4 Mart 2018 Pazar

Dinde İhmalkârlığın Çareleri

Gevşekliğin vahim sebebleri İmam Rabbanî rahmetullahi aleyh hazretleri müridlerine yazdığı pek çok mektubunda, dini yaşama konusundaki ihmalkarlığın sebeplerini tahlil etmeye ve bu hususta Müslümanların gösterdiği tembelliğe çare bulmaya gayret sarf eder. Güncel hayattan canlı misaller ile bu konuda gösterilen vurdumduymazlığı gidermeye çalışır. Ona göre bu hususta müslümanları en çok aldatan husus; şeytanın ve nefsin Allah’ın rahmetine güvendirerek, insanı ibadet ve itaatten alıkoymalarıdır. Başka bir sebep de insanın Allah’ın emirlerinin yapısı konusundaki cehaleti ve gafletidir. İnsanlar dini yaşamanın hem bu dünyada hem de ahirette kendi menfaatlerine olduğunu kolayca unutmaktadırlar. “Ey oğul! Allah Subhanehu’nun emirlerini ihmal etmenin iki sebebi vardır: Ya şeriatın getirdiği hükümleri yalanlamak ya da Allahu Teâlâ ve Tekaddes hazretlerinin büyüklüğünü dünya ehlinin büyüklüğünden daha az önemsemektir. Her iki durumun da ne denli şenî ve çirkin olduğunu iyi anlamak gerekir.” (73. Mektup) Allah emirleriyle kullarına ikramda bulunmuştur! İmam Rabbanî’nin dini hayattaki ihmalkarlığımızı gidermek için zikrettiği delillerden biri de aslında dini hayatın bizim lehimize olduğunu hatırlatmaktır. İnsanlar bazen emirlere uyma ve haramlardan kaçmanın faydası Allah’a imiş gibi davranmaktadırlar. Hâlbuki her tür itaat ve ibadetin asıl faydası insanın kendisinedir. “Şeriat-ı Muhammedî’nin getirdiği ibadetlerin edasının amacı kulların menfaatini ve maslahatını korumaktır. Yoksa ibadetlerin, şânı yüce olan Cenab-ı Hakk’a bir yararı yoktur. O halde kul bu ibadetleri sonsuz bir şükran duygusu ve minnettarlık içinde yerine getirmelidir. Allah Teâlâ mutlak surette hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde emirler ve yasaklar koymakla kullarına ikramda bulunmuştur. Öyleyse bu büyük nimete layıkıyla şükretmemiz ve şeriatın hükümlerini minnettarlık içinde yerine getirmemiz gerekmektedir.” (73. mektup) İmam Rabbanî hazretleri konuyu daha iyi anlatmak için bize şu misali verir. Yüksek makam sahibi bir insan, bizim menfaatimize olmak üzere bize bir iş tevdi etse o işi seve seve yerine getiririz. Halbuki aynı insan, her açıdan kendi lehine olduğunu bildiği halde Allah Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmekte tembellik göstermektedir. İmam Rabbanî’ye göre bu tutum Allah’ın azametini kulların azametinden daha küçük görmek ve önemsememek ile aynı manaya gelmektedir. Fasık ve gafillerin imanı İmam Rabbanî Hazretleri, uyarılarına devam ederek şöyle der: “Muhbir-i sâdık (doğru haber getiren) Hazreti Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin getirmiş olduğu habere bir yalancının getirdiği haber kadar değer vermeyen bir insanın imanı ne kötü bir imandır. Şekli bir İslam’ın insanın kurtuluşuna hiçbir faydası yoktur. Bilakis kurtuluş için yakinî imanı elde etmeye çalışmak gerekir. Ama bırakın yakinî, zannın ve vehmin bile yeri kalmadı.” (73. mektup) İmam Rabbanî hazretlerine göre akıllı insan tehlike ve korku ihtimali bulunan bir durumda yalancının bile sözüne itibar eder, ne var ki aynı insan dini konularda Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin sözlerini itibara almamaktadır. İmam Rabbanî hazretleri Allah’ın özellikle mali emirlerini yerine getirme hususunda nefsin cimriliğini ortaya koyarak tasavvuf yolunun saliklerine şu emri verir; “Ey oğul! Nefis bizatihi çok cimridir ve Allah Teala’nın emrini yerine getirmekten daima kaçar. Benim size böyle yumuşak konuşmama aldanma, aslında mal ve mülk hepsi Allah’a aittir. Kul hangi hakla bu hakkı bekletir ve erteler? Aynı şekilde ibadetlerin edasında, nefsin arzularına uyup gevşek davranmamalı ve üzerimize ödenmesi vacip olan kul haklarını ödemek için azami çaba sarf etmelidir. Burada yani dünya hayatında kul hakkını ödemek kolaydır. Yumuşaklık ve nezaketle bu borçtan kurtulmak mümkündür. Ama o iş ahirete kalırsa çözümü mümkün olmayan bir probleme dönüşür.” (73. mektup) Bu sebeple akıllı bir mümin, hem Allah’a karşı hem de insanlara karşı olan borçlarını bu dünyada eksiksiz yerine getirmelidir. Gençlik zamanı; fırsatı değerlendirme zamanıdır! İmam Rabbanî dinin emir ve yasaklarını yerine getirme hususunda gençliğin ve vücud sağlığının büyük bir imkan olduğunu ve bu fırsatın kaçırılmamasını özellikle tavsiye eder: “Amel işleme zamanı şüphesiz gençlik zamandır. Akıllı olan hayatının bu dönemini zayi etmeyip fırsatı değerlendirendir. Çünkü insanın ileri yaşlara kadar yaşayacağı hususunda bir garanti yoktur. İnsanın çok yaşayacağı farz edilse bile acziyetin ve yaşlılığın insanı kuşattığı bir ihtiyarlık döneminde insan, amelleri layıkıyla yerine getirmeyebilir. Ama gençlikte cemiyet (işleri toparlayabilme hali) mevcuttur. Zaman fırsatları değerlendirme zamanıdır, güç ve iktidar dönemidir. O halde bu günün işini yarına bırakmanın ve “sonra yaparım” düşüncesine kapılmanın ne mazereti olabilir ki? Hangi özür bu ihmali meşrulaştırır?” (73. mektup) İmam Rabbanî hazretleri dini emirleri erteleme hususunda ilginç bir tavsiyede bulunarak bir müminin dünya için ahireti ertelemesi yerine, ahiret için dünya işlerini ertelemesini tavsiye eder. Bilindiği üzere insanlar genelde dünya işlerine öncelik vererek ahiret işlerini ileri yaşlarda yaparız mantığı ile hareket etmektedirler. “Evet, bu gün ahiret işleriyle olan meşguliyetin, dünyevi anlamda önemi olan adi işleri yarına ertelemene sebep oluyorsa ne güzel! Ancak bunun aksi bir durum, yani; dünya meşgaleleri ahiret işlerini ertelemene sebep oluyor ise bu çok çirkin bir durumdur. Gençliğin baharında, nefis ve şeytan gibi din düşmanlarının insanı kuşattığı zamanda yapılan az bir amelin itibarı diğer zamanlarda yapılan amellerin kat kat üstündedir. Bu durum şuna benzer ki cesur, güçlü ve atılgan olan askerlerin, düşman istilası esnasındaki itibarları daha fazladır. Onların bu esnadaki basit bir gayreti ve ufak bir sebatı bile büyük bir itabar görür. Aynı davranış ve tutum düşmanın şerrinden emin olunduğu zamanlarda aynı itibarı görmez.” (73. mektup) Allah dostlarının tümü bizleri dini emirleri yerine getirme hususunda gösterdiğimiz tembellik sebebiyle daima uyarmışlardır. Bu konuda nefsin ve şeytanın tuzaklarını bize ayrıntıları ile tanıtmışlardır. Bizlere düşen bu uyarılara kulak vermek, üzerimizdeki ölü toprağını silkeleyerek vazifelerimizin şuuruna varmaktır.