22 Şubat 2020 Cumartesi

Emrolunduğun Gibi Dost Doğru Ol

“Ey iman edenler; Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun.” (Tevbe; 119) Bu ayet bizi hayatımızda dost doğru olabilmek için kimlerle beraber olmamız hususunda ne güzel uyarıyor. Allah Resulü aleyhisselatu vesselamın hadisine baktığımız zaman; “Kesinlikle doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Kul, sürekli olarak doğru söyler ve doğru olarak yaşarsa doğru olanlardan yazılır. Tersi ise cehenneme layık eder. Allah katında da yalancılardan yazılır.” (Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103, 104) Ayet-i kerimede Rabbimiz buyuruyor ki: “Şüphesiz bu Kur’an’da kulluk edenler için kâfi bir tebliğ vardır. (Ey Resulüm) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”(Al-i İmran, 106-107) Nakşibendî büyükleri, Hz. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin öğrettiği hem zâhir hem de bâtıni edeplere sımsıkı sarılmışlardır. Arifler, “Önce usûl, sonra vusûl” demişlerdir. Yani, maksadına ulaşmak isteyen kimse, önce o işin usulüne göre yola çıkarsa, hedefine varır, yoksa yolda kalır. İnsan doğruluğu tüm azalarında yaşamalı. Dilinde. Niyetlerinde. Fedakârlıklarında. Her şeyi “İnsanlar görsün bilsin” diye değil, sadece ve sadece Allah bilsin diye yapmalı. İnsanlara meyletmemeli. Derdi yalnızca “İlâhî Ente Maksûdî” olmalı. İnsanların bilmesi, övmesi, isterse yüz sene sürsün. Allah bilir ve överse ebedî hayat boyunca devam eder. Demek ki, Allah’ın razı olması için yaşamak gerekir. Doğruluk, merhametli olmayı gerektirir. Öfkelenmemeyi gerektirir. Yumuşak, ağırbaşlı olmayı gerektirir. Allah Resulünün en büyük tebliğ gücü herkese yumuşak davranması ile olmuştur. Allah-u Zülcelâl özellikle hak yola davet ederken yumuşak söz söylenilmesini ayet-i kerimede bizzat istemiştir. Firavuna giderken Musa ve Harun aleyhisselama “…Ona yumuşak söz söyleyin…” (Taha, 40) buyuran Rabbimiz, böylelikle düşmanına dahi yumuşak davranılmasını istemiştir. Rabbimiz, Habib-i Zişan Efendimizin ahlakını methederken; “Andolsun, size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir, size çok düşkündür, müminlere karşı şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe, 128) buyurmaktadır. Yine bir başka ayet-i kerimede Cenab-ı Hakk’ın, Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin şahsında bütün müminlere şu ahlakı tembihlemektedir: “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (Kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.” (Fussilet; 34) Demek ki bir kimse, kendisine şiddetli bir şekilde düşmanlık eden kimselere, Kur’an ahlakına bürünmüş olarak gitse, onları bir dost gibi bulacaktır. Bizlerin de Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem gibi Mü’min kardeşlerimize şefkatli ve merhametli davranmamız lazımdır. Doğruluk affetmeyi bildirir. Doğruluk tevazu yani alçak gönüllülük ve güzel ahlak sahibi olmayı ister. Ayette buyuruluyor: “Sana uyan müminlere, tevazu kanadını indir.” (Şu’ara; 215) Yine bir ayeti kerimede de buyuruluyor: “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tabi olunuz ki Allah da sizi sevsin.”(Al-i İmran; 31) Bakıldığında “Emronulduğun gibi dosdoğru ol” uyarısı esasen Allah Resulünün ahlakının tamamını kapsamaktadır. O zaman bizler Resul aleyhisselatu vesselam’i tanımalıyız ki; “Emronulduğun gibi dosdoğru ol” uyarısına yaşayarak sahip olabilelim. Doğruluk, güler yüzlü, tatlı dili, yardımsever olmayı gerektirir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki: “İnsanların, her gün güneş yeniden doğduğunda vücutlarındaki eklem sayısınca sadaka vermeleri gerekmektedir. Dargın olan iki kişinin arasını düzeltmek sadakadır. Bir insanın eşyasını aracına yüklemesine yardım etmek de sadakadır. Güzel ve hoş bir söz de sadakadır. Namaza giden bir kimsenin attığı her adım bir sadakadır. Yol üzerinde insanlara eziyet veren bir engeli kaldırmak sadakadır.” (Buhârî, Cihâd ve’s-Siyer 2767). Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem: “Yarım hurma da olsa sadaka vererek cehennem ateşinden korunun. Şayet onu da bulamazsanız biliniz ki, güzel söz de bir sadakadır” buyurmaktadır. (Buhari, Edeb 34) Doğruluk, ahde vefalı olmayı gerektirir. Dostlarımızdan zaman zaman ayrı düşer uzaklaşırız. Tekrar karşılaştığımız zaman onların hal ve hatırlarını sormak ahde vefadır. Bunun için Resulü Ekremin hayatını öğrenmeli ve bu doğrultuda yaşamalıyız. Her şey Allah’a kavuşmakla son bulur. Sen de Hakka vasıl olduğun zaman mânen ve maddeten tekamülünü tamama erdirmiş sayılırsın. Cenâb-ı Hak, içinde yaşadığımız şu dünyamızı biz insanları imtihan için yaratmıştır. Hayatın acı-tatlı yanlarını, üzücü dert ve sıkıntılarını sadece biz insanlar yaşıyor ve bunu da musibet olarak ifade ediyoruz. Demek ki hayatta derdi ve üzüntüsü olmak, öyle uğursuz ve çirkin saymamak lazım. Sonuçta imtihanı rıza çerçevesinde kazanmak var. Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de arttığı gözlenen maddeye olan bağımlılık, gerçek değerleri kaybetmeye götürmektedir insanlığı. Bunun için gerçek bir silkinme yaşamalıyız. Bunun için de Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in yaşayışı bilinmeli, anlaşılmalı, tatbik edilmeli ki; insan gerçek değerlerle bir yaşam sürebilsin. Karıncaların bir reisi, arıların bir beyi, turnaların bir kılavuzu vardır. Çocuk annesini, küçük büyüğünü, öğrenci öğretmenini taklit eder. O zaman ne olursunuz, sorun; “Acaba benim önderim ve rehberim kimdir? Bizler kim gibi olmak isteriz? Nefsin istediği yolda olup sonu iyi olmayan biri mi, yoksa istikameti Allah yolu olup sonu kul sıfatına sahip olan biri mi? Hangisini isteriz? Sonuç Olarak İnsan her kimi seviyorsa kıyamette de onunla beraber haşrolacaktır. Seven sevdiği ile, sevgilisiyle yalnız kalmayı istemez mi? Beraber olmayı gözlemez mi? O halde maksuda yaklaşan bir hayat sürdürelim. Her gün evimize gittiğimizde kendimize Hz. Ömer radıyallahu anh gibi sorabiliyor muyuz; “Bugün Allah-u Zülcelâl için ne yaptım?” Aleyhisselatu vesselam Efendimiz buyuruyor: “İki günü eşit olan zarardadır.” Dün ne yaptım? Bugün ne yapıyorum? Yarın ne yapacağım? Ömür boşa geçirilecek, tembellikle heder edilecek kadar değersiz değildir. Hani bazı zamanlar şöyle derler, “Vakit öldürüyoruz.” Sormak lazım, “Hangi vakti? Hayatından olan vakti mi? Bu hayat bir daha verilmezken… – Beni en güzel bir biçimde yaratan kim? – Sayısız nimetlerle besleyip büyüten kim? – Atomdan güneş sistemine kadar her şeyi hizmetime veren kim? Bu soruların cevabını bulabilen insan, öğrenmenin maksadına ulaşmış demektir. Ne mutlu doğru hayatlarla “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” uyarısını bilinçli bir şekilde amel-i salihlerle yaşayanlara. Selam ve Dua ile. Yazar: Şerafettin Karaduman