16 Mayıs 2015 Cumartesi

Hz. Âişe Validemizin Şahsiyetinde Kadın ve İlim

Allah-u Zülcelâl, her Peygambere mucizeler verdi. Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem’in en büyük ve kıyamete kadar gözler önünde olan mucizesi, Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an-ı Kerim, yüce Allah’ın kitabıdır ve o kitap “Oku!” emriyle başlıyor. Allah-u Zülcelâl, insanlığın pâk önderi Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem’e ilk emir olarak “Oku!” dedi. Yüce Allah, Peygamberinin şahsında bütün insanlığa “Oku!” dedi. Ahir zaman Peygamberinin şahsında ahir zaman insanına verilen bu emir, manen herkese şamildir, erkek-kadın ayrımı yapmıyor. Yüce Allah, “Ey Muhammed! Mümin erkeklere söyle, okusunlar!” demedi. Sadece “Oku!” dedi. Nitekim Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra bu emri ilk duyan, bir kadındı, Hz. Hatice-i Kübra radıyallahu anhâ validemizdi. Sonra vahiy erkeklere ve kadınlara ulaştı. Resulullah’ın evinde ve evinin dışında genç kızlar ve kadınlar; ilahî tebliği duyup mümine oldular. Resulullah’ın evinde Hz. Fatıma radıyallahu anhâ yetişti. O, bir marifet ehli idi. Vahyin pratik bir karşılığı idi. Resulullah’ın evinin dışında Sümeyye radıyallahu anhâ gibi anneler yetişti. Mekke’de mümine kadınlar da mümin erkekler gibi iman üzerinde sebat ettiler. Habeşistan’a hicret mecburiyeti vuku bulunca hicret ettiler. Medine’ye hicret emri gelince Medine’ye yerleştiler. Medine’de Muhacir ve Ensar’ın kadınları Mescid-i Nebevi’ye geldiler; arka saflarda Allah’ın elçisinin vaaz ve nasihatlerini huşu içinde dinlediler. Mümkün veya yeterli olmadığında vaaz ve nasihati kocalarından, kardeşlerinden, Mescid’e giden çocuklarından, yeğenlerinden dinlediler. Bir sual sormaları gerektiğinde Allah’ın elçisine sordular, uygun değilse O’nun pâk hanımlarına ilettiler. Allah’ın Resulü, onların sorularına kimi zaman hemen cevap verdi, kimi zaman da sorularına cevabı, vahiy ile Hz. Resul sallallahu aleyhi ve sellem üzerinden bizzat Allah-u Zülcelâl tarafından verildi. Onlar saliha idiler, salih amelleri ile yüce Mevla Teâlâ’nın rızasına koştular. Kocalarının, kardeşlerinin yanında bulundular. Hz. Resul’ün pâk hanımı, validemiz Ümmü Seleme radıyallahu anhâ mühim bir kadındı; Asr-ı Saadet’te bir konumu olan, Hudeybiye’de Hz. Resul sallallahu aleyhi ve sellemin kendisiyle istişare ettiği, fakihe bir kadın... Hz. Aişe radıyallahu anhâ validemizin ise “İslam-İlim-Kadın” üçlemesinde çok farklı bir yeri vardır. İlim Pınarı Hz. Âişe -r. anhâ - Hz. Aişe validemizin ilim gayret ve muvaffakiyeti, “Oku!” emrinin kadınlara da şamil olduğunun delilidir. Hz. Aişe validemiz, Usvetü’l-hasene (En Güzel Örnek) olan Hz. Resulullah’ın “Oku!” emrini nasıl tefsir ettiğini gösteren başlı başına bir delildir. Allah’ın Elçisi aleyhisselatu vesselam, “İlim öğrenmek kadın erkek her Müslümana farzdır.” (İbn Mâce, Mukaddime, 17) diye buyurmuşlardır. Bu hadis-i şerifin pratik karşılığı Hz. Aişe validemizdir. Hz. Âişe radıyallahu anhâ validemiz, Allah’ın Elçisine açılan bir kapı, O’ndaki ilme tutulan aynalardan bir aynadır. O, sadece kadınlarla Allah’ın Elçisi arasında bir elçi olmamış; O’nun dar-ı bekaya irtihalinden sonra, erkek sahabelerin de Kur’an’ın tefsiri ve Allah’ın Elçisinin sünneti ile ilgili başvuru kaynağı olmuş. Hz. Âişe’nin yetişmesi, İslam için bütün dinler ve bütün fikriyatlar karşısında başlı başına bir üstünlüktür. Hz. Aişe bir müfessire, bir muhaddise ve bir müctehide idi. Öyle bir müctehide ki kimi zaman onun fetvası karşısında başkalarının fetvası terk edilmiş; müminler onun ictihadına uymuştu. İbn-i Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye adlı tarihinin 8. cildinde Hicret’in 58’inci yılında dar-ı bekaya irtihal edenleri anarken validemizi şöyle anlatır: “ Hz. Aişe'nin özelliklerinden biri de onun, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin zevceleri arasında en fazla bilgi sahibi hatta mutlak surette bütün kadınların en bilgilisi olmasıdır. Zührî dedi ki: Hz. Peygamberin zevcelerinin ilmi ile diğer bütün kadınların ilmi toplansa, Aişe'nin ilmi bunlarınkinden daha üstün olur." Ata b. Ebi Rebah dedi ki: "Aişe, insanların en fakihi ve en âlimi idi, genel olarak insanların en iyi görüşlüsüydü." Urve dedi ki: "Aişe'den daha iyi fıkıh, tıp ve şiir bilen başka bir kimse görmedim. Ebu Hureyre dışında onun kadar Rasulullah'tan çok rivayette bulunan başka bir kadın ve erkek mevcut değildir. Allah ondan razı olsun." Ebu Musa el-Eş'arî dedi ki: "Muhammed'in ashabından bir hadisi anlamakta güçlük çeken biri yanımıza gelip de o hadisi Aişe'ye sorduğumuzda mutlaka o hadisle ilgili onun yanında bilgi bulurduk." Ebu Duha, Mesruk'un şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Muhammed'in büyük sahabelerinin, Hz. Aişe'ye feraizi sorduklarını gördüm." Mü'minlerin annesi Aişe, sahabelerin arasında sadece kendisinin bildiği bazı meselelerle şöhret bulmuştu. Yine bazı seçme meseleler onun yanında vardı ki, bunların hilafına bir nevi teville ilgili haberler varid olmuştur. Birçok imam ondan derlemeler yapmıştır.” Hz. Resullah ile başlayan insanlık çağı, “Oku!” emri ile başlayan bilgi çağıdır ve Hz. Aişe validemiz dünya ilim tarihinde yer bulan ilk kadındır. Ondan önce Hz. Meryem gibi nice azizeler yetişmiş. Ama Hıristiyan alemi, Hz. Meryem de dahil hiçbir kadının adını ilim tarihinde bir otorite olarak kayda geçirmemiştir. Batılılar, aşırı bir zorlama ile dünya ilim tarihinde Hz. Âişe’den önce sadece İskenderiyeli Hypatia’dan söz ederler. Miladi 4. yüzyılda yaşayan Hypatia, oldukça silik bir simadır ve astronomi gibi aslında yıldız falları ile de ilişkilendirilebilecek bir alanda kendisinden söz edilmiştir. Babasına borçlu felsefe ve matematik bilgisi alanlarında ardında kayda değer bir şey bırakmamıştır. Bütün ününü sadece bağnaz Hıristiyanlar tarafından öldürülmekten alır. Batılılar, kadının ilim tarihindeki yerinden söz ederken, İslam tarihine gözleri kapalı olduğundan Hypatia’nın ardından ancak Miladi 17. yüzyılda bazı kadınların ismini verebiliyorlar. Ne Hypatia’dan önce ne ondan sonra 13 bin yıllık tarihlerinde bir tek âlime kadından söz edemiyorlar. Çünkü onların tarihinde âlime kadın yok. Onların azizeleri var ama âlimeleri yetişmemiştir. İlmi kadına İslam öğretti. Kadınlar da o ilmi anlattılar, onunla insanlığı ihya ettiler. Ehl-i iman kadınlar, aynı zamanda marifet sahibi oldular. Rabiatül Adeviyye o marifet ehlinin tarihte yer almış en büyüklerindendir. İmam Gazalî Hazretleri bir yetimdi, ondan önceki tasavvuf büyüklerinden İmam Kuşeyri de bir yetimdi. Onlar ilim ve marifet ehli bir annenin, toplum için ne kadar büyük bir fazilet olduğunu bizzat yaşayarak görmüşlerdi. Miladî 11. yüzyılda İmam Gazali Hazretlerinin ihyası ümmet coğrafyasında meyve verdiğinde kadınlar ilim ve marifete daha da yöneldiler. Nureddin Zengî Hazretlerinin hanımı, bir gece teheccüde kalkmadığı için mahzundu, kendini kınıyordu. Nureddin, bunun üzerine gece namazına kalkmak isteyenler için tabl vurdurdu. İlmi Himaye Eden Kadınlar Müslüman kadınlar, o zor asırda örnek anne, marifet ehli mübarek insan konumundan ilim sahasına da geçti. Önce ilmi himaye ettiler. Manevi mimarı İmam-ı Gazalî olan o çağda Hacca gitmek için Eyyübî devletinin Şam diyarından geçen Endülüslü İbn-i Cübeyr “Bu memleketin iftihar edilecek hususlarından biri de bey hanımlarının mescitler, ribatlar, medreseler inşa etmeleri ve çokça mal bağışlayarak kurdukları vakıflarla o medreselerin himayesini üstlenmeleridir” der. İslam âleminin pek çok büyük tedvin âlimi, ilmi himaye eden kadınların kurduğu medreselerde yetişti. Sıttu Şam binti Eyyüb, Rabia binti Eyyüb, Azra Hatun, Dayfe El Eyyübîye gibi Eyyübî kadınlar, kurdukları medreselerle Şam bölgesini bir ilim havzasına çevirdiler. İlim ve marifet ehli kadınların ilmi himaye etmesi, Osmanlı döneminde de devam etti. Pek çok ilim külliyesi, ilim ve marifet ehli kadınların katkısıyla inşa edilmiştir. İlmin kurumaya yüz tuttuğu çağda, Bitlis’in Norşin kasabasında Tağ Medresesi’ni bina edip de ilmin hizmetine veren de o marifet ehli kadınlardır. İlmin kuruduğu bir çağda, ilim çeşmesi olan bu medrese, Miranete Hanım tarafından yaptırılmış ve büyük mürşid Seyda Abdurrahman-ı Taği rahmetullahi aleyh Hazretlerinin babası Mele Mahmud'a vakfiye olarak verilmiştir. (Norşin'de her sene Ramazan ayının 27'sinde, Kadir Gecesi’nde Miranete Hanım adına Kur’an-ı Kerim hatmi yapılıyor.) Şah-ı Hazne Hazretleri orada büyük mürşid Muhammed Diyauddin Hazret vaktinde bulunmuş, o bereketli çeşmeden içmiş ve oradan aldığını kendisinden feyz alan mürşidler üzerinden bize kadar ulaştırmıştır.