11 Nisan 2018 Çarşamba

Nefsin Egemenliği

Bir kişinin nefsine kapılmasını kolayca tahayyül edebiliriz. Ama nefsin koskoca bir topluma, ülkeye, hatta dünyaya tümden hakim olduğunu hayal etmek güçtür. Fakat gerçek şu ki, Batı iki asırdır nefse dayanan düzenini dünyaya yaydı. Batı ile ilgili ne okursak okuyalım ne duyarsak duyalım, esası “ben” diyen ama “O” diyemeyen kâfir nefstir. Kapitalizm, rasyonalizm, bilim, modernite demekle gerçek değişmiyor.
Aslında siyasetten iktisada, bilimden sanata her zaman, her yerde, her medeniyette iki şey birbiriyle çatışıyor: Nefsaniyet ve Rahmaniyet. Bir yanda sürekli nefsi üstün tutan, dolayısıyla benliği, bencilliği, çifte standardı esas alan kişiler, toplumlar, devletler var. Adı kapitalizm, sosyalizm olsun farketmez, bunun adı “nefs düzeni”dir.  Öte yanda ise nefsini geriye atıp imanını öne çıkaran kişi, toplum ve devletlerin nizamı var. Onun adı da “kulluk düzeni”dir. Osmanlı da öyledir, Endülüs de, Buhara da, Memlük de…

Üç Aylar Takvimi

Miraç Kandili Hüzün yılıydı. Hz. Hatice r.anha validemizin vefatının ardından Allah’ın Elçisi’ne destek olan amcası Ebu Talip de ölmüştü. Kureyşli müşrikler, müslümanlar üzerindeki baskı ve zulmü artırmıştı. İşte böyle bir dönemde Recep ayının 27. gecesinde Allah Tealâ, Efendimiz s.av.’e Miraç mucizesini bahşetti. Cebrail a.s. vasıtasıyla Mekke’den alınan Fahr-i Kainat s.a.v. Efendimiz, “Burak” adlı bir binekle Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’ya getirildi. Kur’an-ı Kerim’de “isra” yani “gece yürüyüşü” olarak adlandırılan bu hadise hakkında Allah Tealâ mealen şöyle buyurmaktadır: “Bir gece kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Peygamberini) Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. O gerçekten işitendir, görendir.” (İsra, 1) Rasulullah s.a.v. Efendimiz’in gerçek yolculuğu bundan sonra başlamıştır. Bu yolculuk yukarı çıkmak, yükselmek anlamına gelen “Miraç” kelimesiyle ifade edilir. Miraç hadisesinde Allah Rasulü s.a.v.’in Cebrail a.s.’ın refakatiyle her katta peygamberlerle görüşerek yedi kat semaya yükselmiş ve hiçbir varlığın ulaşamadığı bir yakınlık derecesiyle Rabbimizin huzuruna vasıl olmuştur. Hadis-i şerifte beyan olunduğu üzere, Allah Rasulü s.a.v.’in yakınlık derecesi “İki yay arası, hatta daha yakın” olduğunda Cebrail a.s., Rabbine selam vermesini işaret etti. Bunun üzerine Rasul-i Ekrem s.a.v. şöyle dedi; “et-Tahiyyâtü lillâhi ve’s-salavâtü ve’t-tayyibât: En güzel övgüler, selamlar, ibadet ve taatler Allah’a mahsustur. O’na layıktır.” Bunun üzerine Allah Tealâ, Peygamberi’ne şöyle karşılıkta bulundu: “es-Selâmü aleyke eyyühe’n-nebiyyü ve rahmetullahi ve berekâtühü: Selam sana olsun ey Nebi! Allah’ın rahmeti ve bereketi sana olsun.” Efendimiz s.a.v. bu selamdan, rahmet ve bereketten ümmetinin de nasiplenmesini murad etti ve şöyle dedi: “es-Selâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhi’s-sâlihîn: Selam (Allah’ın rahmeti, esenliği ve bereketi) bize ve Allah’ın sâlih kullarına olsun.” Bunu gören Cebrail a.s. ve semalardaki bütün melekler şöyle dediler: “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlühû: Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve şahitlik ederim ki Muhammed O’nun kulu ve rasulüdür.” Biz bu büyük selamlaşma ve duayı her namazın tahiyyatında okuyarak Allah Rasulü s.a.v. Efendimizin miracına atıfta bulunuyor, namazımızın kendi miracımız olabileceğini hatırlamış oluyoruz. Şaban-ı Şerif ve Berat Kandili Allah Rasulü s.a.v. şöyle buyurmuştur: “Şaban ayı, Receb ayıyla Ramazan ayı arasında, insanların kıymetinden gaflete düştükleri bir aydır. Halbuki o ay, amellerin Âlemlerin Rabbi olan Allah’a yükseltildiği bir aydır. Ben de amelimin Allah’a oruçlu olduğum halde yükseltilmesini isterim.” (Nesaî, Sıyâm, 70) Enes bin Malik r.a. anlatır: “Allah Rasulü’nün sahabileri, Şaban ayının hilalini görünce kendilerini Kur’an okumaya verirlerdi. Müminler bu ayda mallarının zekâtını çıkarıp, Ramazanda oruç tutacak olan fakirlere yardım ve destek olmak için verirlerdi. Hâkim ve valiler zindanlarda olanları huzurlarına çağırtır, cezalarını hafifletir veya serbest bırakırlardı. Tüccarlar borçlarını öder, alacaklarını alırlardı. Ramazan ayını görünce de gusledip itikâfa çekilirlerdi.” Şaban ayının 15’inci gecesi Berat kandilidir. Bu geceye, bereketli ve feyzli bir gece olması sebebiyle mübarek gece, günahların affı ve kulların temize çıkarılması sebebiyle kurtuluş gecesi gibi adlar verilmiştir. Fahr-i Kainat s.a.v. Efendimiz bu gece hakkında şöyle buyurmuştur: “Şaban ayının yarısı gelince gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçiriniz. Allah Tealâ (o gece dünya semasına tecelli eder ve) şöyle der: ‘Benden af dileyen yok mu, onu affedeyim. Benden rızkının artırılmasını isteyen yok mu, ona rızkını genişleteyim. Benden isteği olan yok mu, ona istediğini vereyim. Yok mu?’ Allah Tealâ bu gece fecir doğana kadar isteyene istediğini vermeye devam eder.” 13 Nisan Cuma, Miraç Kandili 17 Nisan Salı, Şaban-ı Şerif’in Birinci Günü 30 Nisan Pazartesi, Berat Kandili