22 Mart 2018 Perşembe

Regaip Kandili namazı nasıl kılınır? Hacet namazı kaç rekattır?

Sonsuz rahmeti ile kullarını ihya eden Allah'tan hayrın, bereketin, rızkın isteneceği ve bu sene 22 Mart Perşembe gününe denl gelen Regaip Kandili'ni nasıl idrak etmeliyiz? Ragaip Kandili'nde kılınan regaip namazı kaç rekattır? Regaip Kandili namazı saat kaçta ve nasıl kılınır? İşte, Regaip Kandili'nde yapılabilecek ibadetler...Mübarek üç ayların başlangıcı olan Recep ayında idrak edilen Regaip Kandili, Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan gelen bilgilere göre 22 Mart Perşembe gününe denk geliyor. Kelime anlamı olarak bir şeyi arzulamak, istemek, onu elde etmek için çabalamak manasına gelen regaip kelimesi, bu gece Rabbin huzurunda, ondan sonsuz rahmetini istemeyi temsil eder. Dua kapılarının ardına kadar açık olacağı bu gece eller semaya açılacak ve Regaip Gecesi layıkıyla idrak edilmeye çalışılacak. Peki, tövbe edenlerin arzularının yerine getirileceğine inanıldığı Regaip Gecesi hangi ibadetlerle geçirilmelidir? Regaip Kandili namazı nasıl kılınır? Regaip Kandili namazı kaç rekattır, ne zaman saat kaçta kılınmalıdır? İşte, Regaip Kandilini en bereketli şekilde geçirmek için yapılacak tüm ibadetler... REGAİP KANDİLİ NAMAZI NEDİR, NASIL KILINIR? Birçok hayırlı geceyi, 11 ayın sultanı Ramazan'ı, bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi'ni ihtiva eden mübarek üç aylara erişmiş bulunmaktayız. Üç ayların ilk kandili olan Regaip Kandili'ni feyizli ve bereketli bir şekilde geçirmek isteyen müslümanlar, bu gecede kılınacak namazları, tutulacak oruçları, zikirleri vb. ibadetleri araştırmaya devam ediyor. Peki, Regaip Kandili'nde kılınan Regaip Kandili namazı kaç rekattır, nasıl kılınır? REGAİP KANDİLİ NAMAZI KAÇ REKATTIR, NE ZAMAN KILINIR? "Pek çok ihsan" anlamına gelen regaip kelimesinden adını alan Regaip Gecesi 22 Mart Perşembe gecesini 23 Mart Cuma gününe bağlayan vakitte idrak edilecek. Recep ayının ilk Cuma gecesine denk gelen Regaip Kandili'nde 12 rekatlık bir namaz kılınır. Hacet namazı olarak adlandırılan bu namaz akşam ve yatsı vakti arasında bir zamanda kılınır. Bu vakte yetişemeyenler gecenin üçte biri vaktinde yani teheccüd vaktinde de hacet namazı kılabilirler. Regaip Kandili namazını cemaatle kılmak uygun bulunmamış ve bid'at olarak adlandırılmıştır. Genel hüküm gereği teravih namazı haricinde hiçbir namaz cemaat ile kılınmaz. 12 REKATLIK HACET NAMAZI KILINIŞI VE DUASI; Hacet namazı 12 rekat olarak kılınır. Bu namazda her 2 rekat sonrasında selam verilir. Öncelikle "Niyyet ettim Allâh rızâsı için bu geceki Regaib Gecesinde Nafile Namazı kılmaya” diyerek niyet edilir. 2018 Regaip Kandili mesajları! Anmalı ve özel resimli kandil mesajları.... Tekbir alınır ardından, Sübhaneke okunur. İlk rekatta Fatiha Suresinin ardından 3 defa Kadir Suresi okunur. İkinci rekatta tekrar Fatiha Suresi ve ardından 12 defa İhlas Suresi okunur. Her iki rekatın sonunda selam verilerek 6 kerede namaz tamamlanır. Namazın ardından 7 kere yahut imkan varsa 70 kere Salevât-i Ümmiyye okunur. Salevât-i Ümmiyye: “Allâhümme salli alâ seyyidina Muhammedin Nebiyyil-Ümmîyyi ve alâ Âlihî ve sahbihi ve sellim. Salevât-i Ümmiyye bittikten sonra secdeye kapanarak 70 kerre şu tesbih çekilir; "Subbûhun-kuddûsun, Rabbünâ ve Rabbüna ve Rabbülmelaiketi Ver-Ruh.” Ve secdeden “Allâhü Ekber” diyerek doğrulup oturulur. İki secde arasında otururken şu istiğfar “Rabbiğfır verhâm, ve tecâvez amma tâ'lemu, ,inneke entel"e"azzül-ekrem” 70 kere okunur. Bu duâ bitince tekrar tekbir ile ikinci secdeye kapanılır. 2.nci secdede yine 70 kere: “Subbûhun, kuddûsun, Rabbüna ve Rabbülmelâiketi ver-Rûh." okunur. TESBİH NAMAZI NASIL KILINIR? Tesbih namazı toplamda 4 rekattır. Her rekatta 75 adet, toplamda ise 300 kez tesbih duası okunur. Tesbih namazının içerisinde Kur'an-ı Kerim'den sure okumak efdaldir. Hatta bu konuyla ilgili İbn Abbas'ın (r.a.) "et-Tekâsür, el-Asr, el-Kâfirûn, ve el-İhlâs" surelerinin bu namaz için olduğu görüşü de önem taşımaktadır. Tesbih duası: "Sübhânellâhi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vellâhü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azıym." Her rekatta 75 kez tesbih duası okunurken şu sıralama dikkate alınır; - Sübhâneke'den sonra 15 kez okunur (Fâtiha ve zamm-ı sûreden önce), - Eûzü Besmele, Fâtiha ve zamm-ı sûreden sonra 10 kez okunur, - Rükûda 10 kez okunur, - Rükûdan kalkınca ayakta (kavmede) 10 kez okunur, - Birinci secdede 10 kez okunur, - İki secde arasındaki oturmada (celsede) 10 kez okunur, - İkinci secdede 10 kez okunur. RECEP AYINDA KILINAN NAMAZIN FAZİLETİ Selman-ı Farisi (ra) Peygamber Efendimiz'den rivayet ediyor; Receb-i Şerif'in hilali girdiğinde Efendimiz (sav) bana hitaben buyurdular ki: -''Ey selman! Her kim ki Receb ayında her rekatta BİR FATİHA, ÜÇ İHLAS ve ÜÇ de KAFİRUN SURESİ'ni okuyarak otuz rekat namaz kılarsa Allhü teala (cc) hazretleri o kimsenin günahlarını af ve mağfiret eder. Ona senenin tamamını oruç tutmuş sevabı verir. Gelecek seneye kadar namaz kılanlardan yazılır. Her gün onun için bedir şehitlerinden bir şehidin ameli kadar ameli yükselir.'' REGAİP KANDİLİ'NDE YAPILACAK İBADETLER - Kur’ân–ı Kerim okunmalı; okuyanlar dinlenmeli; uygun mekânlarda Kur’ân ziyafetleri verilmeli; Kelamullah’a olan sevgi, saygı ve bağlılık duyguları yenilenmeli, kuvvetlendirilmeli. - Peygamber Efendimiz (sas)’e salât ü selâmlar getirilmeli; O’nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli. - Kaza, nafile namazlar kılınmalı; varsa o geceye ait nakledilen namazlar, onlar da ayrıca kılınabilir; kandil gecesi, özü itibariyle ibadet ve ibadette ihsan şuuruyla ihya edilmeli. - Günahlara samimi olarak tevbe ve istiğfar edilmeli; idrak edilen geceyi son fırsat bilerek nedamet ve inabede bulunulmalı. - Bol bol zikir, evrad ü ezkarda bulunulmalı. - Mü’minlerle helalleşilmeli; onlarla irtibatımız cihetinden rızaları alınmalı. - Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı; gönüller alınmalı; kederli yüzler güldürülmeli. 8. Kişi kendine ve diğer Mü’min kardeşlerine hattâ isim zikrederek dualar etmeli. - Üzerimizde hakları olanlar aranıp sorulmalı; vefa ve kadirşinaslık ahlâkı yerine getirilmeli. - Yoksul, kimsesiz, öksüz, yetim, hasta, sakat, yaşlı olanlar ziyaret edilip, sevgi, şefkat, hürmet, hediye ve sadakalarla mutlu edilmeli. - Dini toplantılar, paneller ve sohbetler düzenlenmeli; va’z ü nasihat dinlenmeli; - Kandil gecesinin akşam, yatsı ve sabah namazları cemaatle ve camilerde kılınmalı. - Sahabe, ulema ve evliya türbeleri ziyaret edilmeli; hoşnutlukları alınmalı; ve manevî iklimlerinde vesilelikleriyle Hakk’a niyazda bulunulmalı. - Vefat etmiş yakınlarımızın, dostlarımızın ve büyüklerimizin kabirleri ziyaret edilmeli; iman kardeşliğine ait sadakati yerine getirilmeli. - Bu kandil gecelerinin gündüzlerinde mümkün olduğunca oruç tutulmalı.

19 Mart 2018 Pazartesi

Muhabbetullah ve Allah için müminleri sevmek

Allah’ın sevdiği kullar Allah-u Zülcelâl, Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet-i kerimede bazı kullarını sevdiğini bildirmiştir. Bir ayet-i kerime de şöyle buyurmuştur: “… Allah onları sever, onlar Allah’ı severler…” (Maide; 54) Allah-u Zülcelâl başka bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Allah çok tövbe edenleri ve çok temizlenenleri sever.” (Bakara; 222) Bu ayet-i kerimedeki temizlik maddi temizlik olduğu gibi, manevi temizliği de yani kalp temizliğini de içine alır. Allah-u Zülcelâl’in kulunu sevmesi ona iyilik irade etmesidir. O, bu sevgi ve irade ile kalplerin üzerindeki perdeyi kaldırır, basiret gözlerini açar, hakikatleri gösterir ve bunları anlayıp kabul etmeyi kolaylaştırır. Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Allah bir kimseyi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü (kalbini) İslam’a açar. Bir kimseyi hidayetten mahrum bırakmak isterse de, onun göğsünü göğe doğru çıkıyormuş gibi daraltıp sıkıştırır.” (En’am; 125) Hiç şüphesiz sevgide yakınlık manası da vardır. Sevgi yakınlığın en önemli sebebidir. Çünkü seven, sevdiğine yakın olmak veya onu kendisine yaklaştırmak ister. Allah-u Zülcelâl’in kulunu kendisine yaklaştırması ise ona kendi ahlak ve sıfatlarına benzer üstün ahlak ve vasıflar vermesidir. Kul, bu ahlak ve vasıflarla O’na yaklaşmış olur. Bir ayet-i kerimede bu ahlak ve sıfatlar “takva” sözüyle özetlenmiş ve şöyle buyrulmuştur: “Allah’a en yakın olanınız, takvası en çok olanınızdır.” (Hucurat; 13) Allah sevdiklerini imtihan eder Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala bir kulunu severse ona bela verir.” (Taberani) Bu hadis-i şerifin manası açıktır. Allah-u Zülcelâl bir kulunu sevmek isteyince onu dener. Yani onun sevgiye layık olup olmadığını ortaya çıkarmak için onu çeşitli bela ve musibetlerle imtihan eder. Allah-u Zülcelâl kulunun samimiyetini ortaya çıkarmak için onu imtihan ettiği şey bela olabildiği gibi nimet de olabilir. Bela imtihanı sabırla, nimet imtihanı ise şükürle kazanılır. Bu zamanda insanların büyük bir çoğunluğu bela ve musibete sabretmeye karşı zayıftırlar. Olabilir ki insan bir musibete belaya sabredemez. Onun için belasız ve musibetsiz bir sevgiyi Allah-u Zülcelâl’in fazlından isteyelim. O’nun hazineleri çoktur. Kalben ve ruhen isteyen kuluna mutlaka verir. Âlimlerden bir zat şöyle demiştir: “Sen Allah-u Zülcelâl’i sevdiğin zaman, O’nun seni imtihan ettiğini görürsen bil ki, O da seni sevmek ister.” Denilmiştir ki: “Allah bir kulu severse, ona rahmet nazarıyla nazar eder. Eğer Allah bir kula rahmet nazarıyla nazar ederse, ona azap etmez.” Şu bir gerçektir ki, Allah-u Zülcelâl’in kulunu sevdiğinin en açık ve şaşmaz alameti, onu hayır ve taatlara muvaffak etmesi, şer ve günahlardan korumasıdır. Böyle kimselerin hali, hadis-i kudside şöyle anlatılmıştır: “Ben kulumu sevdiğim zaman, onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, anladığı kalbi olurum. Benden bir şey isterse, istediğini veririm. Bana sığınırsa kendisini korurum.” (Buhari, İbn Mace, Beyhaki) Onun için Allah-u Zülcelâl’in kulunu sevmesi demek; sevdiği kuluna azap etmemesi, kendisini günahlara karşı koruması, ona iyiliği sevdirmesi, onu hayır ve taata muvaffak kılması, nadiren işlediği günahlara karşı da ona tövbe ve istiğfar ilham etmesi ve kefaret yerine geçecek hayır ve hasenat yaptırmasıdır (nasip etmesidir). Allah-u Zülcelâl’in sevgisinin bu anlamda olduğunu bildiren çok ayetler ve hadis-i şerifler vardır. Allah-u Zülcelâl’i tanımak ve sevmek Şüphesiz Allah-u Zülcelâl’in sevgisi, kulluğun en son makam ve en üstteki derecesidir. Tövbe ve sabır gibi diğer makamlar, bu son makama ulaşmak için basamaklardır. Allah-u Zülcelâl’i sevmek, kulun kalben maddi ve manevi manada O’na yakın olmak için istek ve iştiyak duymasıdır. Allah-u Zülcelâl’e itaat ve ibadet etmek de bu sevginin ürünleridir. Allah sevgisinin aslı ve çekirdeği, bütün müminlerde vardır. Çünkü bunların sahip oldukları iman; marifet ve sevgiden oluşan bir cevherdir. Ma’rifet, Allah-u Zülcelâl’i tanımak, muhabbet ise O’nu sevmektir. Bunları kemal (en üst olgunluk) derecesine ulaştırmak için çalışmak gerekir. Allah-u Zülcelâl’i tanımak ve bilmek lazımdır. Çünkü O’nu sevmenin kuvveti, O’nu tanımanın ve bilmenin derecesiyle orantılıdır. İnsan başka şeyleri tanıdıkça sevgisi azalır, Allah-u Zülcelâl’i tanıdıkça da sevgisi artar. Bundan dolayıdır ki, Allah-u Zülcelâl’i en çok seven, O’nu en çok tanıyan ve bilen Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) olmuştur. Allah-u Zülcelâl’i daha çok tanımanın ve bilmenin yolu ise daha çok tefekkür, zikir ve ibadet etmektir. ‘Tabiptim! Tabibim oldun’ Anlatıldığına göre, Hasan-ı Basri rahmetullahi aleyh, zamanında bir zatın kızı vardı. Çok ağlardı. Bu ağlamak onun gözünü görmez hale getirmişti. O zat Hasan-ı Basri’ye geldi ve: – Kızımın yanına gel, ona bir şeyler söyle de ağlamasın, bana acısın, dedi. Hasan-ı Basri o kızın yanına gitti ve: – Ağlama, babana acı! Deyince o kız şöyle dedi: – Ey Üstad! Gözlerim iki halin dışında değil. Birincisi O’nu görmemek, O’nu görmedikten sonra, bana başkasını görmek ne gerek? Görmesin, daha iyi… Bir de O’nu görmek var. Eğer O’nu görmek bana bu halimle nasipse bir değil, binlerce göz O’na feda olsun. Onun için ağlarım. Hasan-ı Basri kızı dinledikten sonra şöyle dedi: – Seni tedaviye geldim, ben tedavi edildim, sana tabip olarak getirildim, ama sen tabibim oldun. İmanın zevki Allah için sevmekte Allah için birbirini sevmek ve O’nun yolunda dostlar olmak ve (razı olmadığı bir şeye) Allah için buğz etmek en üstün ahlaklardandır. Allah için sevmek, Allah-u Zülcelâl’i sevmenin meyvesidir. Enes radıyallahu anhden rivayetle Resulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Üç huy var ki, bunlar kimde olursa imanın zevkini ve tadını alır: 1- Allah ve Resulünü herkesten ve her şeyden daha çok sevmek. 2- İyiliği ve iyi kimseleri Allah için sevmek ve kötülüğe Allah için buğz etmek. 3- Allah’a şirk koşmayı büyük bir ateşe atılmaktan daha kötü görmek.” (Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai) Abdullah b. Mesud radıyallahu anhdan rivayetle Resulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “İmanı kâmil olan, sevdiği kimseyi, ondan menfaat gördüğü için değil, sırf Allah rızası için sever. Gerçek iman da budur.” (Taberani) Allah-u Zülcelâl’i seven bir kimse, O’nun sevdiklerini de sever. Bu yüzden bu kimse, insanlar içinde Allah-u Zülcelâl’i seven ve O’nun tarafından sevilen kimseleri sever. Hz. Ömer radıyallahu anhdan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Allah’ın bazı kulları vardır ki, onlar ne peygamber ne de şehittirler. Fakat peygamberler ve şehitler onlara verilen makam dolayısıyla gıpta edip imrenirler.” Bu arada, sahabe-i kiramlar: “Onlar kimlerdir?” diye sordular. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle devam etti: “Onlar (aralarında) neseb ve akrabalık olmadığı, mal alışverişi olmadığı halde birbirlerini Allah için sevenlerdir. Onların yüzü nurdur, nur üzerindedirler. İnsanların korktukları günde onlara korku yoktur. İnsanların hüzünlendikleri günde onlar mahzun da olmazlar.” (Ebu Davud) Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem daha sonra şu ayet-i kerimeyi okudu: “Dikkat edin! Allah’ın veli kulları için korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar.” (Yunus; 62) Görüldüğü gibi, müminlerin birbirlerini sevmeleri Allah-u Zülcelâl’in katında çok makbuldür. Müminlerin birbirlerini sevmeleri ve birbirlerine kenetlenmelerini Allah-u Zülcelâl çok sevmektedir. Dolayısıyla Allah-u Zülcelâl’in rızası için birbirimizi sevmemiz gerekir. Enes oğlu Muaz radıyallahu anh der ki: “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme: ‘En üstün iman nedir?’ diye sordum: ‘Allah için sevmen, Allah için buğz etmen, dilinden Allah’ın zikrini kesmemendir.’ dedi. ‘Daha nedir? Ya Resulallah!’ deyince de: ‘Kendin için sevdiğin şeyi insanlar için de sevmen, kendin için hoş görmediğin şeyi başkaları için de hoş görmemendir.’ buyurdu.” (Ahmed b. Hanbel) Bu ayet ve hadislerden anlaşıldı ki kişi Allah için sevmeli ve Allah için buğz etmelidir. Bu çok kıymetli bir ameldir. Bu da kalpte olur. Allah için olan sevgi kıyamete kadar devam eder. Hatta Allah için birbirlerini sevenler, birlikte cennete girmeyince razı olmayacaklardır. Yine, üstüne basarak söylüyoruz ki insan Allah yolundaki bu sevgi için ruhunu, canını, malını ne kadar feda etse, yine de bu yaptığı azdır. Müminleri birbirine düşüren şeytandır Üzülerek duymaktayız ki, bazı mümin kardeşlerimiz birbirine buğz etmekte ve birbirlerine küsmektedir. İslami hizmetlerde en büyük zarar, müminlerin birbirlerine karşı, kin ve düşmanlık beslemeleridir. Bu hal, İslami hizmetlere çok zararlıdır. Şeytan bu gibi durumların, ne kadar büyük zarar verdiğini iyi bildiği için çeşitli hilelerle müminleri aldatmaktadır. Çünkü müminler birbirlerinin aleyhinde konuşup birbirlerine buğz ettiklerinde, manen çok büyük zarara uğruyorlar. Şeytan, bunun dindeki en büyük zararlardan olduğunu bildiğinden, müminler arasında sürekli kin ve düşmanlık tohumları ekmeye çalışmaktadır. İnsanlar da kendi nefislerini tatmin etmek için şeytanın bu hilesine, bile bile uyuyorlar. Böyle yapmış olmakla, şeytana tabi olmuş oluyorlar. Bu hileye uyduktan sonra da kendilerini haklı zannediyorlar. Müminlere hatırlatma Şeytanın bu hilelerine uyan kimselere şu ayet-i kerimeyi hatırlatıyorum: “Ya kötü ameli süslenip de onu güzel gören kimse de mi? (Allah’ın hidayet verdiği kimse gibi olacak?) Şüphesiz ki, Allah dilediğini şaşırtır, dilediğine de hidayet verir. O halde (Resulüm) canın onlara karşı hasretle (tükenip) gitmesin. Allah, onların yaptıklarını çok iyi bilicidir.” (Fatır; 8) Görüldüğü gibi bu davranışların İslami hizmetlere ve müminlere büyük zarar verdiği, Allah-u Zülcelâl tarafından ayet-i kerimeyle bizlere açıkça beyan edilmiştir. Bütün bunlardan sonra bize düşen görev; mümin kardeşlerimize şefkat ve merhametle davranmak, her türlü işimizi ve hizmetlerimizi sünnet-i seniyeye uygun olarak, istişareyle yapmaktır.