15 Mayıs 2014 Perşembe

AHİRETE, DÜNYADAN DAHA FAZLA YÖNELELİM

Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Allah'a ve Resul'e itaat edin ki, merhamet edilenlerden olasınız.” (Âl-i İmrân; 132) Bu ayet-i kerimeden anlaşılıyor ki Allah'a ibadet ve Allah-u Zülcelal'e itaat, O'nun rahmetine vesiledir. O'nun için insanın, elinden geldiği kadar, Allah-u Zülcelal'in ibadetine sarılması gerekir. Allah-u Zülcelâl, Peygamberleri o kadar büyük ve mükerrem (yüce) yarattığı halde, onlar nasıl idiler? Zekeriya aleyhisselam, vaaz etmek için kürsüye oturduğu zaman, sağına ve soluna bakardı. Eğer oğlu Yahya'yı göremez ise azap ayetlerini okurdu, onu görünce azap ayetlerinden bir şey okumazdı. Oğluna şefkati vardı. Çünkü onun, cehennem ateşini dinlemeye tahammülü yoktu. Zekeriya aleyhisselam, yine bir gün vaaz etmek üzere kürsüye oturdu. O gün cemaat çok fazla idi. Topluluğu gözden geçirdi ve oğlunu göremedi. Yahya aleyhisselam başını gömleğinin içine sokmuş, cemaat arasına karışmıştı. Zekeriya aleyhisselam oğlunu göremeyince, cehennem ateşine dair ayetleri okumaya başladı ve ağlaya ağlaya şöyle anlattı: “Cebrail aleyhisselam bana dedi ki; cehennemde bir dağ var onun ismi Sekran'dır, bunun dibinde bir vadi vardır ki, onun ismi de Gadban'dır. Bu Gadban, Yüce Allah'ın gazabından yaratılmıştır. Bu vadide ateşten kuyular vardır ki, her birinin derinliği iki yüz senelik yoldur. Bu kuyuların içinde ateşten tabutlar vardır. Tabutların içinde ise ateşten zincirler, bukağılar vardır.” Bunları duyan Yahya aleyhisselam hemen kalktı ve dışarı çıktı. Dışarı çıkarken: “Vay Sekran'ın elinden başıma gelenlere! Vay Gadban'ın elinden başıma gelenlere!” diyordu. Bunu gören Zekeriya aleyhisselam hanımı ile onun peşinden koştular fakat onu bulamadılar. Giderken bir çobanı gördüler ve: - Sen, şu boyda, bir genci gördün mü? Diye sordular. Çoban ise: - Galiba siz, Yahya'yı arıyorsunuz? Dedi. Onlar: - Evet, O'nu arıyoruz, dediler. Çoban: - Ben onu bir yamaçta bıraktım. O: “Yerim cennet midir, cehennemde midir bilmedikçe, ne bir şey yiyeceğim, ne de bir şey içeceğim” diyordu, dedi. Gittiler, Yahya aleyhisselam'ı bağırırken buldular. Annesi: - Ey yavrucuğum, seni karnımda şu kadar ay taşımam hakkı için, seni göğsümde şu kadar ay emzirdiğim hakkı için, yanımıza gel de birlikte eve dönelim, dedi. Babası Zekeriya aleyhisselam da: - Senden bir dileğim var, üzerindeki bu gömleği çıkar, şu cübbeyi giy, dedi. Yahya aleyhisselam geldi ve birlikte eve döndüler. Anası, Yahya aleyhisselamın yemesi için bir şeyler hazırladı. Onları yedikten sonra, kendisini uyku bastırdı. Uyuyunca rüya gördü. Bu rüyasında: “Ey Yahya, evimden hayırlı bir ev, yakınlığımdan hayırlı bir yakınlık mı buldun?” diye ses geldi. Hemen irkilerek, ağlayarak uyandı ve: - Tez benim gömleğimi verin, cübbenizi alın. Anladım ki, siz benim helak olmamı istiyorsunuz, dedi. Bunu duyan Zekeriyya aleyhisselam: - Oğlumu bırakın, kendi nefsi için amel etsin, böylelikle cehennem ateşinden kurtulabilir, dedi. İşte, onlar öyle idiler. Allah-u Zülcelâl, onların makamlarını yücelttiği için, o derecede de onlara korku veriyordu. İşte sözü, bunun üzerine getirdim. Bu ahir zamanda, ortamın nasıl olduğu herkesçe malumdur. Günahlar sanki bir deniz gibidir. Bizler korkmaya, ağlamaya ve Allah'a yalvarmaya daha ziyade muhtacız. Kimin derdi sadece dünya olursa… Ebu Derda radıyallahu anhudan rivayetle, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Elinizden geldikçe kendinizi dünya işlerine fazla kaptırmayınız. Biraz da ibadet için vakit ayırınız. Zira kimin gailesi (derdi, tasası) sırf dünya olursa, Allah işlerini dağıtır. Fakirliği iki gözünün arasına getirir. Hep fakir olduğunu sanır. Kimin de gailesi daha çok ahiret olursa, Allah işlerini toparlar, huzurunu arttırır. Zenginliği kalbine yerleştirir. Gönül zenginliğinde huzur bulur. Kim; kalbini Allah'a bağlarsa Allah müminlerin kalbinde ona sevgi ve merhamet yaratır, meydana getirir. Herkes onu sever. Hakkında hayırlı olan her şeyi ona hızla yaklaştırır.” (Taberani, Beyhaki) Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyurmuştur: “Rabbiniz şöyle buyurur: Ey Âdemoğlu! (Kulum) Kendini ibadetime ver ki, kalbini kanaatle, elini malla doldurayım. Ey Âdemoğlu! Benden uzaklaşırsan (ibadeti terk edersen) kalbini fakirlikle (aç gözlülükle) doldurur, elini de faydasız şeylerle oyalarım.” (Hâkim) Bunun için bizler de devamlı olarak Allah-u Zülcelal'in zikri ile meşgul olmaya çalışırsak ve Allah-u Zülcelal'in istediği, emrettiği şekilde kulluk vazifelerimizi yapmaya gayret edersek, kabre girdiğimizde ve mahşer yerine vardığımızda Allah-u Zülcelâl de bize rahmeti ile muamele edecektir inşaallah. Unutmayalım, Allah-u Zülcelâl bizden hakiki ve samimi bir şekilde kulluk istemektedir. Bunun yolu da O'nun emrettiği, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin gösterdiği ve Peygamber varisi âlimlerin, Sâdât-ı Kiram’ın yaşadığı yoldan gitmekle mümkündür.