26 Temmuz 2023 Çarşamba

Nefsini Tezkiye Eden Felaha Erer

Allah-u Zülcelâl, bir ayet-i kerimede nefis hakkında şöyle buyuruyor: “Nefse ve onu en güzel bir biçimde şekillendirene; sonra ona fücur ve takvasını ilham edene yemin olsun ki, muhakkak nefsini arındıranlar kurtulmuştur. Onu günahlarla örten de, hüsrana uğramıştır” buyurur. (Şems, 8-10) Tasavvuf alimlerinin çoğuna göre nefis, insanın bedeninde canlılığın, isteklerin, çeşitli duyguların kaynağı olan bir melekedir. Âlimlerin çoğunluğu nefsi aklın zıddı olarak tarif etmişlerdir. Akıl, kendisine verilen ilmi alıp, düşünüp tezekkür ve tedebbür etme kabiliyetine sahiptir. Nefis ise akıl dışı dürtülerle ve türlü vehimlerle doludur. Bu sebeple insanın iç âleminde kontrol daima akılda olmalıdır. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şerifinde buyuruyor ki: “Akıllı kimse, nefsini hâkimiyeti altına alıp ölümden sonrası için çalışandır. Aciz de, nefsini hevasının peşine takan ve Allah’tan (kuru kuruya) temennide bulunan kimsedir.” (Tirmizî, Kıyamet 26,) Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemin bu özlü nasihatinde birbirine zıt iki insan tipinden bahsediliyor. Birincisi kendi nefsine söz geçiren, ahiret için yapılması gereken her şeyi yapan, iradesi kuvvetli, gayretli insan tipi. İkincisi ise nefsine yenik düşmüş, onun arzuları peşinde sürüklenen ve ahiret hakkında sadece aldatıcı hayal kuran kimse. Aklı Allah-u Zülcelâl’in indirdiği ilim ve hikmetle kuvvetlendirip, nefsin üzerinde hakimiyet sağlamak icap eder. İşleri nefsin temayülüne bırakmak çok tehlikelidir. Çünkü nefis bir anlık zevk uğruna insanı iki cihanda rezil rüsvay eder. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem: “Cennet çepeçevre nefsin hoşuna gitmeyen şeylerle sarılmış, Cehennem de bedeni arzu iştahları kabartan şehvetle kuşatılmıştır”(Buhari, Rikak 28; Müslim, Cennet, 1) buyuruyor. Nefis, kendi içinden yükselen arzuların onu nasıl bir felakete götüreceğinden habersizdir. Kuran-ı Kerim’de Hz. Yusuf aleyhisselam, nefis hakkında, “Ben nefsimi savunmaya girişmem çünkü nefis kötülüğü şiddetle emredicidir,(emmare). Ancak Allah’ın rahmet ettiği kimseler hariç.” (Yusuf 53) demektedir. Yusuf aleyhisselam, kendisine rüya tabirleri, hadiselerin tevili gibi sırlı ilimler ve hikmet verilmiş bir Peygamberdir. Nefsin “emmare” olduğu, yani emretmeyi pek sevdiği ve hep kötülüğü emretmeye eğilimli olduğu bilgisi, bizzat Yusuf aleyhisselamın dilinden aktarılmaktadır ki, bu bilginin ne kadar mühim bir hakikat olduğu anlaşılsın. Çünkü Yusuf aleyhisselam, bu ilme erişinceye kadar çok badirelerden geçmiştir. Onun o zorlu imtihanlardan geçerek öğrendiği ilmi Kuran-ı Kerim’i okumakla biz kolayca elde etmiş oluyoruz. Bu da Allah-u Zülcelâl’in Muhammed ümmetine olan büyük rahmeti ve ikramıdır. Böylece anlıyoruz ki insanoğlunun kendi nefsini her yönüyle bilmesi, onun iki dünyada da selamete kavuşması için çok önemlidir. Çünkü insan nefsini tanımazsa, onun hislerini ve dürtüklemelerine uyarak büyük yanlışlara ve felakete sürüklenir. Ali İbn-i Ebu Talib kerremallahu veche şöyle buyurdu: “Nefsimle ben, koyun sürüsü ile çobanına benzeriz. Çoban, sürüyü hangi tarafa toplarsa diğer taraftan dağılır. Nefsinin azgınlıklarını terbiye eden, rahmet kefenine sarılarak, azizlerin toprağına defnedilir. Bunun aksine kalbin iyiliklerini öldüren kimse de lanetlenmiş kefene bürünerek, azap göreceği toprağa defnedilir.” İşte akıl daima bir çobanın koyun sürüsünü gözetip, uçurumlardan, canavarlardan muhafaza edip, güzelce gütmesi gibi nefsin üzerinde murakıp olmalıdır. REKLAM ALANI Nefis Uyuşur Ama Ölmez Nefsi kontrol altında tutabilmek için de onun isteklerini yapmamak, ona istediklerini vermemek, kuvvetlenmesine fırsat tanımamak icap eder. Nefis, eline imkan geçtiği zaman firavun gibi olur. Hiçbir kural, kaide tanımak istemez. Hatta başkalarına da hükmetmek ister. Nitekim Firavun’u peşinden sürüklemiş ve en sonunda: “Ben sizin en yüce Rabbinizim!” (Naziat; 24) dedirtmiştir. Eline aynı imkan ve fırsatlar geçse pek çok kişinin nefsi Firavun’un istediği şeyleri ister. Eline fırsat geçmediği sürece nefis siner, küçük isteklerle meşgul eder. Bu haline aldanmamalı, küçük isteklerine bile fırsat tanımamalıdır. Çünkü o isteklerini yapa yapa güçlenmesine izin verilmiş olur. Mevlânâ Celaleddin Rumi rahmetullahi aleyh’nin ifadesiyle, nefis, kışın karlar altında kalmış, donmuş ve uyuşuk yılana benzer. Onun anlattığı bir hikâyede cahil ve gafil bir adam, dağda bulduğu uyuşuk bir yılanı ölü zannederek bineğinin terkisine koyup şehre getirmiştir. Halbuki o ölü zannettiği yılan, güneş sıcağından canlanınca sahibini boğuvermiştir. İşte insan, nefsine emniyet eder, bir şey olmaz zannederek nefsin arzu ve şehvetlerini dürtükleyecek ortamlara girerse o uyuşuk zannettiği nefsi uyanıverir ve sâhibini felakete sürükler. O yüzden hiçbir insan nefsinden emin olmamalıdır. Nefis sadece arzu ve isteklerin değil, çok daha derin duyguların da kaynağıdır. Gerçekten de; nefiste çok derin duygular, arzular, ihtiyaçlar ve bunlar sebebiyle ortaya çıkan farklı türde kaygılar ve bunalımlar vardır. Kuran-ı Kerim’de nefsin bu halleri hakkında pek çok ayet-i kerime vardır. Bunlardan birkaçına göz atacak olursak: “Gerçekten insan pek tamahkâr ve dar gönüllü yaratılmıştır.” (Mearic, 19) “İnsan hayrı istediği gibi şerri de ister. İnsan pek acelecidir.”(İsra, 11) “İnsanlardan kimi de Allah’a, bir ucundan ibadet eder. Eğer kendisine bir hayır gelirse onunla huzur duyar ve eğer başına bir kötülük gelirse yüzüstü döner…” (Hac, 11) “Biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinir. Ama ellerinin işledikleri yüzünden başlarına bir kötülük gelirse işte o zaman insan pek nankördür.”(Şura 48) “Allah sizden (yükünüzü) hafifletmek ister. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır.(nisa 28) İşte insanın iç dünyasında, nefsinde duyduğu bu karmaşık duygular, inişli çıkışlı haller, insanın bu dünya hayatında yapması gereken vazifelere engel olmakta ve onu doğru yolda ilerlemekten alıkoymaktadır…