12 Temmuz 2013 Cuma

BÜTÜN CEMAATLERİ SEVELİM, TENKİT ETMEYELİM

“İstiyorum ki köy köy gezerek
Allah’ı anlatayım”
Bugün, bazı hizmet ehli kardeşleriniz yanıma geldiler onlara dedim ki: “Benim yaşım biraz ilerledi, ihtiyarladım ama ruhum, kalbim hala gençtir. Ben istiyorum ki, o gençliğimdeki kuvvetim şimdi olsaydı, şehir şehir değil, kasaba kasaba, köy köy dolaşarak (insanlara Allah’ı anlatarak) hizmet yapsaydım.”

“Bir kişi böyle gece gündüz çalışsa, ağlayarak ibadet etse, hizmet etse yine de Allah, ondan daha fazlasına layıktır. Onun için özellikle gençlere diyorum, ‘Böyle samimi olarak elinizden geldiği kadar Allah için çalışın. Çok memnun olacaksınız. Çok çok memnun olacaksınız. Mükâfatı görünce, kıyamet gününde, umduğunuzdan çok daha fazla memnun olacaksınız.”

Allah için birbirinizi sevin!

Nakşibendî yolu, muhabbet üzerine kurulmuştur. “Muhabbet, ihlâs, teslimiyet” deniliyor. Niçin Nakşibendî Sâdât’ı, bunu temel olarak koymuşlar?

İbn-i Mes'ud radıyallahu anhu yolu ile gelen rivayete göre, Resulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Allah için birbirlerini sevenler, Allah için birbirlerini ziyaret edenler, kıyamet günü kırmızı yakuttan yapılı bir sütun üzerinde olacaklardır. Bu sütunun üzerinde yetmiş bin teras köşk vardır ki; dünyada güneş, nasıl dünyadakileri aydınlatır ise bu teras köşkler de cennet ehlini öyle aydınlatır. Orada cennet ehli şöyle diyecek: Bizi götürün de dünyada iken, Allah için birbirlerini sevenleri ziyaret edelim. Oraya gittikleri zaman, yüzlerine bir aydınlık vurur ki, tıpkı dünyadakilere güneş vurup aydınlattığı gibi... Onları şöyle görürler; üzerlerinde sündüs ipekten birer giysi vardır.

Alınlarında şu cümle yazılıdır: ‘Bunlar, Allah için birbirlerini sevenler, Allah için birbirlerini ziyaret edenlerdir.”

Çok kolay bir şey! Ne ibadet, ne oruç için, ne de çok namaz kıldığı, ibadet ettiği için değil; sadece “birbirlerini Allah için severlerse”.

Hâlbuki benim kulağıma geliyor, çok üzülüyorum, bakınız hiç biriniz, birinize böyle bir eziyet, bir sıkıntı vermekte istemiyor biliyorum. Öyle olduğu halde, biri birinin yanına gidiyor, “Ahmed şöyledir böyledir...” diyor. Allah razı olsun, bir düşün bakalım, sen nasılsın? O öyleyse sen de böylesin. Bu çok yanlış bir şeydir. O muhabbeti, o köşkleri bir tarafa bırakıyorsun, cehennem azabını, ateşi kendinize çekiyorsun. Buna çok dikkat edelim.

Sanki bir meyve yiyormuş gibi onun nefsine hoş geliyor gıybet etmek. Ki o nefis hakkında da Peygamber aleyhissalatu vesselam, “Sizin en büyük düşmanınızdır” demiş. Nefsine hoş geliyor, başka bir şey değil.

O zaman böyle içinden bir gıybet yapmak hissi, bir istek sana geldiği zaman, o Allah için sevenlere verilecek olan köşkleri hatırla. Gıybet yapma, kardeşine kin besleme. “Allah-u Zülcelal’in bana emrettiği o muhabbetin yerine, ben kin besliyorum ki o mümin kardeşimin gıybetini yapıyorum. Eğer ben onu seversem, onun methederim. Onun yaptığı güzel şeyleri anlatırım.” diye düşün!

O kardeşinin belki bir tane hatası var ama yüz tane de güzel ahlakı var. Yüz tane güzel ahlakını anlat, o bir tane hatasından daha iyidir.

İslam’a hizmet eden cemaatleri de sevelim. Hepinizin telefonunuzda olsun; herkes bunu bilsin, buna çok dikkat edelim: Bir cemaat, diğer bir cemaati sevmiyor. Bir Müslüman diğer Müslüman’ı sevmiyor. Bir de dediğim gibi, hem sevmiyor hem de onun aleyhinde konuşuyor. İki zarar… Çok yanlış bir şeydir bu! Hâlbuki hepsi de Allah için çalışıyorlar. Allah için çalışıyorsunuz…

“Benim cemaatimden değildir”

Şeyh Abdulkadir Geylani kaddesallahu sirruhul aliyye demiş: “Kim birisini severse veya birisine kızarsa, kendini kontrol etsin. Muhasebeye çeksin.”

Sen niye bunu seviyorsun? Senin nefsin diyecek “Bak namaz kılıyor, İslam hizmeti yapıyor, onun için seviyorum.” Allah razı olsun senden, çok iyi yapıyorsun. Allah da onu seviyor, sen de Allah’a uydun. Çok güzel yaptın. Ama bir kişiye de kızıyorsun. “Peki, buna niçin kızıyorsun?” “Bu benim cemaatimden değil ki, başka cemaattendir. Evet, namaz kılıyor, oruç tutuyor, hacca gidiyor, zekât veriyor, İslam hizmeti de yapıyor ama benim cemaatimden olmadığı için kızıyorum ona.”
 


Eyvahlar olsun! ...

Nefsimizi azarlayıp ona şöyle diyelim: “Ey nefsim, sen şimdi Allah’tan ayrıldın, şeytana uydun. Allah onu seviyor, bak namaz kılıyor, oruç tutuyor, hacca gidiyor, hizmet ediyor, Allah onu seviyor, senin de onu sevmen lazım!”

O zaman Allah-u Zülcelal ona demeyecek mi? “Sen diyorsun ki ‘Benim cemaatimden değildir.’ O zaman sen, kendi nefsin için çalışıyorsun, benim için değil!”

Bakınız, dikkat edersek, bu hatalarımızın hepsini meydana çıkarabiliyoruz. Fakat genellikle dikkat etmiyoruz, böyle üstten geçiyoruz. Sanki iyi bir şey yapıyormuşum gibi, ona kızıyorum, benim cemaatimden değildir diye. “Şöyledir, böyledir…” Diyerek, hatalarının üzerinden böyle gafletle geçiyor. Haberi yok bundan…

Sâdât-ı Kiram nasıldı? Hakikat, tasavvuf, Allah’ın rızası, onların davranışlarında idi, sadece sözlerinde değil. Bu zamanki sofi, daha namaz kılmasını, abdest almasını bilmiyor, (Cemaatler hakkında) “Şöyle olsun, böyle olsun” diye, kendi kendine bir şeyler üretiyor...

“İslami cemaatleri sevelim”

İstiyorum ki, benim tavrım ne ise sizin de tavrınız da öyle olsun. Tüm müminleri seviyorum ben. Başta; Fethullah Hocaefendinin cemaati, Süleyman Hocaefendi cemaati, Nakşibendî kolları, Kadiri kolları olmak üzere, bütün mümin kardeşlerimizi, Allah’a ve Resulüne iman eden kardeşlerimizi sevelim. Onların bir hatası olduğu zaman da hatalarıyla beraber sevelim onları… Çünkü sevapları var, Allah’ın rızasına muvafık olarak yaptıkları bazı şeyler var.

Peki, “Hata yapıyor? ...” Doğru, hata yapıyor, ama ben de yapıyorum. O halde ne diyeceğim, onun hakkında? Sağda solda konuşmak yerine, elini aç, “Ya Rabbi, bu mümin kardeşlerimi ıslah et, beni de ıslah et, onların hatalarını aff u mağfiret et.” Diye dua et. O zaman melekler senin için ne diyecekler? “Ya Rabbi ona da aynısını ver.”

Ben dua edince, melekler ne diyecek benim için? Diyecekler ki, “Sana da öyle olsun. Seni de Allah aff u mağfiret etsin. Seni de Allah ıslah etsin.” İşte, melekler böyle dua edecekler, meleklerin dualarına mazhar olacaksın.

Orada burada müslümanlar hakkında konuşuyorsun, ne fayda gördün bu konuşmalardan? Hiç… Günahtan başka bir şey yok! Ama o gıybetin yerine, o boş konuşmanın yerine, eğer dediğimiz gibi yaparsak meleklerin dualarına mazhar olacağız. Sen, o arkadaşından daha fazla sevap kazanmış oluyorsun. Daha kârlı oluyorsun, menfaatli oluyorsun. Çünkü sen ona dua ediyorsun, melekler de sana dua ediyorlar. Böyle güzel bir menfaat var.

Onun için diyorum, bu sözlerimizi arkadaşlarınıza iletiniz. Herkes bunu bilsin, böyle olacağız, böyle olmaya çalışacağız.

Bu konuşmamızı, herkes telefonuna kaydetsin ve bunu nerede oturursanız, sohbet yaparsanız, her gittiğiniz yerde birbirinize dinletin, anlatın. Kesinlikle hiçbir cemaatin aleyhinde konuşulmasın. Doğru değildir bu. Ben yapmıyorum, siz de yapmayın. Ben onlara dua ediyorum, siz de dua edin. Birbirimize dua edelim. Menfaatli olan şeyleri yapalım.

Birisi derse, “Acaba Allah katında benim yerim nasıl olacak kıyamet gününde?” Sen neyi önden gönderirsen, o amel üzere gideceksin. Namaz kılarsan, namazın üzere gideceksin. Hac yaparsan, İslam hizmeti yaparsan, ne yaparsan yap, o hal üzere gideceksin. Günah da yaparsan günahın üzere gideceksin. Bu böyledir.
 


İnsanların hidayetine vesile olmak

Hizmetimize böyle, güzelce Allah rızası için birbirimizi sevmekle devam edelim. Onun kıymetini bilelim. İnsanların tevbesine vesile olmak için gayret gösterelim.

Nasıl hiç bir şeye sahip olmayan bir kimse, çalışmadığında eline bir şey geçmiyorsa ahiret için de durum öyledir. Ben bu gün kaç kişiye sebep oldum? Sebep olmak da böyle kıymetsiz değildir. Müslim ve Buhari’nin sahihlerinde rivayet olunan bir hadis-i şerifte, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz İmam-ı Ali’ye şöyle buyurmuş: “Bir insanın hidayetine vesile olman, senin için dünyadan ve içindeki her şeyden hayırlıdır.”

Kim; dünya ve dünyanın içindeki maldan onun eline geçeceğine kanaat getirirse, bunun kıymetini bilirse, boş boş dolaşmayacak, bir kişinin tevbe etmesine vesile olayım, hidayetine vesile olayım demeyecek midir? Diyecek ve yapacak da. O zaman biz yapmadığımız zaman, demek ki bizde bir gevşeklik olduğunu bilelim. Kendimize, “Ben gevşek davranıyorum, daha fazla hizmet etmem lazım.” Dememiz gerekir. Bu şekilde, daima kendimizle hesap görmek suretiyle, hizmetimize devam edelim.

Allah-u Zülcelâl, bizi nefsimize teslim etmesin. Bizi, İslam hizmetinde kullansın. Razı olacağı şekilde amel-i salih nasip etsin, inşaallah teâlâ. (Âmin)