14 Kasım 2012 Çarşamba

MUSİBETE SABREDENE MÜJDELER OLSUN!

http://sabrikontek.azbuz.com : (:) ‘Sabır ve namaz ile yardım isteyin’ ‘And olsun ki... Sizi imtihan edeceğiz’ Allah-u Zülcelâl, ayeti kerime de şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, (taate ve belâya) sabr ile bir de namazla (Hak’tan) yardım isteyin. Şüphesiz ki Allah(ın yardımı) sabredenlerle beraberdir.Allah yolunda öldürülmüş olanlar için ‘ölüler’ demeyin. Bilakis onlar diridirler. Fakat siz iyice anlamazsınız.Andolsun, sizi biraz korku, (biraz) açlık, (biraz da) mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere (lütfu keremimi) müjdele.”(Bakara; 153-155) Burada, ibadetler içinde sabrın yanında,özellikle namaz zikredilmiştir. Çünkü namazda Allah’ın kitabını okuma, dünya zevklerini terk etme, ahireti ve orada insanlar için Allah-u Teâlâ’nın, hazırlamış olduğu nimetleri hatırlama vardır. İşte, bu sebeplerdir ki Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, bir sıkıntıyla karşılaştığı zaman, hemen namaz kılmaya başlardı. Ayet-i kerimede nimetin, kimi zaman belâ ve çeşitli musibetlerle bir arada bulunabileceği beyan edilmektedir. Fakat bela, musibet ve imtihanlara katlanmak, müşriklerden ve Kitap Ehli'nden oluşan düşmanlara karşı direnmek için sabır ve namaz ile yardım dilemekten başka çare yoktur. Çünkü sabır ile irade güçlendirilir, sıkıntılara karşı tahammül gösterilir, musibetlere karşı sebat elde edilir ve Allah sabredenlerle beraberdir.Allah’ın yardımı, zaferi, koruyup gözetlemesi ve desteklemesi onların yanındadır. Allah-u Zülcelâl, sabır ve namaz ile yardım istenebileceğini bize gösterdi. Çünkü kul ya bir nimet içerisindedir ona şükretmesi gerekir ya da bir sıkıntı içerisindedir buna da sabretmesi gerekir. Mümin, sabır ve Allah'a karşı huşu ile kalbi dolduran ve insanın ruhunu her türlü hayâsızlık ve münkerlerden uzaklaştıran namaz ile yardım dilediği takdirde; onun için zorluklar önemsizleşir, her türlü sıkıntı ve meşakkate katlanır, her türlü zorluk ve kedere direnç gösterir. Bundan dolayı, Allah-u Zülcelâl sabır ve namazı emrederek şöyle buyurmaktadır: “Dininizi ve dininizin şiarlarını zafere götürmek için yardım isteyiniz. Karşı karşıya kaldığınız her türlü sıkıntı ve musibete karşı yardım dileyiniz.” Bu hususlarda, insana ağır gelen her türlü dert ve tasayı hafifleten sabır ve insanın kalbine Allah'a güveni yerleştiren, sıkıntıları unutturan namaz en büyük iki vasıtadır. Namazın özellikle anılması, insana en zor gelen zahirî bir amel olduğundan dolayıdır. Allah sabredenlerin yardımcısıdır, onların duasını kabul eder, kederlerini giderir. … Allah kullarını imtihan eder Daha sonra Allah-u Zülcelâl, yeminle şöyle buyurmaktadır: “Yemin olsun ki ey müminler; sizleri savaşta düşmana karşı duyacağınız az bir korku, bir miktar kıtlık ve kuraklıktan dolayı açlık, kaybolmaları, zayi olmaları suretiyle mallardan yana eksiklik, kâfirlerle savaşmak ve başka şeylerle uğraşmaktan dolayı ölmek suretiyle canlardan yana eksiklik, telef etmek suretiyle meyvelerden yana bir eksiklik gibi musibetlerle karşı karşıya bırakacağız, sizi imtihan edeceğiz...” İmam-ı Şafiî'ye güre mahsullerin azlığı, çocukların ölümü demektir. Çünkü kişinin çocuğu, kalbinin meyvesidir. Ayet-i kerime de bir yeminin yapılmasının sebebi ise gelecekte ansızın karşı karşıya kalacakları olaylardan yana, müminlerin gönüllerinin rahatlaması, huzura ermesi, bir musibete maruz kaldıklarında ise Allah'ın kaza ve kaderine rıza göstermeleri içindir. Nitekim bütün bunlar gerçekleşti. Sahabe asrında bir mümin iman edince birden fakir oluverir, ailesi onu terk ediverirdi. Ya da Medine'ye hicret edip de Mekke'yi terk ettikleri sırada, yurdundan, malından uzak kalırdı. Bir sahabe savaşa gittiği zaman, birkaç hurma ile yetinmek zorunda kalırdı. Özellikle Ahzab ve Tebük gazvelerinde... Muhacirler, Medine'nin sıtma ve vebası ile karşılaştığında, ölüme maruz kalırlardı. Daha sonraları ise Medine'nin iklimi zamanla güzelleşti. Kaza ve kadere iman eden müminlere müjedele! Fakat bu müjde ancak, felaket ve musibetin çöktüğü ilk anda sabredenler içindir. Bunlar, bu sabırlarından dolayı da Allah katında ecirlerini umarak: “Muhakkak biz Allah aidiz ve muhakkak biz O'na dönücüleriz” derler. İşte bu, onların işlerinde güzel akıbet ile karşılaşacaklarının müjdesidir. Sabredenlere ecirleri hesapsızca verilir. Rablerinden günahları için bir mağfiret onlara has bir rahmet de vardır. Bu rahmetin etkisini, musibet ile karşılaştıkları vakit kalplerindeki serinlikte, ruhlarının ferahlığında bulurlar. İşte kâfirler, müminleri bu rahmetten dolayı kıskanır. Çünkü kâfir, bir musibet ile karşılaştığında dünya ona dar gelir. Bazen kendisini öldürüp intihar dahi edebilir. Amerika gibi onların memleketlerinde, intihar olayları bundan dolayı çoktur! Gerçekten sabreden kimseler hakka, doğruya hidayet bulan, faydalı fiiller işlemeye Allah tarafından yönlendirilenler, dünya ve ahiret hayrını elde ederek umduklarına kavuşanlardır. Ebu Musa'dan,Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin şöyle buyurduğunu rivayet etmektedirler: “Kulun oğlu öldüğünde, Allah-u Zülcelâl meleklerine: ‘Kulumun oğlunun ruhunu kabzettiniz mi?’ diye sorar. Onlar: ‘Evet’ derler. Yüce Allah: ‘Onun kalbinin meyvesini mi aldınız!’ buyurur. Onlar: ‘Evet’ derler. Yüce Allah: ‘Peki, kulum ne dedi?’ Der. Onlar: ‘Sana hamdu sena etti, (“innâlillah ve innâileyhiraciun” diyerek) istircada bulundu. Yüce Allah şöyle buyurur: ‘Siz kuluma cennette bir ev yapınız ve ona Hamd Evi adını veriniz.” (Ahmed b. Hanbel, Tirmizî) Allah ne takdir ettiyse o olur… İbn Abbas radıyallahu anhu, şu hadis-i şerifi rivayet ediyor: “Ey genç, ben sana bazı şeyler öğreteceğim (bunları iyi dinle) Sen Allah’ı(n koyduğu emir ve yasak sınırlarını) koru, Allah da seni korur. Sen Allah’ı koru, O’nu yanında bulursun. Bir şey istediğinde, Allah’tan iste. Yardım istediğinde, Allah’tan yardım iste. İyi bil ki bütün Ümmet, sana bir fayda sağlamak için bir araya gelecek olsa ancak, Allah’ın senin için yazdığı kadar fayda verir; yine, bütün Ümmet sana bir zarar vermek için bir araya gelecek olsa ancak Allah’ın senin için yazdığı kadar zarar verebilir. Artık kalemler kaldırılmış, defterler kurutulmuştur(kapatılmıştır). (Ahmed b. Hanbel, Tirmizi) Hadiste geçtiği üzere,eğer bütün insanlar, Allah-u Zülcelal’in senin hakkında takdir etmemiş olduğu bir konuda sana yararlı olmak isteseler, o işi yapamazlar. Buna karşılık bütün insanlar, Allah'ın sana takdir etmemiş olduğu bir zararı sana ulaştırmak isteseler, bunu başaramazlar. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, diğer bazı hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Hoşuna gitmeyen bir olay karşısında sabretmek, senin hakkında çok hayırlıdır. Sabrın sonu zafer, sıkıntının sonu ferahlık ve zorluğun arkası kolaylıktır.” (Tirmizi, İmam Ahmed) “Kul, Allah katında öyle bir dereceye erer ki, bu dereceye hiç bir amel ile ermesi mümkün olmaz, ancak uğrayacağı bir bedeni kazaya katlanmak sayesinde o dereceye erebilir.” İbn-i Abbas radıyallahu anhudan rivayet edildiğine göre, başka bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, şöyle buyuruyor: “Kıyamet günü en önce cennete çağırılacak olanlar, sevinçli ve sıkıntılı anlarında Allah'a çok hamdedenlerdir.” Buna göre kul, başına gelen sıkıntılara sabırla katlanmalı ve bilmeli ki; Allah'ın kendisine verdiği belalar, başından savdığı belalardan çok daha fazladır. Bunu düşünerek, Allah'a hamdetmelidir. Ayrıca mümin, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi kendisine örnek almalı ve onun eziyetlere karşı nasıl sabrettiğine bakmalıdır. Sabredenleri mükâfatlar bekliyor “Kıyamet günü iyi amel işleyenler huzura gelince; namaz kılanların, oruç tutanların, zekât verenlerin ve hacca gidenlerin amelleri tartılarak sevapları verilir, fakat belalara sabredenler için ne terazi kurulur ne de defterleri incelenir. Bunlar üzerine, dünyada ne kadar bela yağdırıldı ise aynı şekilde üzerine sevap yağdırılır.Dünyada başı hiç derde girmemiş kimseler bu durumu görünce, vücutlarının makaslarla doğranmış olmasını temenni edecekler(dir).” buyurulmuştur. Nitekim Allah-u Zülcelal: “Hiç şüphesiz, sabredenlere mükâfatları hesapsız olarak verilecektir.” (Zümer; 10) diye buyurmuştur. Yine bazı kitaplarda denilmiştir ki; “Bir kimse başına gelen musibete sabrederse onun için üç yüz derecelik sevap verilir ki her derecenin arası, yerle gök arası kadardır.Bir kimse ma'siyetten uzak durursa, sabırlı olursa, onun için dokuz yüz derecelik sevap yazılır ki iki derecenin arası, arş ile yerin dibi arası kadardır.” İbn-i Mübarek radıyallahu anhunun da şöyle dediği anlatılır: “Musibet önce birdir, ağlayıp sızlama sonunda iki olur, şöyle ki: Birinci musibet başa gelen neyse odur. İkinci musibet ise ağlama sızlama sonunda, o musibetin verilecek müfakâfatının elden gitmesidir. En büyük musibet de mükâfatının elden gitmesidir.” Allah-u Zülcelâl bizlere sabır ihsan edip razı olacağı amel-i salih işlemeyi nasip eylesin. (Âmin)