17 Mayıs 2022 Salı

Allah’ın İnsanda Görmek İstediği En Güzel Hal

Hayâ insanın manevî süsüdür. Hayâ, hem nefsin arzularına karşı kişiyi korur, hem de olgun bir şahsiyete sahip olmasına vesile olur. Hem de kişinin Allah indinde iyilerden (salihlerden) yazılmasını sağlar. Nefsini şımartmadan yaşayıp, hayâ örtüsünü bürünenlere selam olsun. Hayâ; özü fıtratta olan, insana imanla birlikte verilen, iman arttıkça kendisi ve etkisi artan, iman azaldıkça, kendisi ve etkisi azalan bir örtüdür. Hayâ insanı insan eden, insanı olgun eden bir duygudur. Hayâ insanın manevî süsü, Allah’ın insanda görmek istediği en güzel haldir. Hayâ aynı zamanda Allah’ın insanda görmek istemediği her türlü kötü huydan da uzak durmak, arınmaktır. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hayâya çok ehemmiyet vermiş ve “Hayâ imandandır.” (Buhari, İman, 16) demiştir. Bir şey imandan ise, onu korumak esasında imanı korumaktır. Aynı zamanda onun yıpranması ve erimesi imanın yıpranması ve erimesi anlamına gelir. Dolayısı ile hayânın çokluğu imanın güçlülüğünü, hayânın zayıflığı ise imanın zayıflığını gösterir. Yine Efendimiz aleyhisselatu vesselam; “Bütün Peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri bir söz vardır: Şayet utanmıyorsan, dilediğini yap!” (Buhârî, Edeb, 78) buyurarak, hayânın yani utanma duygusunun bizi birçok yanlıştan ve batıldan koruyacağını haber veriyor. Utanma duygusu insanı tutan en erdemli duygudur. Bu duygu erimeye başlamış ise, müminlerde önce yanlışta normalleşme, sonra yaptığının doğruluğuna inanma, sonra onu savunma ve daha sonra da onu bir inanç ve iman haline getirme duygusu yer alır. Demek ki hayânın korunması sonuç itibariyle imanın ve onun uzantısı olan amellerin, esasen aslında ahiretin korunması anlamına gelir. Ümmet içerisinde ilk önce kalkacak duygulardan bir tanesi de hiç şüphesiz hayâ duygusudur. Bir insanın iman etmeden önceki hayatında, eğer fıtratı da bozulmuşsa utanma duygusunu onda bulmak mümkün değildir. Ancak iman kişinin içine aktıkça, ona imanla birlikte hayâ duygusu da verilir ki imanını korusun, onu güzel bir elbise gibi üstüne örtsün. Nefsin İstediği Şekilde Yaşamak Nefis, her zaman canının istediği “nefis” şeyleri ister. Aslında bu kişinin hayâsını yaralayan, hatta çok ileri gidildiğinde “hayâ perdesinin yırtılmasına” yol açanda nefsin şımartılmasıdır. Bu durum insanın nefsine verdiği tavizlerle başlar, nefsine mutlak anlamda tâbî olduğunda son bulur. Güzel bir hayânın başlangıcı, gençlik çağlarında başlar. Yine bozulmanın temeli de gençlik yaşlarında başlar. Bu bozulmanın önüne geçebilmek için, hayâ ve edep örtüsünün kişinin üzerinden hiç çıkarılmaması gerekir. Hayâ, hem nefsin arzularına karşı kişiyi korur, hem de olgun bir şahsiyete sahip olmasına vesile olur. Hem de kişinin Allah indinde iyilerden (salihlerden) yazılmasını sağlar. Nefsini şımartmadan yaşayıp, hayâ örtüsünü bürünenlere selam olsun. İnsan aklı sürekli kıyaslama yaparak çalışır. Ve insan kendisini çoğu kez, kendi dışındaki insanlarla kıyaslayarak ve onlara özenerek özdeşleştirir. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bunu çok iyi bildiğinden, sahih bir hadisinde; “Her kimde şu iki özellik bulunursa, Allah o kimseyi şükreden ve sabreden bir kul olarak yazar, kimde de bu iki özellik bulunmazsa Allah o kimseyi şükreden ve sabreden olarak yazmaz. Kim din konusunda kendisinden üstün kimselere bakar ve onlar gibi olmaya çalışırsa, dünyalık konusunda da kendisinden aşağı olanlara bakıp Allah’ın kendisine verdiği nimete hamdederse, Allah bu kimseyi şükredici ve sabredici olarak yazar. Kim de din konusunda kendisinden aşağı olan kimseye bakar ve kendisini ondan iyi görüp kulluğunu artırmaz dünyalık konusunda da kendisinden üstün olan kimselere bakarak elinden kaçan şeylere üzülürse, Allah’da o kimseyi ne şükreden ne de sabreden olarak (şükretmeyen ve nankör olarak) yazar.” (Tirmizî, Kıyamet 58) buyuruyor. Çünkü hayata sürekli bu şekilde bakan insanda zihni yenilmişlik duygusu kendisinden uzaklaşacak ve olgun şahsiyet oluşmaya başlayacaktır. Müminlerle Birlikte Olmamak Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki: “Mümin müminin aynasıdır…”(Ebu Davud, Edeb, 49) Kişi müminlerle birlikte oldukça kendisine ve davranışlarına çeki düzen verir ve bu onun ruhunda “hayânın mayalanmasına” vesile olur. Ancak bir sebeple müminlerden ayrılmaya başlayanlarda, artık birlikte olduğu insanların davranışları, ahlakı ve hayâsı ona da sinmeye başlar. Bu çoğunlukla gençlik yıllarında arkadaş çevresi arasında başlar. İnsan kimlerle birlikte olduğuna ve oturup kalktığına dikkat etmeli. Çünkü veciz bir sözde söylendiği gibi, “Üzüm üzüme baka baka kararır.” Aklı, kalbi ve hayatı müminlerle birlikte olanlara selam olsun… Hayâ Nasıl Güçlendirilir? Hayânın sebebi imandır. İman zayıflarsa hayâ da zayıflar. İman güçlenirse hayâ da güçlenir. O yüzden hayânın güçlenmesi için, önce imanın gözden geçirilmesi gerekir. Çünkü güçlü bir imanda zayıf bir hayâ olmaz. İmanın güçlenmesi ise imanı zayıflatan deliklerin tıkanması ile başlar. Arkadaş Seçimine Dikkat Etmek İnsan çevresiyle büyür. Ve çevresindeki birçok şey de insanın içinde büyür. İnsan eğer yanlış yerdeyse yanlışlar onda toplanmaya başlar. Eğer doğru yerdeyse doğrular onda toplanmaya başlar. Olgun bir imana ve sonuçta olgun bir şahsiyete ulaşmak için kişi doğrularla birlikte olmalıdır. Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselamın, “Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” (Tirmizî, Zühd, 45) hadisini iyi anlamamız gerekir. Arkadaş insana bazen iyilikler aşılar. Ama bazen de kötülükler… Bir mümin hiçbir zaman edilgen olmamalıdır. Ama her zaman etken olmalıdır. Çünkü kötülükler bulaşıcı olduğu gibi iyilikler de bulaşıcıdır. Kur’an’a Rağbetimiz Artmalı Kur’an kalplere şifadır. Kur’an kişinin ahlakını düzeltir. Kur’an anlayışını düzeltir. Kur’an kişiyi Allah’a yaklaştırır. Kur’an kişiyi ahirete hazırlar ve Kur’an insana olgun bir şahsiyet ve hayâ duygusu verir. Kur’an ahlakı aynı zamanda, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin de ahlakıdır. O yüzden her mümin mutlaka Kur’an ahlakını üzerine almalı, olgun bir şahsiyete ulaşmalıdır! Eğitim Sohbetlerine Devam Etmek Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem sahih bir hadiste, “Ya öğrenen ol, ya öğreten ol, ya dinleyen ol ya da ilmi seven ol. Fakat sakın beşincisi olma. Yoksa helak olursun.” (Taberânî, Beyhakî) buyuruyor. Bu açık bir mesaj önemli bir uyarıdır. Bir Müslüman’ın olgun bir imana ve onun sonucu olan olgun bir hayâya nasıl sahip olacağına işaret eden onun yerini ve yöntemini gösteren bir hadistir. O kişide edepli bir ruh (incelik) oluşmuştur. Hayâ bir örtü salih amel ise onun göstergesi ve meyvesidir. Eğitim sohbetleri, insanın dalgalı sularda gemisinin başı boş gitmemesini, içine su almamasını sağlayan, Rahman’ın istediği hedefe doğru varmasını mümkün kılan bir yol haritasıdır. Gençken eğitim sohbetlerine katılan birçok insan, ilerleyen yıllarda hayatına katılan yeni şeylerle birlikte gözünü başka yerlere çevirir. İşte kopmanın başladığı, normalleşmenin “herkes gibi”leşmenin oluştuğu yer tam da burasıdır. Kişi artık dersleri aksatır olmaya başlamıştır. Kitap okuma oranı iyice aşağılara düşmüştür. Artık namazlarından eski hazzı alamaz olmuştur. Nafileleri iyice terk eder duruma gelmiştir. Tüm bunların kişide kaldıracağı ilk duygu “huşûdur” daha sonra ise “hayâ…” Allah-u Zülcelâl’in ve O’nun güzel kullarının yanında olup imanını ve hayâsını muhafaza edenlere selam olsun. Hayâ’lı Olan İnsanların Özellikleri – İmanları yüksek ve kavi olur. – Amelleri zarif ve huşûlu olur. – Sözleri tatlı ve derin olur. – Davranışları yumuşak ve hikmetli olur. – Üstüne başına ve hareketlerine çok dikkat ederler. – Sürekli düzenli Kur’an okurlar. – Allah’ı ve dinini her şeyden çok severler. – Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemi ve Ehl-i beytini canından çok severler. – Utanma duyguları çok yüksektir. – Az ve öz konuşurlar – Kahkahayla gülmezler – Nefislerini asla şımartmazlar – Fazla yemez, fazla konuşmaz ve fazla uyumazlar – Okumaya ve düşünmeye düşkündürler – Sahabe gibi olmaya gayret ederler – Ahirete bakarak yaşarlar – İnsanlara bakarak yaşamazlar – İnfaka çok düşkündürler – Yardımlaşmayı çok severler – Ehliyle iyi geçinirler – İnsanları kırmazlar – Hayvanlara eziyet etmezler – Sahip olduğu hiçbir şeye gerçekte kendi malı gibi bakmazlar – İyiliği ve güzelliği severler – Çirkinlikten ve utanmazlıktan uzak dururlar – Allah’ı önemseyerek yaşarlar İmanlı, şahsiyetli ve hayâlı olarak yaşayanların yolu açık olsun. Allah’ı unutmadan yaşayanlara müjdeler olsun. Selam ve dua ile.

21 Mart 2022 Pazartesi

ÇOCUKLARA GÜZEL ALIŞKANLIKLARI NASIL KAZANDIRABİLİRİZ?

Doğruluk, dürüstlük, merhamet, diğerkâmlık, adalet gibi güzel ahlakın emarelerini çocuklarında görmek, her anne babanın isteği ve emelidir. Ahlaki değerleri çocuklarına yerleştirmeye çalışan anne babalar olarak bazen tıkanabilmekte veya hataya düşebilmekteyiz. Bazı anne babalar ne yapmaları gerektiğini bilmediğinden hata edebilir veya tıkanabilir. Bazıları da bildiği halde tıkanabilir ve yanılabilir. Bilmek, doğruyu yapmak için yeterli değildir. Önemli olan, sahada ve uygulamada doğruyu yapabilmektir. Hata edenlerin en hayırlısı, hatasından dönenlerdir. Bundan da önemlisi, hata yaptığının farkında olabilmek ve yapılan hatayı kabullenebilmektir. Bu yazımı çocuklarına erdemli davranışları alışkanlık haline getirmek isteyen anne babalara bir fikir olması, doğru ebeveyn davranışını hatırlatması ve çocuklarıyla sağlıklı iletişimlerine bir katkı olması adına yazıyorum. Sayacağım faktörler, çocuklara doğru alışkanlıkları kazandırma adına yeterli olmayabilir. Konuya sadece ana hatları ve kısıtlı bilgi ve tecrübeme dayanarak ele aldığımı bilmenizi isteyerek giriş yapmak istiyorum. Gayret bizden, başarı Allah’tandır. Çocuklara Güzel Alışkanlık Kazandırmada Faydalı Bazı Yöntemler – Ahlaklı ve salih bir insan olmak: Bu özelliğe sahip olmak için sadece evli ve çocuklu olmak gerekmez. İnsan, kendini anlamaya başladığından itibaren ahlaklı bir birey olmanın yollarını öğrenmelidir. Zira kişide yerleşmeyen ahlak, çocuğuna sirayet etmez. Şahsi kanaatim şu yöndedir ki kişinin yaşam boyu yaptıkları, sözleri, duyguları ve istekleri bile sonraki kuşağa geçmekte ve zemin bulduğu an, sonraki nesilde kendini izhar etmektedir. O yüzden çocuk sahibi olmayan kişiler ahlak konusunda gevşeklik göstermemeli, kendini bu konuda güzelleştirmenin derdine evlenmeden önce düşmelidir. Bizden önceki nesillerin iyi ve kötü birçok özelliği -farkındayız veya değiliz- bizlerde belirmektedir. Bizden sonraki kuşaklara, iyi ahlak gibi büyük bir miras bırakmak ve bunu canı gönülden dilemek, çok kıymetli bir idealdir. Bu kıymeti, peygamberin tertemiz soyunda görmeliyiz. Onun soyu Hz. İbrahim’e kadar dayanan, içinde zina gibi yüz kızartıcı suçları işleyen kimsenin olmadığı bir soydu. Bu soyluluk, dünyaya büyük ve son peygamber olma vasfına sahip yüce ahlak sahibi bir insan kazandırdı. Bu da bize, ahlak sahibi bir neslin, sonraki kuşaklara tesirini göstermektedir. – Sabır ve tutarlılık: Çocuk eğitiminde olmazsa olmaz iki faktördür. Bir araba düşünün! Sabır, arabayı ileri götüren gaz; tutarlılık ise o arabanın tekerleridir. Sabır olmazsa eğitimde bir adım bile gidilemez. Tutarlılık olmayan eğitimde sabır olsa da ilerleme olmaz. İkisi de şart, ikisi de gerekli. Sabır ve tutarlılık vesilesiyle çocuklarda kazandıramayacağınız güzel alışkanlık yoktur, Allah’ın izniyle. – Hoşgörü ve güven: Bu ikisini de arabanın koltuk ve direksiyonuna benzetebiliriz. Bunların yokluğu ya da eksikliği, çocuğu yaralar. Hayatı boyunca rüzgârın estiği yöne doğru yalpalanmasına sebep olabilir. Hoşgörü ve güven vermek, çocuklara alışkanlık kazandırırken olmazsa olmaz şartlar arasındadır. Hoşgörü ve güven eksikliği ile büyüttüğünüz çocuktan, beklediğiniz güzel davranış, olsa da eksik olacaktır. – Güzel örneklik: Ağızdan çıkanlar değil, gönülden gelenler tesir eder. Ebu Hanife’nin bal hikâyesini bilir misiniz? Bal yiyen bir çocuğun bal sebebiyle vücudunda yaralar çıkarmış. Ama çocuk baldan bir türlü vazgeçemiyormuş. Ailesi sonunda Ebu Hanife’nin yanına gitmişler. Ebu Hanife 40 gün sonra gelmelerini söylemiş. Kırk gün sonra geldiklerinde Ebu Hanife çocuğa “Bundan sonra bal yeme evladım!” demiş. Ailesine dönüp, “gidebilirsiniz” demiş. Şaşkınlık içinde evlerine dönmüşler. Çocuğun bir süre sonra bal yemediğini görünce Ebu Hanife’ye gelerek hikmetini sormuşlar. O da gülümseyerek “Kırk gün önce ben de bal yiyordum. Bal yiyen birinin, başkalarına ‘bal yeme’ demesi etkili olmazdı. Sizin ilk gelişinizde bal yemeyi kestim. Bunu önce kendi nefsimde denedim. Kendim, bunu bırakmamın mümkün olduğunu görünce sözüm de ona tesir etti.” Bu anlamlı olay üzerine şunu söyleyebiliriz ki; anne-babalar çocuklarında gördükleri güzel ahlaka ters davranışlar için önce nefislerine yönelerek varsa bir hata ve eksikleri, onları düzeltmelidirler. – Teenni: Yani acele etmemek. Anne babalar, öğrettikleri şeyleri çocuklarında hemen görmek isterler. Hatta bazı fevri tavırları bu düşünceden kaynaklanır. Ama acele şeytandandır. Hele ki çocuk yetiştirme, aceleyi hiç kaldırmaz. Özellikle ilk bebeklik yıllarında çocuklar, kendilerini konuşarak ifade edemedikleri ve ağlayarak ihtiyaç ve isteklerini dışa vurabildikleri için anne babalar acele hareket edebilmekte ya da hiçbir şeyi öğretemediklerini düşünebilmektedirler. Bu doğru değil ve ebeveynleri hatalı tavırlara itebilir. Çocuklar, bu çok özel dönemlerinde doldurulmayı bekleyen bir kayıt cihazı gibi bomboştur. Verdiklerinizi eksiksiz kaydetme sürecindedirler. Zamanı geldiğinde bandı sarıp sizin izdüşümünüzü yansıtacaklardır. Teenni, bilhassa hazzı, anında elde etmeye alıştırılmış bir çağda yetişen anne babalar için daha da önem kazanmaktadır. Onlar, önce hazzı erteleme veya uzun vadeli ve kademeli işlere odaklanma konusunda kendi farkındalıklarını oluşturmalıdırlar. Doğru davranış ve bilinçli eğitim, ardından gelecektir. – Bilinçli, ahlaklı, aklı selim sahibi bir çevre: Tüm maddelerle birlikte en çok önemsenmesi ve atlanmaması gereken durumdur. Kendisine güzel örneklik sergileyecek bir çevreye sahip olmayan çocukların anne babası mükemmel olsa da etkileri eksik kalacaktır. Zira güzel alışkanlıklarda çevrenin etkisi oldukça büyüktür. Çevre, çocuk için iyiyi veya kötüyü tercih etmesinde, çok önemli bir eşiktir. Anne baba bunu asla atlamamalıdır. Güzel çevre ve doğru örneklik gösteren ortamı bulan anne babalar, hazine bulmuş gibi sevinmeli ve Rabblerine şükretmelidirler. Nice âlimin dizi dibinde yetiştiği halde çevre etkisiyle yanlışa sapan nasipsizler olduğu gibi nice cahil ailede büyüyüp de çevresindeki güzel örnekler sebebiyle hidayet bulan nasipli kullar da vardır. – Sevgi ve saygı: Çocuk da olsa insan, sevgi ve saygı gördüğü kişiyi örnek almaya meyyaldir. Çocuklar, sevgi görmediği insanın dediklerini yapmak istemezler. Bu kişiler anne babaları bile olsa.