu ve keremiyle affu mağfiret eylesin, salih ameller işlemeyi nasip eylesin. Bütün mümin kardeşlerimizi sırat-ı mustakiminden ayırmasın.

Vesallallahumme alâ seyyidinâ muhammedin nebiyyil ummiyyi ve alâ âlihî vesahbihî ecmaîn. (Âmin)

5 Mayıs 2008 Pazartesi

Allah'ın Sevdiğine Benzemeye Çalışmalıyız

http://sabrikontek.azbuz.com http://sabrikontek.blogcu.com http://sabri28kontek.sitemynet.com::Gülistan: Hz. Peygamber (sav)e muhabbet beslemenin İslam’da yeri nedir? Muhabbet nasıl elde edilir? Kuru bir sevgi midir? Yoksa hayata nakşedilmesi gereken bir dava mıdır onu sevmek? / Seyda Muhammed Konyevî: Bismillâhirrrahmânirrahîm. Elhamdu lillâhi rabbil âlemîn. Essalâtu veselâmu alâ seyyidinâ muhammedin ve alâ âlihî vesahbihî vesellem. Hiç şüphesiz ki; Allah (celle celaluhu) sevgisinden sonra, sevgiye en lâyık olan Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem)dir.

Zîrâ Yüce Allah, bir ayet-i kerimede Hz. Peygamber (sav)e hitâben şöyle buyurmaktadır: "De ki: ‘Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tabi olunuz ki Allah da sizi sevsin." (Al-i İmran; 31)

Bu nedenle Allah’ın sevgisine erebilmenin tek yolu, peygamberi sevmek ve O’nun getirdiklerini gönülden benimseyip kabul etmektir.

Hz. Peygamber’i sevmek, her mümin için en gerekli taatlerden biridir. Enes b. Mâlik (radıyallahu anhu)dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmaktadır: “Sizden birinize ben, annesinden, babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe tam iman etmiş olamaz.” (Buhârî, Müslim) Bu sevgi bir insanda gerçekleşmezse, o insan gerçek mümin olamaz.

Nitekim “Abdullah b. Hişâm, Hz. Ömer (ra)ın bir gün Hz. Peygamber (asv)e şöyle dediğini rivayet etmiştir: ‘Ey Allah’ın Resulü sen bana, nefsim hariç her şeyden daha fazla sevimlisin’ demiştir. Hz. Peygamber (sav) ise O’na: “Hayır ey Ömer, nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki; sen beni nefsinden de daha fazla sevmedikçe gerçek iman etmiş olamazsın’ buyurmuştur. Hz. Ömer (ra) da O’na; ‘Vallâhi şimdi sen bana nefsimden de daha fazla sevimlisin’ dediğinde, Hz. Peygamber (sav); ‘Şimdi imanın kemâle ermiştir ey Ömer’ demiştir.” (Buhârî)

Tabii, her Müslüman Hz. Peygamber (sav)i sevdiğini söyler ama gerçekten seven bir müminde bulunması gereken bazı vasıflar vardır. Hz. Peygamber (sav)in sünnet-i seniyyesine uymak ve O’nun hayat tarzına hayatımızı uydurmamız, sahip olmamız gereken en önemli vasıflardır. Nitekim Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “And olsun ki Allah’ın Resulünde sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab; 21)

İmam Buhari'nin zikrettiği şekilde, Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh), kaza-i haceti anında bile Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)in hayali gözünün önünden gitmediği için, bu halden rahatsız olmuş, bu durumu büyük bir haya içerisinde Efendimize bildirdiği zaman, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): "O ben değilim, bu benim hayalimdir" buyurmuş, bu halin sevgiden dolayı olduğunu beyan etmiştir.

Hiç şüphesiz, Allah Resulüne uyabilmek için onu sevmek lazımdır. Onun için Süfyan-ı Sevri şöyle demiştir: “Allah-u Zülcelal’in sevdiğini sevmek Allah-u Zülcelal’i sevmektir. Allah-u Zülcelal’in şerefli kıldığına hürmet etmek de Allah-u Zülcelal’e hürmet etmektir.”

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem)i sevmek herkese farzdır. Zaten, Allah-u Zülcelal’i sevmek de buna bağlıdır. Allah-u Teala’nın sevgili Peygamberini sevmedikçe, ona uymadıkça, Allah-u Tealayı sevmek saadeti ele geçmez.

Saadete kavuşmak isteyen kimse, bütün adetlerini, ibadetlerini ve alış verişlerini, kısaca tüm yaşamını onun gibi yapmaya çalışır. Bu dünyada, bir kimsenin sevdiğine benzemeye çalışanlar, benzemeye çalıştığı kimseyi sevene sevimli ve güzel görünürler. Bunun gibi, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem)i sevenleri de Allah-u Zülcelal sever. Bundan dolayı, görünen ve görünmeyen bütün iyilikler, bütün üstünlükler, ancak Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem)i sevmekle ele geçer.

Gülistan: Hz. Peygambere mutabaat etmek (uymak) nedir? Nasıl olmalıdır? Kulluk sahasından başka, diğer alanlarda mutabaat nasıl olur?

Seyda Muhammed Konyevî: Allah-u Teala, sevgili Peygamberini, insanların en güzeli, en iyisi, en sevimlisi olarak yaratmıştır. Her iyiliği, her güzelliği, her üstünlüğü onda toplamıştır. Ashab-ı Kiram’ın hepsi, ona âşık idiler. Hepsinin kalbi, onun sevgisi ile yanıyordu. Onun ay yüzünü, nur saçan cemalini görmeleri, lezzetlerin en tatlısı idi. Onun sevgisi uğruna canlarını, mallarını feda ettiler. Allah’ı seviyorum diyenlerin, Ashab-ı Kiram gibi olmaları lazımdır.

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem)e tam ve kusursuz tabi olabilmek için onu tam ve kusursuz sevmek lazımdır. Tam ve olgun sevginin alameti de, ona tam olarak mutabaat etmektir.

Kur'an-ı Kerim ve hadis kitaplarında, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem)e mutabaat etmenin, dinin vazgeçilmez bir esası olduğunu kesin olarak ifade eden ayet ve hadisler pek çoktur. Bu sebeple daha fazla örneğe vermeye ihtiyaç duymuyorum.

Gülistan: Efendim, okurlarımız diyorlar ki; Hz. Peygamber (sav) ile aramızdaki uzaklık nereden kaynaklanmaktadır? Onu sevdiğimizi söylüyoruz ama onun muhabbetini tam olarak kalbimizde bulamıyoruz. Sahabeler gibi onu sevemiyoruz. Biz günahkârız. O ise çok ulvi ve yüce, ona layık olamıyoruz. Ne yapmalıyız?

Seyda Muhammed Konyevî: Az önce de dediğimiz gibi, onu sevip muhabbetini kalbimizde bulmak için ona elimizden geldiği kadar mutabaat yapmamız lazımdır. Kim onun gibi yaşarsa, onu seviyor demektir. Onun sıfatlarıyla sıfatlanmak, onun ahlakıyla ahlaklanmamız lazımdır ki ona yakın olalım.

Mesela Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde bana en sevgili ve -meclis bakımından- en yakın olanınız, ahlâkça en güzel olanınızdır.” (Buhari, Tirmizi)

İnsanlar için güzel ahlak hususunda en büyük rehber, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem)in ahlakıdır. O, çok azim, çok yüksek bir ahlak sahibi idi.

Nitekim Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) kızdığı zaman, Allah için kızar, kendi nefsi için asla kızmazdı. Fakirlerle oturur, yoksullarla beraber yemek yerdi. Akrabaları ile ilgisini hiç kesmezdi. Yoksulları horlamaz, zenginlere zenginliklerinden dolayı saygı göstermez, herkese eşit olarak davranırdı. Bulunduğu her yerde daima Allah-u Zülcelal'den bahsederdi. Yanına gelen herkese ikramda bulunurdu.

Her kim, denizden bir damlada olsa ahlakında ona mutabaat yaparsa, kendisini düzlüğe çıkarmış ve Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)e yakın olmuş olur.

Allah-u Zülcelal’in katında mertebesi en yüksek olanlar, O’nun Resulüne en yakın olanlar, O’nun Resulünün ahlakını yaşayanlardır.

Hz. Peygamber (sav) Muaz (radıyallahu anh)a şöyle buyurmuştur: “Ey Muaz! Sana söyleyeceklerime uyarsan, güzel ahlak sahibi olursun. Ey Muaz! Allah'tan kork, sözünde doğru ol, verdiğin sözü yerine getir, emaneti koru, ihaneti terk et, komşularınla iyi geçin, yetime acı, yumuşak sözlü ol, herkese selam ver, salih amellere sarıl, uzun emel peşinde koşma, yemin ettiğin zaman yeminine riayet et, Kur'an’ı iyi anla, ahireti sev, hesap gününden kork, alçak gönüllü ol.” (Beyhaki)

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)in, Muaz (ra)a yaptığı bu nasihat, hepimiz için bir rehberdir. Eğer insan bu söylenilenleri yerine getirirse, hem güzel ahlak sahibi olur, hem de Hz. Peygamber (sav)’e yakın insanlardan olur.

Kısaca söylersek, insan ne kadar Hz. Peygamber (asv)e mutabaat yaparsa, o derece ona yakın olur. Onun için siyer kitaplarında belirtilen Hz. Peygamber (asv)in ibadeti, ahlakı, oturması, kalkması, yemesi, içmesi gibi bütün hallerde Hz. Peygamber (asv)a elimizden geldiği kadar mutabaat etmemiz lazımdır. Kim Hz. Peygamber (asv)e mutabaat ederse, onun sevgisini kalbinde görür.

Gülistan: Efendim günahlardan muzdarip olan günümüz insanına ne tavsiye edersiniz? Günahlardan kurtulmanın bir çaresi, bir ilacı var mıdır?

Seyda Muhammed Konyevî: İnsanın pişmanlık duyarak samimi bir şekilde yaptığı bir tövbe kendisi için kurtuluştur. Tövbe, Allah-u Zülcelal’in kullarına açmış olduğu çok büyük bir merhamet kapısıdır.

Tövbenin, dinimizde çok önemli bir yeri vardır. İnsanın acele olarak tövbe kapısına, yönelmesi lazımdır. Şunu hiç unutmamamız lazımdır ki; tövbe etmediğimiz takdirde, günahların kirinden temizlenmemiz ve kendimizi düzlüğe çıkarmamız mümkün değildir. Onun için mü’min olan kişi, kendisini ancak tövbenin kurtaracağını bilmeli, tövbe ettiği zaman sevinç ve ferahlık duymalıdır.

Allah-u Zülcelal’e dönüş yapmak için tevbe etmek, Allah’a giden yolun başlangıcı, Allah-u Zülcelal’e ulaşmak isteyenlerin sermayesidir. Bu yola ilk başvuran babamız Adem (aleyhisselam)dır. Hz. Adem (as) bir hata işledi ve arkasından tövbe etti. İnsanoğlunun önünde iki tane yol vardır. Ya günah işledikten sonra tövbe edip Adem (as)a benzeyecek ya da günahta ısrar ederek şeytana benzeyecektir. Evet, günahın azabından kurtulmanın yolu tövbedir.

Gülistan: Efendim bazı insanlara ‘gel tövbe et, günahlarından kurtul’ denildiğinde tövbe etmek için daha erken olduğunu ya da kendisini hazır hissetmediğini veya ilerde tövbe etmeyi düşündüklerini söylüyorlar. Bunlar doğru bir davranış içinde midirler?

Seyda Muhammed Konyevî: Tabi günümüzde günahlar, deniz gibi olmuştur. Dağ gibi çoğalan günahlar, zamanla insanın kalbini katılaştırdığı için o kimseler pişmanlık duygusundan uzaklaşıyorlar.

Pişman olmayı bilmeyen bir kimseden tövbe etmesini beklemek de, dişi olmayan bir çocuğun et yiyememesine şaşırmak gibidir. Çünkü tövbe yumuşak ve pişman olan bir kalbin amelidir. Günahlardan dolayı taş gibi sertleşmiş bir kalpten pişmanlık ve tövbe etmesini beklemek zordur.

İnsan günahlara devam edip, ibadetlerden uzak kaldıkça ve bu halinden bir rahatsızlık da duymadığı müddetçe tövbeden uzak kalır. Nefsin arzu ve isteklerinin peşinde koşan kimse, tövbeyi unutur. Tövbeyi terk eden kimse de şeytanın arkasında yürüyerek ta kabrin kapısına kadar gelir.

Ne zamanki gerçeği gördüğü zaman, bu halinin yanlış olduğunu anlar ve pişman olur ama o zaman da geç kalmış olur. O an geldiği zaman, insan büyük bir hatanın içinde olduğunu anlar ama Allah-u Zülcelal buyurur ki: “Özür dilemeyin artık!” (Tevbe; 66)

Onun için akıllı olan kimse, o an gelip çatmadan önce, günahlarından tövbe edip, Allah-u Zülcelal'e dönmelidir. Bu insan için en selametli yoldur.

Dediğimiz gibi; Allah-u Zülcelal merhamet sahibidir. O'na dönmek lazımdır. Bizim günahlarımız O'nun yanında bir şey değildir. İnsan Allah-u Zülcelal'e döndüğü zaman, annesinden yeni doğmuş gibi tertemiz olur. Ne kadar günahı varsa hepsi sevaba çevrilir. İnsan için bu fırsattan, bu nimetten daha büyük ne vardır?

Yalnız, tövbe ederken, insan büyük bir pişmanlıkla: "Ya Rabbi! Senin razı olmadığın, geçmişte yapmış olduğum bütün günahlarımdan pişman oldum. Ve bundan sonra da senin razı olmadığın amelleri de yapmayacağıma söz veriyorum." diye tövbe etmelidir.

Gülistan: Efendim, kıymetli vaktinizi bize ayırıp sohbet etme lütfunda bulunduğunuz için okurlarımız adına size teşekkür ediyoruz, Allah razı olsun.

Seyda Muhammed Konyevî: Allah-u Zülcelâl bizi de sizleri de kendi lütfu ve keremiyle affu mağfiret eylesin, salih ameller işlemeyi nasip eylesin. Bütün mümin kardeşlerimizi sırat-ı mustakiminden ayırmasın.

Vesallallahumme alâ seyyidinâ muhammedin nebiyyil ummiyyi ve alâ âlihî vesahbihî ecmaîn. (Âmin)

Din Edepden İbarettir

http://sabrikontek.azbuz.com http://sabrikontek.blogcu.com http://sabri28kontek.sitemynet.com:: Dinimiz, tamamen edepten ibarettir. Allah-u Zülcelal'in ve O'nun Resulünün hoşuna giden herşey edeptir. Bu edep ise kemalattır. İnsan ne kadar edepli olursa, o oranda da said ve mutlu olur. Hukema (Allah'ın katından hikmet verdiği alimler) edebi, ebedî saadet olarak yorumlamışlardır. Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Rabbim beni edeplendirdi, ne de güzel edeplendirdi." (Keşfü’l-Hafa,I/70)

Bundan da anlaşıldığı üzere, mürid edep ile kemalat elde eder. Şeyh İsmail Rusûhî şöyle buyurmuştur: "Cennetin anahtarı; ‘la ilahe illallah’tır. O anahtarın kılıfı da edeptir."

Şeyh İsmail Bursevî kuddise sırruh şöyle buyurmuştur: "Ashab-ı kiram, Hz. Peygamber hakkında nasıl muamelede bulunmuşlarsa; mürid bunların aynısını mürşidi hakkında tatbik etmelidir. Kamil edep, insana kemâlatı celbeder. Mürid, mürşidine ne kadar edepli bir şekilde yakin olursa, mürşidi de o ölçüde kendisine yakin olur."

Şeyh Ebu’1-Osman el-Mağribi kuddise sırruh şöyle buyurmuştur: “Edep, büyüğe hürmet etmek, küçüğe merhamet etmek, aynı seviye de olana güzel söz söylemek ve nezaket göstermektir. Arkadaşın senden büyük ise veya mürşidin ise göstereceğin edep, hürmet ve hizmetten ibaret olmalıdır. Dostun emsalin ise edebin, fedakarlık ve vefadan ibaret olmalıdır. Eğer arkadaşın senden küçük ise göstereceğin edep, ona şefkat ve merhamet etmek olmalıdır. Cahile karşı gösterilmesi gereken edep, siyaseti yani Allah-u Zulcelal'in hükmünü icra etmektir. Kulu Hakk'a kavuşturmak için cahile karşı siyaset edebi ile davranmak gerekmektedir. Dostun akıllı ise ona karşı edebin, hukukuna riayet etmek ve zekasını değerlendirmek olmalıdır. Dostun zengin ise, göstereceğin edep, ondan gelebilecek menfaatten uzak durmak olmalıdır. Dostun fakir ise edebin cömertlikle muamele olmalıdır. Fasık bir insana karşı edep, nasihattir. Sofi ise ona teslim olmaktan ibarettir. Mürid için mürşidine tabi olanlara karşı edepli olmak hidayetin ilk kapısıdır.”

1-Kalpler, kaplar gibidir. İçinde dünya sevgisi, hırs, hased, kibir, gurur, gösteriş, hasılı kalbi hastalıklar, riyazet ve zikirle silindigi zaman, temiz bir kap gibi parlar.

2- Allah-u Zülcelal'in salih kullarının kalpleri, zikirle parlamış olduğu, Allah-u Zülcelal o kalplere lütuf ve rahmetiyle tecelli ettiği ve nurları o kalplere aksettiğinden dolayı Allah'a sevdirilmiştir.

3-Güneş şeffaf bir kaba mesela bir cam sürahiye aksettiği zaman, o sürahi görülmeyip, ancak sürahiye akseden güneşin ziyası, ışığı görüldüğü gibi, Allah-u Zülcelal'in salih kullarının kalplerine tecelli ettiği zaman da nuru görülür. Nurun aksetmesi nisbetinde o kalp saflaşır.

4- Tertemiz ayna misalinde olan kalp, saflaştığı nisbette, şeriati tatbik etmek hususunda o derece sertleşmiş olur ki, balyoz-la vurulsa şeriatten taviz vermez. Bundan dolayı, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, o sevdirilmiş kalpleri: "En safisi, en serti ve en yumuşağıdır." diyerek iki zıt vasıfla ifade etmiştir.

5-Bu sevdirilmiş olan kalpler, sertliği ve şeffaflığı nisbetinde, zâhirî ve bâtınî olan alemin kendinde suretlenmesi münasebetiyle, eşyanın özünü bilmeye elverişlidir.

Çünkü bu kalpler şeffaf olduklarıdan dolayı, Allah-u Zülcelal'in nazargahı olmuşlardır. Bunun için böyle kalplere kalbi bağlamak, yönelmek haktır. Şüphesiz mürşid-i kamilin kalbi, günahlardan temizlendiği için saflaşmıştır. Dini tatbik ettiği için sertleşmiştir. Hakk'tan feyz aldığı için ihvanına şefkat etmekle yumuşamıştır. Ancak, mürşid-i kamil nurlarını göstermeye muktedir değildir. Kalbini o şeffaf aynalara karşı, tutanlara da lütfetmesi, teslim, ihlas ve muhabbeti nisbetinde faydalandırması, Allah-u Zülcelal'in adetlerindendir. Bu faydalanma yolunu mürşid-i kamil yalnız gösterebilir müridine öğretebilir.

İşte böyle bir zatın kalbininin lütfunun dalgalarından faydalanmak için müridin büyük bir edep içerisinde teslim olması, ihlas ve muhabbetle mürşidine sarılması, en birinci görevi olmalıdır.

Allah-u Zülcelal hepimize, bir mürşid-i kamil bulup, ona layıkı ile bağlanmayı ve hizmetinde bulunmayı nasip eylesin.

Komşu Hakkı

http://sabrikontek.azbuz.com http://sabrikontek.blogcu.com http://sabri28kontek.sitemynet.com.:: Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Allah'a kulluk edin; O'na bir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yakın komşuya, uzak komşuya yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizin altında bulunan kimselere iyilik edin. Allah, kendini beğenip övünenleri elbette sevmez." (Nisa:36)

Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatmıştır: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem üç defa: “Vallahi iman etmemiştir, vallahi iman etmemiştir, vallahi iman etmemiştir” dedi. Ashab: "Kim iman etmemiştir, ey Allah'ın Resulü?" dediler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: "Komşusu şerrinden emin olmayan kimse!" buyurdu. (Buhari,Edeb:2; Müslim,İman:73)

Enes b. Malik radıyallahu anh'dan rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Kulun kalbi dosdoğru olmadıkça imanı doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz. Komşusu şerrinden emin olmadıkça cennete giremez." (Ahmed b. Hanbel, İbn -i Ebi'd-Dünya)

Enes b. Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Komşusuna eziyet eden bana eziyet vermiş, bana eziyet eden de Allah'a eziyet etmiş olur. Komşusu ile harp eden benimle savaşmış, benimle savaşan da Allah'la savaşmış olur." (İbn Hıbban)

Ukbe b. Amir radıyallahu anh'dan rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü birbirinden davacı olacakların ilki komşulardır." (Ahmed b. Hanbel, Taberani)

Muaviye b. Hayde şöyle anlatmıştır: "Ey Allah'ın Resulü! Komşunun benim üzerimdeki hakkı nedir?" diye sordum. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Hastalanırsa ziyaret edersin, ölürse cenazesine katılırsın, senden borç isterse verirsin, muhtaç duruma düşerse açığını örtersin." (Heysemi,Mecmaü’z-Zevaid:VIII/165)

Enes b. Malik radıyallahu anh'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Yanındaki komşusu aç iken bunu bildiği halde tok olarak geceyi geçiren bizden değildir." (Taberani, Bezzar, Heysemi, Mecmaü’z-Zevaid: VIII/169)

İbn Amr ve Hz. Aişe'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Cebrail bana komşuyu o kadar çok tavsiye etti ki, komşuyu komşuya varis kılacak sandım." (Buhari,Edeb:28; Muslim,Bir:140;Ebu Davud:5151; Tirmizi:1942)

Esma-ül Hüsna'dan Allah (cc) Lafzı

http://sabrikontek.azbuz.com http://sabrikontek.blogcu.com http://sabri28kontek.sitemynet.com.: Allah : O'nun zat ve özel ismidir. Diğer isimler fiilleri, sıfatları ve tecellileri ile ilgilidir. Kur'an'daki Esma'ül Hüsna'dan ilk inen isimdir. Çünkü ilk inen ayet besmeledir. Allah'ın doksan dokuz isminin en büyüğüdür.. Esmâ'ül Hüsna'nın bütün anlamını içinde toplar.

Yüce Yaratıcı'nın diğer bütün isimlerini kapsar. Bu yüzden el-Esmau'l-hüsna olarak bilinen bütün isim ve sıfatlar bu ada yandırılır. Bu nedenle "Rahman, Rahim, Aziz, Gaffar, Kahir Allah'ın adlarındandır deriz. " Ama Allah, Rahman'ın adlarındandır" demeyiz. (1)

Allah isimi Kur'an'da 2697 yerde geçmektedir. İhlasla "Yâ Allah" diye bir müslüman bu isme devam etse, duası kabul olunur. Şeytanın şerrinden emin olur. Mutluluğa erişir. Duası kabul olur. Rızkı genişler ve Allah'ın izniyle şifa bulur. (2)

Cenab-ı Hak buyuruyor: "En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır." (3)

Allah'ın güzel isimleri vardır. En güzel isimler O'nundur. Gerçi Allah zatında birdir ve zatının ismi Allah'dır. Fakat sayı olan bir gibi eşi ve benzeri bulunabilecek şekilde bir birlikle değil, eşi ve benzeri bulunmayan üstün bir birlikle birdir. Zatında yalnızca vahid değil, birdir: İlâhî hitapta yer alan "Biz, şehadet ettik, yarattık." gibi çoğul kiplerindeki azamet ve ihtişam, işte ilâhî sıfat ve isimlerin bir araya gelmesinden doğan azamet ve yüceliği dile getirir ki, Allah yüce ismi, bütün bu sıfat ve isimlerin hepsini içine alan bir yüce isimdir. Allah ismi, Allah'ın kendisi gibi, eşi ve benzeri olmayan bir isimdir. Sıfat ve isimlerin çokluğu, zatın çokluğunu gerektirmeyeceğinden o isim ve sıfatların her biri Allah'ın eşsiz özelliklerinden birine delalet eder. Âdem'e öğretilen de isimlerin en güzelleridir.En güzel isimler Allah'a mahsustur. Öyleyse ey müminler, O'na o isimlerle dua ediniz, O'nu onlarla çağırınız veya O'nu bu güzel isimlerle adlandırıp anınız. Ve O'nun isimlerinde yamukluk edenleri terk ediniz. (4)

Hz. Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor: "Resûlulah (s.a.v.) buyurdular ki: "Allah'ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları ezberlerse cennete girer. Allah tektir, teki sever." (5) Bu isimle çağrılan bir başka varlık olmamıştır, olmayacaktır da.

Tenbih : Kul, Allah'a bütün kalbiyle bağlanmalıdır. Gözü O'ndan başkasını görmemeli, O'ndan başkasına iltifat eylememeli, O'ndan başka hiç kimseden bir dilekte bulunmamalı, O'ndan başkasından korkmamalıdır. (6)

Kaynaklar:
1) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun bayrak, Threshold Books, 1985
2) Yüce Allah' (c.c)ın Güzel İsimleri Esmâ-ül Hüsna, Rauf Pehlivan, İstanbul Dağıtım A.Ş. 2002
3) Araf Suresi, 180
4) Elmalı Tefsiri, Araf Suresi, 180
5) Buhârî, Daavât 68
6) Esma^ül Hüsna Şerhi İmam-ı Gazali, Mütercim M.Ferşat, Ferşat Yayınları, 2005