11 Temmuz 2010 Pazar

YUVANIZI KORUMAK İÇİN HAREKETE GEÇİN’

http://sabrikontek.azbuz.com http://sabrikontek.blogcu.com http://sabri28kontek.sitemynet.com:: 'Dr. Muhammed Bozdağ ile evlilik ve boşanma üzerine'

Süleyman Karakaş: Hocam, yıllardır kitaplarınızı severek okuyan ve yüz binlere ulaşan okurlarınız var. Aile içi sorunların ele alındığı, STV’de yayınlanan programınız da dikkat çekiciydi. Bu sebeple sizinle boşanma sorunu üzerine bu söyleşiyi gerçekleştirmek istedik. Teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyoruz. Allah razı olsun.

2002-2007 tarihleri arsında, tam olarak 965,812 çift boşanmış. Bu şu demek; beş yılda bir milyon civarında yuva yıkılmış. Boşanma oranının sürekli artış göstermesi, sizce nereden kaynaklanıyor? Sadece ahlâkî yozlaşma ve geçim sıkıntısı ile bu durum açıklanabilir mi? Yoksa bütün bunların ardında, artık hayatımızın her aşamasını sarmalayan “modernite” veya “modern hayat tarzı” mı etkili oluyor? Eğer böyleyse bu durumdan nasıl çıkabiliriz? Aileyi ve manevi değerleri koruyan geleneksel hayat tarzımıza yeniden kavuşmamız sizce mümkün mü?

Dr. Muhammed Bozdağ: Toplum olarak Batı’yı izliyoruz. Batıda bugün yüzde ellilerin üzerine çıkan boşanma, seksen yıl önce yok denecek kadar azdı. Onların başına gelen ne ise biz de onu yaşıyoruz. Toplum hızla değişiyor. Yüzyıllardır süren sosyal, ekonomik, psikolojik toplumsal yapı tamamen değişiyor. Şehirleşmeyle birlikte eski yaşama biçiminin yerini tamamen yenisi alıyor.

Değişen ne? Bir devlet görevlisi doğu Anadolu’nun bir köyünde yaşayan yaşlı bir teyzeye, hangi partiye oy vereceğini soruyor. Teyzenin cevabı, “benim kocam ölmüştür.” oluyor. Bir ailenin her şeyinin erkek tarafından belirlendiği çağlar geride kaldı. Artık kadın okuyor, işe giriyor, bilinçleniyor. Modern hayatın karmaşık ilişkilerini, erkek tek başına yönetemiyor. Artık erkek tek başına ailenin ekonomik yükünü taşıyamıyor. Köylerin akraba dayanışmasına bağlı kalabalık ailelerini, şehirlerin yalnız ve korunaksız aileleri alıyor.

Batıda aile bağları, akraba ilişkilerinin çöküşüyle, bireyselliğin öne çıkışıyla, kadının statüsünün gelişmesiyle zayıflamış olabilir. Ancak boşanmanın esas sebebi bu değil. Batıda korkunç bozulma nasıl başladı? Evliliklerin çatırdamaya başladığı dönemde, medya üzerinden, aile birliğini koruyacağı zannıyla, kadında ve erkekte yoğun bir cinsel bilinçlenme (!) körüklendi. Abartılmış cinselliğin evlilik sınırları içerisinde karşılanamayacağı ortaya çıktı. Bağlar koptu. Kadın erkek ilişkileri dehşetli bir hal aldı.

Geçim sıkıntısının bu durumla ilgisi yok. İnsanların en zor geçinebildikleri çağlar, kadınla erkeğin en içten dayanıştığı çağlardır. Fakir toplumlarda boşanma oranı daha düşüktür. Zira masrafları iki ayrı eve bölen boşanma, geçimi daha da zorlaştırır.

Ahlâkî yozlaşma önemli. Fakat esas mesele şu: Eski zamanlarda insanlar özgüvenli, erdemli, kâmil, saygılı, sorumlu, çalışkan, iffetli kişiliklerle yetişir ve dillere destan, güçlü evlilikler yaparlardı. Ayrıca evlilikler, toplumsal dayanışma düzeni, akrabalık, ekonomik yardımlaşma gibi faktörlerce de dıştan desteklenirdi.

Sonrasında bir dönem insanî değerlerde bozulma olmasına rağmen, kadının ezildiği baskı odaklı bir zeminde evlilikler sürdürüldü. Şimdi artık kimse kimseyi zorlayamıyor. Erkek de kadın da eşini kendisine bağlı tutma sanatını öğrenmeden evliliğini yaşatamıyor.

Batıdan alınan evlilik hukuku da ailenin iyice gevşemesine yol açtı. Bu hukuk, batıda evlilikleri nasıl yok ettiyse bizde de aynısını yapmak üzere. Doğudaki birkaç aşireti hariç sayarsak, artık kimse kadını ve erkeği evlenmeye ve evli kalmaya zorlayamaz. Evliliğin yaşamasının kişisel erdemden başka çaresi kalmadı. Kadınla erkeğin karşılıklı saygı, adalet, iffet, sorumluluk ve tüm bunları temellendiren iman esasları etrafında kendilerini geliştirmeleri gerekir.

Evlilik, ancak eşlerin birlikteliğinden doğan maddî ve manevî faydanın, üretilen maddî ve manevî külfetten fazla olmasıyla yaşayabilir. Şu halde, kadın ve erkek evlilikten ne alacağından önce, evliliğe ne vereceğini düşünmeli. Özgüvenli mi? Sağlıklı ilişkiler kurabiliyor mu? İlişkileri âdil yönetebilecek bir cesareti var mı? Yoksa nasılsa evlendim, artık her şey çantada keklik diyen, eşiyle her gün birkaç dakika da olsa yakından ilgilenmeyen, kırk yıl sonra bile olsa evliliğini kaybeder.

S. Karakaş: Bizler Müslümanlar olarak, ancak Allah’a söz vererek, akid yaparak evleniyoruz. Neden sanki böyle bir şey yokmuş gibi kendi kafamıza ve keyfimize göre hayatımızı düzenlemeye kalkışıyoruz? Örneğin boşanmanın, pek de üzerinde durulmayan, mahremiyete dikkat etmemek, kadın-erkek karışık oturmak gibi önemli bazı sebeplerini görmezden geliyoruz?

Dr. Muhammed Bozdağ: Mahremiyeti ihlâlin güvensizlik doğurduğu yerde evlilik yaşamaz. Bu doğru. Eşlerin iffetlerini ne pahasına olursa olsun birbirlerine tahsis edip koruduklarını sözleriyle, tavırlarıyla, ilişkileriyle, giyim kuşamlarıyla göstermeleri şarttır.

S. Karakaş: Sizce günümüzde akrabaların evliliğe katkısı ne derece başarılı?

Dr. Muhammed Bozdağ: Maalesef toplum çok değişti. Nerede dinimizin emrettiği sılai rahim? Nerede gıybetsiz, dedikodusuz, iftirasız, fedakâr ataların huzurlu hayatı? İnceleyince gördük ki artık dedikoducu akrabalar, evliliğin yaşamasından çok eşlerin boşanmasına yol açıyor. Ahlâkî zafiyet, kıskançlık, bencillik, anne babanın evliliğe gereksiz yere, bencilce ve adaletsizce karışması, evliliklerin çöküşünün önemli nedenlerinden biri olmuş.

S. Karakaş: Hocam, biliyorsunuz, İslam’ın emir ve tavsiyelerinin, akli hedefleri dışında, manevi fayda ve hikmete açılan boyutları da vardır. Meselâ birçok arifin ifadelerine göre; Allah’a isyan ve günah içinde olan bir insana karşı mahlûkatın sevgi ve hürmeti kalmaz. Kim de Allah’ı razı eden bir kul olursa irade dışı olarak bütün mahlûkat onu sever, sayar, ona sempati besler. İsyankâr bir baba da aile içinde öyledir, onu kimse saymaz. Eşi ve çocukları ona hürmet duygularını kaybeder. Şimdi, eğer mutluluk denen şey, manevî/kalbi doyum ile oluyorsa toplum olarak neden işin bu yönü üzerinde hiç durmuyoruz? Maneviyatımızı güçlendirmek, bize zor mu geliyor yoksa?

Dr. Muhammed Bozdağ: İslâm dini ahlâk dinidir. Allah’a en yakın Müslüman, en ahlâklı Müslüman’dır. İnsan ne kadar ahlâka tutunursa Allah’tan kalbine o kadar huzur ilham olur ve dediğiniz gibi mahlûkattan o kadar çok dua alır.

Müminin tam ahlâka tutunması için imanı ve ölümü iyi algılaması gerekir. Her gün ölebileceğini hatırında tutarsa imanını güçlendirir, imanını güçlendiren de ahlâksızlıkla kirlenmekten korkar, tiksinir. Dilini gıybetten korur meselâ. Yalandan yüzü kızarır, iffetsizlikten iğrenir. Ahlâkın özü iyilik ve adalettir. Eşinize, evlâdınıza, anne babanıza ve herkese iyilik yapmaya ve aralarındaki ilişkileri adaletle yönetmeye çalıştığınız sürece doğru yoldasınızdır. Fakat eşlerden biri eşine adaletsizlik eder, onu akrabaların adaletsizliğine teslim eder, ona tam sahip çıkmazsa onu sırtından hançerlemiş olur.

Ahlâksızlığın hızla yayılmasının en büyük nedeni televizyonlardır. İnternet bu yayılmayı cesaretlendirmiş ve katlayarak hızlandırmıştır. Birçok kimse, dünyanın en uzak köşelerinin ahlâksız ilişkilerini ekranlardan izleyerek şuur altına yerleştirdi. Eskiden bir kadın ve erkek yaklaşacak olsa yüzleri kızarırdı. Bizim inancımıza göre, insan bir kere evlendi mi devletini kurmuş demektir. Artık ağır yüz kızartıcı bir suç olmadığı sürece, eşlerin o devleti yaşatmaya çalışması, cennet kapısından eşiyle birlikte girebilmeye hazırlanması gerekir.

Mutluluğu, hayata hangi düzeyden baktığınıza göre anlamlandırırsınız. Eğer gaybın ötesini görür gibi bir veli imanına sahipseniz, iman en büyük ve tek mutluluk vesilenizdir. Mal mülk, eş, evlât, başka hiçbir şey sizi bu yüce huzurdan öte sevindiremez. Üstelik Allah’ı hakkıyla bulanın başka hiçbir mutluluk sebebine ihtiyacı yoktur.

Lâkin imtihan ve gaflet dünyasında sınanan insanlarız. Bizim gibi sıradan insanlar, o denli derin imana kavuşamıyoruz. Allah kadınla erkeği birlikte yaşayıp birbirlerine sevgi ve şefkat vesilesi olsunlar diye yarattı. Dünyadaki nimetleri de şükürle kullandığımızda, kalbimize mutluluk gönderiyor. Allah bizden imandan sonra iyiliklerde yarışmamızı yani ahlâklı olmamızı istiyor. Demek ki mutluluğun kaynağı iman ve ahlâktır.

Ahlâk da bir dizi değerin içselleştirilip hayata yansıtılmasıyla olur: Adalet, saygı, sevgi, yardım, affetme, iffet, tevazu, iktisat, yumuşak huy, dilini tutmak, doğru sözlülük, dürüstlük, güler yüz, sabır, sözünde durmak, dayanışma gibi değerleri kast ediyorum. Tabii ki kusursuz insan yoktur ve biz melek değiliz. Önemli olan bu türden ilâhî ahlâkî değerlerin hayatımıza hâkim olması, üstün gelmesidir.





S. Karakaş: Hocam, sözlerinizden anlıyoruz ki bizim en büyük sorunumuz İslâm ahlâkını kaybetmemiz olmuş. Oysa biz, Müslüman bir toplumuz. Peki, biz nasıl bu hale geldik? Biraz açar mısınız?

Dr. Muhammed Bozdağ: Öncelikle İslâm ahlâkı, Aziz Allah’ın Hz. Âdem’den beri tüm peygamberler üzerinden insanlara bildirdiği ilâhî ahlâktır. Batılılar Müslüman değil, ama cinsel ahlâkı hariç tutarsak, pek çok işlerini İslâm ahlâkına uygun yaptıklarını söyleyebiliriz. Bu sayede güçlendiler. Eğer cinsel ahlâkı da koruyabilselerdi, bugünkü sosyal facialardan korunabilirlerdi. Gerçeği uzakta aramayalım: Hemen hepimiz üstün bir insanın nasıl tanımlanacağı biliyoruz. Öyleyse şunu soralım: Bu ahlâkı neden hakkıyla içselleştiremiyoruz?

Ahlâk huydur, kişiliktir, alışkanlıktır, şuuraltındaki kalıplardır. Bunu sonradan edinmek epeyce zordur. Nesiller ahlâklarını, neredeyse hayatlarının ilk beş-on yılında edinirler. Demek oluyor ki anne babamızdan çocukken ne öğrendiysek, hayatımızı o yönetiyor.

Şu an nesillerin kafası karışık. Bir savaştan geliyoruz ve birçoğumuzun dedesi ve ninesi yetim büyüdü. Köyden şehre, kalabalık aileden çekirdek aileye geçerken, geleneksel toplumdan modern topluma dönüşürken, bir nesil rehbersiz kaldı. Bu bozulmanın üzerine önce televizyon, ardından internet ortaya çıktı. Bugün iş bambaşkadır. Artık çocukları anne babalar değil televizyon ve internet yetiştiriyor. Yani artık nesillerin şuuraltını uluslar arası güçlerin ideolojileri kodluyor.

Bu durumu görmeli, buna göre kendimizi ve nesillerimizi korumanın yollarını aramalıyız. Artık kitlesel çözümlerin yolu kapandı. Artık herkes bireysel olarak kendi yuvasını korumak için harekete geçmek zorunda. Bunun için kısmen Sevgi Zekâsı kitabında yer verdiğimiz bakış çerçevesinde, aile ve akraba ilişkilerini biçimlendirmelidir. Yoksa eşini ve evlâtlarını kaybetmekten kurtulamaz.

S. Karakaş: Çok önemli bir noktaya temas ettiniz. Gerçekten de yaptığımız araştırmaya göre, son yıllarda, boşanma sebeplerinin başında, teknolojik âletler, TV, internet ve bilgisayar geliyor. Keyfe düşkünlüğün, bireysel hazcılığın ve benliğin ön plâna çıkarıldığı bir dönemle/ortamla nasıl başa çıkabiliriz?

Dr. Muhammed Bozdağ: Dünyaya ne mutsuzluk için geldik ne de hazcılık için. Evrenin Şefkatli Sahibini tanımak, O’na inanarak ve yüksek ahlâkla yaşayıp cenneti kazanmak üzere, çileli dünya imtihanlarından geçiyoruz. Manevî zevkleri yitirirseniz, dünyadan hiçbir şey kalbinizi doyuramaz. Zevkçilik peşinden giderseniz, iğrençleşen doyumsuz çirkinliklere düşer, boğulursunuz.

Teknoloji hayatı kolaylaştırdı. Dünyayı âdeta köy boyutlarında küçülttü. Şehir koşuşturmalarında hayatınızı bir güne sığdıramıyorsunuz. Medeniyet oyuncakları çevrenizde dört dönüyor. Eğer yenilenen Sonsuzluk Yolculuğu’nda ele aldığımız, hayatta bulunma amacınızı, ölümü, ölüm sonrasındaki sonsuzluğu unutursanız, korkunç bir gafletin eline düşersiniz. Dünyayı tek bir küresel devlete ve insanları da bu devletin tüketici kölelerine dönüştürmeyi hedefleyen gizli güçlerin eline düşersiniz. Ne yuvanız kalır ne de huzurunuz.

Televizyon ve internet üzerinden doğrudan sizin, eşinizin ve evlâtlarınızın şuur altına yönelen saldırılara karşı kendinizi koruyor musunuz? Hangi ekranı ve nasıl izlediğinizi kontrol ediyor, plânlıyor ve hatta mümkünse uzak duruyor musunuz?

Günlük gerilimlerinizi en sağlıklı şekilde aile ilişkileri içinde giderirsiniz. Eskiden ailenin bireyleri her akşam bir araya gelir, büyüklerin hatıraları dinlenir, ailede saatler boyu süren anlatımlar, oyunlar ve paylaşımlar yaşanırdı. Şimdi televizyon, cep telefonu ve bilgisayar gibi oyuncaklar bireyleri gerçek hayattan kopardı. Aile bireylerinin ortak etkinlikleri, sohbetleri azaldıkça aralarındaki bağlar da kopar.





S. Karakaş: Son olarak, her şeye rağmen, sizce huzurlu bir aile hayatı için eşlerin dikkat etmeleri gereken temel noktalar nelerdir? Ne gibi tavsiyelerde bulunacaksınız?

Dr. Muhammed Bozdağ: Huzurun temeli derin iman ve ölümü sık hatırlamaktır. Bundan sonra sağlıklı bir kişilik geliştirme gelir. Kendine değer veren, güvenen, özenli saygılı, şükreden, kendini ne küçümseyen ne de abartan, oldu gibi kabul edip sadece Allah’a kul olan bireyler olmalıyız. Böyle bir insanın ilişkileri de doğrudan, açık, anlaşılır, çözümcü, gerçekçi, bilinçli olur. Yoksa baskı veya sorumsuzluk altında benliği bozulmuş bir insan ya korkulu, kişiliksiz, yalancı, aldatıcı, ikiyüzlü ya da sorumsuz, duyarsız, yıkıcı davranır.

Yuvada huzur artıyorsa bağlar güçlenir, huzursuzluk artıyorsa da bağlar kopar. Huzurlu olmak mı istiyorsunuz? Önce bu konuyla ilgili bulabildiğiniz kitapları okuyup birikiminizi ve anlayışınızı güçlendirin.

Altın değerinde tavsiyeler

Özellikle şunları yapın: Ailenizden kimseyi aşağılamayın, sabah akşam birbirinizi tebessümle selamlayın. Birbirinizi aşağılamadan dinleyin. Birbirinizin küçük hatalarını sabırla hoşgörün, hoş göremediklerinizi de suçlamadan dile getirin. Aileden biri yanlış yapıyorsa bunu yanlış bulduğunuzu ve sizi üzdüğünü olay büyümeden belirtin ve beklentinizi ifade edin.

Aranızdaki hayatî düzeyde olmayan sorunları, zorunlu olmadıkça akrabalara taşımayın. Eşinizi sabah akşam bazen bakışınızla, bazen dokunuşunuzla, bazen ses tonunuzla övün, her zaman yanında olun.

Anne babanız da olsa kimsenin eşinizi aşağılamasına izin vermeyin. Canınızı kurtaran birisine nasıl davranırsanız, eşinize de öyle davranmaya çalışın. Çünkü size iyi eşlik yapması sizi ateşten kurtarabilir.

İkiniz birbirinizi her gün şükre teşvik edin. Çünkü şükürsüz yuva yaşamaz. Eşinizin hasta, yorgun, bunalımda olabileceğini düşünün ve her olumsuz tavrını üzerinize almayın. Eşinizin aranızdaki buzları eritme çabasına inatla direnmeyin, esneyin ki barışma kolaylaşsın.

Çok sayıda boşanmanın vahim sonucuna tanıklık ettim. Mallar parçalanıyor, geçim çöküyor. Daha iyi bir ikinci evlilik şansı yarı yarıya azalıyor. Boşanan erkeğin ve bilhassa kadının sosyal itibarları çöküyor. Sağlıkları, psikolojileri, işleri, ilişkileri bozuluyor ve Allah korusun, birçoğunun ahlâkı da çöküyor. Varsa çocuklar ağır bedeller ödüyor. Yaşadıkça yeni bedeller, ölünceye kadar birbirini izliyor. Bu kadar ağır bedelleri, eften püften tartışmalar yüzünden bir ömür ödemek yerine, akıllı insan canını dişine takmalı ve yuvasını kurtarmalıdır.

Boşanmaktan korkuyor musunuz?

Dr. Muhammed Bozdağ’ın şu tavsiyelerine kulak verin:


Temel kural:
“Evliliğin vazgeçilmez dört ‘S’ ilkesi; saygı, sevgi, sorumluluk ve sabırdır. Yuvasını yaşatmak isteyen, eşine saygıyı bilecek. Eşinizi sokaktan değil, Allah’tan ve emanet aldınız. Nikâhla hayatınızın en büyük şeref sözünü verdiniz. Eşinize sözlerinizle, tavrınızla, aileyi ilgilendiren kararları alırken, gece gündüz, her işte saygılı mısınız?

İkincisi;
Bakışlarınız, ses tonunuz, vücut hareketleriniz, davranışlarınız ve kelimeleriniz, eşinizi sevdiğinizi her gün söylüyor mu?

Üçüncüsü;
Ailenin işlerini paylaşmakta, eşinizin (psikolojik ve maddi) ihtiyaçlarını anında hissedip gereğini yapmakta, sözünüzü tutmakta hassas mısınız?

Son olarak:
Hastalığa, eşin bazen bunalmasına, bazen (evde yemek yapılmadığından) aç kalmaya, bazen çocuğun, komşunun veya akrabanın eziyetine, her zamanda ve şartta sabrediyor musunuz? Bunlar imanın gereğidir. Bu dört değerin hakkıyla kuşattığı bir evliliğin boşanmayla sonlanması mümkün değildir.”


DR. MUHAMMED BOZDAĞ